Güncelleme Tarihi:
Beşikteki çocuğun bile artık iyi bildiği üzere, sağlıklı yaşamın temellerinden biri doğru beslenmedir. Dünya üzerinde obezite arttıkça, ciddi bir sektör haline gelen ‘sağlıklı yaşam uzmanlığı’, kısa yoldan para bulmaya çalışmak gibi, kısa zamanda forma girmek isteyen insanların sırtından gelişmeye devam ediyor. Ünlü diyetisyenlerin kitapları ‘best-seller’ olurken, ya ilaç sektörünün ya da bu pazardan nemalanan kim bilir hangi oluşumun çabalarıyla “bilmem ne diyeti yaparken gaz ve toz bulutuna dönüşüp gözden kaybolan genç kızı atmosferde arama çalışmaları devam ediyor” gibi haberleri televizyon ve gazatelerde görecek ve “oha demek ki bu diyet işe yarıyormuş, devam edeyim” şeklinde salaklanmamızı sürdüreceğiz. İşte hayatımıza yön veren temel diyetler:
DUKAN: “Bütün Fransız kadınları bu yöntemle zayıflıyor...” sloganıyla hayatımıza giren Mösyö Dukan her ne kadar işe yarayan bir diyet şekli de olsa, ben Fransız’ın icat ettiği şeyden korkarım arkadaş. Sokakta boka basmamak için topuklu ayakkabıyı, aylardır yıkanmadığı belli olmasın diye parfümü, tırnak dibinin kiri belli olmasın diye ‘french manikürü’ icat eden bu milletin, bu diyeti de “aman bulaşık çıkmasın” mantığıyla bulduğuna eminim. Efendim Dukan diyeti üç periyottan oluşur. İlk periyotta bildiğin ete doyuyorsunuz. Atak denilen ilk periyot, “Görümcemin düğününe kadar 5 kilo vermem lazım” diyenler için ideal. Geçen sene bu zamanlar Dukancılar yüzünden memlekette tek-çift toynaklı denmedi, memlekette hayvancılık kalkındı yahu! Yap bu diyeti; kilo veremesen de en fazla gut olursun, zengin zannederler.
KARATAY : Satış rekorları kıran diyet kitabı kadar, “Ben bir oturuşta sekiz kalem pirzola yerim” beyanatıyla da tanınan Canan Karatay, ekranların adeta dişi Yaşar Nuri Öztürk’ü. Bir süre sonra fark ettim ki, Canan Hanım aslında şişmanlardan nefret ettiği için bu mesleği seçmiş ve evrendeki son şişman da yok olana kadar millete bağırmaya devam edecek. Diğer bir ihtimal de Canan Hanım’ın kavitasyon yöntemi denilen, ses dalgalarıyla yağ parçalama şeysini herhangi bir alete ihtiyaç duymadan, kendi çıplak sesiyle uygulayabiliyor olması. Her gün bu kadına bir saatinizi ayırsanız, yemin ediyorum, yemeden içmeden kesilir, mum gibi olursunuz.
İSVEÇ DİYETİ: Biraz modası geçmiş olsa da hatta başka doktorlar tarafından sonrasında çok kötülenmiş olsa da hâlâ aranızda gizli gizli bu diyeti yapanlar var, biliyorum. İsveç diyeti, temelinde açlık yatan, bir nevi 13 günlük ölüm kalım mücadelesidir. Genel olarak pek bir şey yedirmeyen ama iyi kötü kilo da verdiren bu diyetin bir üst modelinin, cezaevlerinde bir protesto şekli olarak kullanıldığına rastlamışsınızdır.
ATKINS DİYETİ: Bunun bir diyet olduğundan şüpheliyim. Daha çok Katolik kilisesine bağlı yeni bir mezhepmiş gibi geliyor.
SİBEL CAN DİYETİ: Türk insanının en sık uyguladığı diyet türüdür ki; Sibel Can da dahil hepimizin hali ortada! Yöntem basittir; 3 kilo ver, 6 kilo al - 6 kilo ver, 9 kilo al - çocuk yap, 12 kilo al - 6 kilosunu ver, “sadece 5 kilo fazlam kaldı” de - misafirlikte ve tatilde yenilenlerin kilo yapmadığına kendini inandır - mantıları, börekleri, pastaları götür ama çayını tatlandırıcıyla iç, diet koladan şaşma.
İlk transeksüel çizgi karakter
Dünyanın en ünlü çizgi roman yaratıcılarından DC Comics, ilk kez bir çizgi romanda transseksüel karaktere yer verdi. DC Comics’in ‘Batgirl’ adlı çizgi romanında transseksüel karaktere yer vermesi, çizgi roman dünyasında ‘devrim niteliğinde bir adım’ olarak değerlendiriliyor.
Ülkede çizgi roman karakterleri arasında eşcinsel karakterlerin yer alması, ABD’de çizgi romanların ‘ahlaka uygunluğu’nu denetleme misyonu üstlenen ve kötü bir şöhrete sahip olan ‘Comics Code Authority’nin, sektörün büyük firmaları tarafından devre dışı bırakılmasının ardından başladı. Çizgi romanlarında ilk önemli eşcinsel figürüyse lezbiyen ‘Batgirl’ karakteri oldu.
Batgirl’ün 19’uncu sayısında lezbiyen olduğu bilinen ‘Barbara Gordon’ adlı karakter, transseksüel ev arkadaşı ‘Alysia Yeoh’ ile sohbet ederken görülüyor.
ABD’de yayımlanan ‘Wired’ dergisine konuşan Batgirl’ün yaratıcısı Gail Simone, bu karakteri yaratmaktaki ilhamını bir konferanstaki dinleyicisine borçlu olduğunu belirtiyor. Kendisine ‘gay’ süper kahraman sayısının neden bu kadar az olduğunun sorulması üzerine Simone, transseksüel bir karakter yaratmaya karar verdiğini anlatıyor.
Simone, konuyu DC Comics’in ortak yayıncısı Dan Didio’ya açıyor. Fikrini kabul ettirmenin zor olacağını düşünürken Didio konuya olumlu yaklaşıyor.
Simone, “Çizgi roman endüstrisi yarım yüzyıldan uzun zaman önce kuruldu. O zaman yaratılan tüm karakterler beyaz, heteroseksüel ve cinsiyet değiştirmeyen tiplerdi. İnsanların bu karakterleri sevmesi harika ancak bu şekilde kalırsak demode oluruz. Çizgi roman okuyucularının çeşitlilikle ilgili problemi yok. Ancak okuyucular kendilerine fikir dikte eden karakterlerden sıkıldılar. Ayrıca transseksüel karakter hikâyenin tümünü oluşturmuyor. Çizgi romanı her zaman 1950’lerde olduğu haliyle devam ettiremeyiz” diyor.
‘Başlı Başına Başka Bir Programın Konusu’ adlı programda bu akşam yine hiçbir şey konuşulmadı.
Kuruyemişçi İrfan Abi: “Bir daha camiadan biri ile aşk mı? Asla...”
Game of Thrones’daki karakter ağını çözmeye çalışan gençler, annelerine sığındı: “Bak bu Sansa’nın eltisiyle Joffrey’in dayısı kardeş çocukları, senle Hakan abin gibi...”
Kız arkadaşlarıyla MSN’de konuşurken konuyu sürekli olarak cinselliğe getirmeye çalışan gencin edebiyat dünyasındaki önlenemez yükselişi sürüyor.
Ülkeyi terk etmek için onlarca sebebi olan genç, başvurduğu üç ülkeden ret, bir ülkeden ise 7 günlük tek girişli turistik Schengen vizesi alabildi.