YAKUP DÄ°YE BÄ°RÄ°:DALI, DELÄ°, DADA VE BÄ°R DELÄ°NÄ°N DAHA GÜNCESÄ° "Herkes evinde rahatça uyurken neden ben böyle elimde mızrak, deli gibi sabahlara kadar

Güncelleme Tarihi:

YAKUP DİYE BİRİ:DALI, DELİ, DADA VE BİR DELİNİN DAHA GÜNCESİ Herkes evinde rahatça uyurken neden ben böyle elimde mızrak, deli gibi sabahlara kadar
OluÅŸturulma Tarihi: Mart 27, 2000 00:00

YAKUP DÄ°YE BÄ°RÄ°:DALI, DELÄ°, DADA VE BÄ°R DELÄ°NÄ°N DAHA GÃœNCESÄ° "Herkes evinde rahatça uyurken neden ben böyle elimde mızrak, deli gibi sabahlara kadar dört dönüyorum?", diye sordu kendi kendine Yakup. Gözlerini kapadı. Ancak böyle düşüneceÄŸini varsayarak. "Beynim çekmiyor yokuÅŸları. Rektifiye lazım. Para gerekiyor. Beyaz deri ceketin parası. Belki onun onbeÅŸ katı. Sahnedeki ışıklar gözümü alıyor. Ezberimi de unuttum. Salak gibi kaldım iÅŸte sahnenin ortasında. YavaÅŸ yavaÅŸ süzülüyorum ordan. Kaçmaya çalışıyorum. En hareketli hikaye, bu kaçma hikayeleri çünkü".Sonra oynadığı oyunu hatırladı. "Peki arkadaÅŸlar bunu bilimsel olarak nasıl açıklayalım? İçimde bulunduÄŸun, içinde bulunduÄŸum demiyorum, içimde bulunduÄŸun bu Galaktikos ruh parçalanması. Bunu Truman Show'la açıklayabilir miyiz? Biliyorsanız söylemeyin. Kimse birbirine bir ÅŸey söylemesin." "Arkadakileeerrrr!" diye bağırdı hınçla. "Arkadakiler fısıldaÅŸmasın. Bugünkü konumuz "Belirsizlik". Heisenberg hiç bir ÅŸey bilmediÄŸi için böyle bir prensip üretmiÅŸ arkadaÅŸlar. Anlıyor musunuz? Anlamadığınız yerde beni durdurun. Ben burda size yardım etmek için varım. Hayatta bunları bilmeden yaÅŸayamazsınız. Nefes bile alamazsınız. Aldığınız her hidrojen içinizde bir bomba gibi patlayarak parmağınız ucundan fışkırıverir. Bir parmakta 1024 atom olduÄŸunu bilmek zorundasınız. Newton'un 1667'de bilmem neresinden çıkarttığı çekim gücü kuralını bilmek zorundasınız. Bilmezseniz ne olur? Ne olur?" Åžimdi deli gibi bağırıyordu. Bir saniye susarak duvarın arkasını görmek istercesine uzaÄŸa derin derin baktı. Sonra tekrar hayali sınıfına döndü. "Şşşt, sana söylüyorum dörtgöz! Benim de mi gözlüklerim var? Hayır kuÅŸ beyinli ben hipermetropum. Asillerin, dahilerin göz bozukluÄŸudur. Solak oluÅŸum da asilliÄŸimin göstergesi. Evet neymiÅŸ belirsizlik?" Sessizlikten oldukça hoÅŸnut sırıttı. Sonra gözlerini deli gibi açarak yeniden bağırmaya baÅŸladı. "Ne! Daha söylemedim mi? Demin söyledim. Bir daha mı söyleyeyim? Tane tane mi söyleyeyim? Siz bu dili bilmiyor musunuz acaba bayan?" Derin bir nefes aldıktan sonra devam etti. Åžimdi sesi sabırlı bir profesör gibi çıkıyordu. "Çocuklar anneniz olduÄŸum için, Kesmek yok! Kesmek yok! (keskin çığlığını aniden susturarak devam etti. ) Hem anneniz hem babanız sayılırım ben sizin. Öyle deÄŸil mi? Evet tabii ki teÅŸekkür ederim. TeÅŸekkür edenlere her zaman saygımız var. Saygımız sonsuz. Biz hep bu talk-show'da yer almıyor muyuz? Saygımız-sevgimiz sonsuz demokrasi talk-show'u deÄŸil mi burası? Bilemiyoruz. Bir ÅŸeyin, bir nesnenin aynı anda hem yerini hem de ne kadar hızlı ettiÄŸini bilemiyoruz. Bilebiliyor muyuz? Hayır. BilemediÄŸimiz bir çok ÅŸey gibi. Ä°ÅŸte bugünkü ilkemiz bu. Yarım saat önceki ilkemiz de buydu. Bu quantumcular kafayı mı yemiÅŸ? Eveeeet! Tabi diyebilirsiniz ki hocam biz elektronlardan bıktık. Biz elektron falan görmek istemiyoruz. Biz seviÅŸmek istiyoruz, yarışma programı seyretmek istiyoruz, bir süre sonra da ölmek istiyoruz. Böyle derseniz kabulum. Olabilir. Olur!. hayatta herkesin isteme hakkı var. Isteyin çocuklar. Içinzden ne gelirse isteyin". Yakup yorulmuÅŸtu. BeÅŸ dakika kadar kafasını iskemlenin arkasına yaslayarak lambanın gölgelerini seyretti. Sonra aniden aklına bir ÅŸey gelmiÅŸ gibi dikildi ve kaÅŸlarını çatarak dikkatli dikkatli baktı. "Bir soru mu var? Buyrun." "Evet, F formülü ile çözeceÄŸiz arkadaÅŸlar. Çok basit. Venüs'ün kütlesi kaç? 0.81. Tamaaamm. Dünya'nın ki? Bir. Evet çap nedir kardeÅŸlerim? Sayın izleyicilerim? Evet doÄŸru cevap yine arkadan geldi. Bu ön sıradakiler uyuyor galiba. Evet görüyorsunuz ki bu ÅŸartlarda çap da 0.95 ise çekim 0.91'dir. Her ÅŸey çok basit. Ä°ÅŸte. Nefes alıp vermek kadar basit. Fakat neyi unutmuyoruz? Bunları bilmezsek nefes alıp veremeyeceÄŸimizi unutmuyoruz."Yakup biraz rahatlamıştı. Görevini yerine getirmiÅŸ büyük bir insan gibi gülümsedi. -"Ders bitti!" Bir saat sonra kendine geldi. OturduÄŸu yerde uyuyakalmıştı. Saat sabahın beÅŸiydi. En fena vakit! Bu saatte insanın başına ne geleceÄŸi belli olmaz. Eve bir köpek gelebilir, cevapsız telefonlar çalabilir. Yok cevapsız telefonlar daha çok gece ikide veya üçte çalar. Sabah beÅŸ daha çok mafyanın vaktidir. Dışarda korkup bakmayacağın gürültüler çıkar. Nedense bütün kiriÅŸler, tahtalar, plastik bile bu saatlerde çatırdar, çatırdar. Otobüsler iÅŸlese, ah insanlar iÅŸlerine gitmeye baÅŸlasalar. Åžu bulanık ÅŸafak vaktinden kurtulsak artık diye yakınırsınız. Kurtulamazsınız bir türlü. Dakikalar uzar, uzar, yataÄŸa hiç yatamazsınız. Saat sabahın beÅŸiydi. Yakup "Günaydın" dedi kendine. -Günaydın. -Günaydın Yakup. Hala kimse yoktu odada. Sonra karşısındaki hayali insanın yüzüne güldü. Dışarıdan bir kamyon geçti. Rahatsız bir sessizliÄŸin orta yerinde, daha rahatsız, fazladan bir gürültü oldu. -Sendin sendin. Åžimdi allah bilir kamyonun ÅŸoförünün sen olmadığını da söyleyeceksin. -Söylerim tabi. Tabi söylerim. Ben deÄŸilim. Ben burda oturuyorum. -Hayır. Sen Sivas'a gidiyorsun. Ordan MuÄŸla'ya gideceksin. Balkabağı taşıyorsun. -Niye ilkönce MuÄŸla'ya gitmiyorum?-Bilmiyorum. Åžahap bey öyle istedi. Åžahap senin patronun. Unuttun mu? Yakup acınacak sesler çıkarıyordu. AÄŸlamaya baÅŸladı. Fakat hiç gözyaşı akmamıştı. Kötü bir oyunculuk denemesinden sonra kendine geldi: "Ne oldu?", diye tekrar güldü. "Ne oldu aÄŸlamıyorsun bakıyorum?" "AÄŸlıyorum. AÄŸlamamı sana göstermek zorunda deÄŸilim. Onlar benim gizli gözyaÅŸlarım. Arkadaşımlar, sadıklar. Sana ispatlamak zorunda deÄŸilim." "Söyle bakalım Yakup Sıradan. Ä°ki sene önce "Ä°spatlamıyorum Varlığımı" adlı ÅŸiiri sen mi yazdın?""Hayır onu benim kardeÅŸim yazdı.""Senin kardeÅŸin mi var?""Yok.""O zaman?" "Bu saatte bunları konuÅŸamam", dedi Yakup ve kendisiyle yaptığı tartışmayı net olarak bitirdi." Televizyonu açtı. Içeri gidip çay koydu kendine. Bu iÅŸleri yaptığına ÅŸaşırdı. Tekrar konuÅŸmaya baÅŸladı. "Çay koymuÅŸsun. Çaydan nefret ederim. Sıkılırım. O zaman ne yaparım? O zaman, ÅŸimdiki zamandır. Ä°nsanları kaybettiÄŸin, televizyonu açmadığın. Dımıdızlak oturduÄŸun. Mavi bir donla konuÅŸtuÄŸun".SinirlendiÄŸini kendine bile belli etmemeye çalışarak devam etti. "Bir umut sendin, bir umut oydu, buydu falan. Hiçbirinizden bir bok çıkmadı. Umut adlı sevgili bulunmadı. O zaman, aÄŸlanmaz iÅŸte. Oturulur. Saksı gibi. Beklenir. DeÄŸiÅŸsin diye. KonuÅŸulmaz. BaÅŸkasıyla. KonuÅŸursan yaralanırsın. KonuÅŸursan korkarsın.KonuÅŸma!"Televizyonda sabah programları baÅŸlamıştı. Onları çok sevmesine raÄŸmen içeri gitmeye karar verdi. "Erken yatacağım. Erken kalkacağım. IÄŸne girmiÅŸ vücuduma. Neremden girmiÅŸ? Basmışım, ölmüşüm. Taa kalbime kadar gitmiÅŸ öldürmüş beni. Ne yapacağım ÅŸimdi? AkÅŸam sinemaya mı gitsek? Birkaç kiÅŸiye telefon mu etsek? Öldük. Burada boÅŸ boÅŸ bekliyoruz. Belirsiz. Korkuyoruz da üstelik. Ben peki taÅŸra kültürü mü aldım bir yerlerden, kendim hakkında çoÄŸul konuÅŸuyorum? Ben ne kültürü aldım? O da belli deÄŸil. Ãœstüne üstlük burası karanlık da deÄŸil. Mor bir ışık var. Mosmor. Yoksa benim tenim mi? Ölüm!. Kurtarsana beni kolaysa. Kurtarmıyorsun. Hem öldürüyorsun. Hem kurtarmıyorsun. Ben de…Küsüyorum sana o zaman."Kendine bir küs tavrı verip televizyonu kapattı. Sonunda gidip yattı. Yakup'la ertesi gün süttozu almaya gittiÄŸim bakkalda karşılaÅŸtım. Gözüme biraz tuhaf gözüktü. "Evet," dedi. "Canavarlara yeterince bakarsan, bir gün canavarlaÅŸma tehlikesinin kucağındasın". Bu Huelsenbeck miydi? Yoksa "körle yatan ÅŸaşı kalkar" gibi bir ÅŸey mi?Öptüm onu. Sonra deliliÄŸe azmettirmek suçundan hapse girdim bir magazin programına.Altı ay çıkamadım içinden. Eda ALANSON - 27 Mart 2000, Pazartesi Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!