Oluşturulma Tarihi: Ağustos 30, 1998 00:00
Lale BARÇIN İMERBazı albümlerin böyle bir özelliği vardır... Sessizce sokulurlar size. İddiasız gibi görünüp sonsuza dek bağlarlar kendilerini sizlere. ‘‘Hayat’’ denilen eğlenceli, hüzünlü, sürprizli garip serüvende iyi bir yol arkadaşı oluverirler sizlere. Onlar gerçektirler, gerçekleri anlatırlar. Günlük yaşamımızda küçük ayrıntılara dikkat çekerler. Görmediğimiz ya da görüp de fark edemediklerimize... Kendi hikayesi olmasına rağmen bizi anlatırlar aslında bizlere. Sözleri kafamızdakileri teyit ederken müzikleri de ruhumuzu hafifletir. Feridun Düzağaç'ın ‘‘Köprüden Önce Son Çıkış’’ isimli albümü işte bu özellikleri taşıyor. İlk albümü ‘‘Beni Rahatta Dinleyin’’deki gibi dinamik bir duranlığa, yalınlığa sahip olan ikinci albümüyle müzikseverleri yanıltmıyor Düzağaç. Hatta bu kez daha da oturaklı, daha konsept albümle karşımızda. Ülkemizde fazla ismin giremediği bir kategoriye en son katılan Feridun Düzağaç, kendi sözü, kendi müziği, kendi fikri olan biri... Ve o, albümünü bence Türkiye'nin en önemli şarkı yazarı olan Mazhar Alanson'a adarken yönünü ve ‘‘tarafını’’ zaten net bir biçimde anlatıyor. Genç müzisyen dünyaya bakış açısını, iç dünyasındaki çatışmaları aktarırken bir anlamda çözüyor sizi. Tabi biz de onu... İlk albümünde ve genelde dünyaya ‘‘hüzünlü’’ gözlerle bakan Düzağaç, bu albümde biraz daha rahatlamışa benziyor. Ama bu aldatmasın sizi... Şarkılar yine ilginç ve önceden kestirilmesi güç bir yörüngedeler. ‘‘Köprüden Önce Son Çıkışı’’ı değerlendirmek isteyenler bunu yapabilirler elbette, ama Düzağaç'ı köprüden sonrası ilgilendiriyor aslında. Şarkılar sizi çoğu zaman bir gece yolculuğuna çıkarıyor, ama zaman bazen gündüze de dönebiliyor. Ve siz bu süreçte bir ara keyifle dışarıyı seyrediyorsunuz, ancak büyük bir istekle yeniden gecenin büyüsüne kapılıp, ‘‘gittiğiniz yere kadar’’ düşünmekten alamıyorsunuz kendinizi. Unut Beni, Gölge, Oysa Ellerin, Hep Uzaklara, Düşlerimde Kal, Sor gibi şarkılar sizi gecenin karanlığında güvende tutuyor çünkü. Albümün altyapısına gelince... Bir şarkı yazarının dilinden en başta onunla çalışan müzisyenler anlamalı ve Düzağaç ile çalışan Hakan Erken, Can Alper, Benan Ekici, Levent Altındağ ve Mustafa Süder gibi isimler onu iyi anlamışlar doğrusu. Yavaşca, ama kararlı biçimde size sokulan yalansız tınıların kalitesi mükemel. Düzağaç, söylem olarak müziğin rock kanadında yer alan iddialı bir isim ama tanrıya şükür ki bir ilah, bir yıldız olma havasından çok uzaklarda...Sonunda itiraf ettiBu kez ‘‘çocuğa’’ dokunmayacaktım, şu ‘‘şahdı padişahdı’’, ‘‘kanasın manasın’’ gibi besteleri tuttu ya, işte onun hatırına... Ama Serdar Ortaç yine ‘‘sinirlerimi’’ zorladı, çünkü bana (ve belki pek çok kişiye daha) yeni albümüyle birlikte son üç albümünü de yolladı. Aman bu son albüme ne memnun oldum bilemezsiniz... Çünkü bu çocuk ya da ‘‘aşk’’ın ‘‘cılız’’ prensi bir şarkılık da olsa aşkı meşki unutup beynini memleket meselelerine daldırmış. Sonuç: ‘‘Rezalet’’... Yoo bunu ben demiyorum, Serdar Ortaç bizzat kendi diyoooo... Aslında fazla söze de gerek yok. Çocuk yaptığını biliyor, dahası milletini tanıyor. Alıyorlarsa kabahat onun mu? Bu yüzden kızmıyorum da artık ona. Bak Serdar, iyisi mi sen sen ol, kendin söyleme bu şarkıları. Sen otur o muhteşem! bestelerini yap... Bak az şarkıcı koşmuyor peşinden. Sen de ben ‘‘besteciyim’’ diye geçinir gidersin bu memlekette. Nasıl olsa dinleye dinleye ‘‘kötüye de’’ alışıyor kulaklarımız...
button