OluÅŸturulma Tarihi: AÄŸustos 29, 2004 00:00
Türk erkeklerinin yabancı kadınlar tarafından beğenildiği söylenir hep. Gazetelerde aklı bir karış havada sarışın İngiliz kızların Türk garson oğlanlara, yaşı hafif geçkin kadınların tur rehberlerine, pazulu jet ski hocalarına ya da güneydeki tatil köylerinin animatörlerine nasıl aşık olduklarını okuruz.Üstüme iyilik sağlık der, güleriz. Ardından da kim niye beğensin ki bizim erkeklerimizi diye dalga geçeriz. Yoksa bunlar cin fikirli bir erkek grubunun reyting artırmak için uydurduğu yaz efsaneleri midir? Yok değil. Değilmiş. Artık kabul edelim, bazılarımızın ‘ay çok fena’ bulduğu göğüs kıllarıyla, maçoluklarıyla filan yabancı kadınların pek bir hoşuna gidiyor Türk erkekleri. Kabul edelim İtalyanlar ve Yunanlılar kadar olmasa da, bizim erkeklerin de dünya kadınlarının listesinde önemli yeri var. İşte size Anadolu’dan, Bodrum’dan değil, taa New York’tan bir başarı öyküsü. Yakışıklı ve gizemli Atilla, Amerika’nın en prestijli aylık dergilerinden Vanity Fair’in kendisinden 10-15 yaş büyük moda yazarı Amy’yi nasıl etkiledi, onu kalbinin orta yerinden vuran ne laflar etti, buyrun okuyun. Amy Fine Collins 50 yaşlarında New York’un Manhattan yarımadasında moda divası olarak tanınan bir kadın. 14 yıldır Vanity Fair Dergisi’nde moda, sanat ve sosyete yazıları yazıyor. Vanity Fair Dergisi de öyle sıradan bir dergi değil hani. New York’un en ‘stylish’ yayınlarından biri. New Yorker’la birlikte, dünyanın merkezinde yer alan bu en zengin yarımadada nasıl yaşanacağına, nasıl düşünüleceğine, ne giyileceğine, neyin son moda olduğuna karar veren öncü bir dergi. Bu durum, Vanity Fair’in moda, sanat ve sosyete yazarı Amy Fine Collins’i New York’un moda gurularından biri yapıyor. Collins de bu unvanın hakkını veriyor: Ayağından Manolo Blahnik terliklerini, üstünden tasarımcı Geoffrey Beene’nin kreasyonlarını eksik etmiyor. Çantası tabii ki Prada ve parfümü Coco Chanel. STİL TANRIÇASININ GİZLİ FOBİSİAmy, steril mahallesinde kocasıyla, Flora adlı kızıyla ne kadar da mutlu... Gibi görünebilir ama değil. Her şehirli, başarılı ve Fransız manikürlü kadın gibi onun da iç huzursuzlukları var. Onu çevresindekilere, kocasına bağımlı kılan bir fobi. Onun gibi parlayan bir kadına yakışmayacak bir zaaf: Araba kullanma korkusu! Ailesinin büyük bölümünü
trafik kazalarında kaybettiğinden arabaların yanına bile yaklaşamıyor belki de...Sonunda bir gün bu fobisini aşmaya karar verir. Bunun yolu nedir? Tabii ki korkunun üstüne gitmek. Amy kendisine sürücülük dersleri verecek birini arar ve bulur. Bu yakışıklı mı yakışıklı esmer şoför sizce kimdir? Tabii ki bizim Atilla.ARABA SÜRME TANRISI ATİLLAAtilla, bir süre Almanya’da yaşamış, sonra New York’a göç edip Queens mahallesine yerleşmiş 30 yaşlarında bir adamdır. Acura marka arabasıyla Amy’ye sürücülük dersleri vermeye başlar. 18 ay boyunca arabada New York turları atarlar. Sonunda Atilla, Amy’nin fobisini yenmesini sağlar. Bunu başarılı bir şöfor olarak mı, gizemli ve cool bir Türk erkeği olarak mı yapar, onu tam kestirmek mümkün değil. Ama ipuçları var. Çünkü bu 18 ay sonunda Amy Fine Collins bir kitap yazar. Kitabın adı ‘God of Driving-Araba Sürme Tanrısı’. ‘İşte bakın korkumu nasıl yendim’ amacıyla yazılmaya başlandığını tahmin ettiğimiz kitapta Amy’nin korkusuyla savaşından çok, Atilla ekseninde yürüyen yol hikayeleri var. Bunlardan en çarpıcı olanını Amy Vanity Fair Dergisi’ne vermiş, derginin son sayısında yayınlanmış. Kitap eylül ayı içinde ABD’de piyasaya çıkacakmış. AL ŞU LİSTEYİ NE İSTERSEN SEÇAmy araba ‘beraberliklerinin’ yeterli olgunluğa ulaştığına inandığında, Atilla’nın eline bir kiralık arabalar listesi tutuşturur. ‘Seç’ der, ‘hangisini istersen, o 2 günlüğüne bizim.’ Listede neler yok ki? Porsche, Ferrari, Lamborghini... Atilla dediğimiz gibi cool bir adam. Arabalara metelik vermez, motordan anlayan biri olarak hemen seçimini yapar: Dodge Viper GTS Coupe. Günlüğü 600 dolar. Araba kiralanır, Atilla yılan gözlü, 450 beygir gücündeki bu arabayla akşam Amy’yi almaya gelir. Tıpkı mezuniyet balosuna gider gibi, ikisi de son derece şık giyinmiştir. Atilla arabayı serçe parmağıyla kullanmaya başlar. ‘Bak görüyor musun’ der Atilla. ‘2-3 dakika içinde hemen adapte oldum. Makinelerle çok iyi ilişki kurarım ben. Araba, motosiklet, bilgisayar, hiç fark etmez...’ (Öyküyü okurken, Atilla’nın gerçekten bir Türk erkeği olduğuna bu satırlara gelince inanırız.)Amy, Atilla’nın çok acayip sesler çıkaran bu arabayı nasıl ehlileştirdiğini hayranlıkla izler. Saatlerce yolda giderler. Sonra Atilla, ‘Direksiyonu tutmaktan ellerim su topladı, seni küçük güzel bir yere götüreyim’ der. Elini onun su toplamış parmakları üzerinde gezdirir. Tabii, der, gidelim. DENİZE KARŞI BODRUM BODRUMDenize karşı (tabii boğaz değil, okyanus) bir
balık lokantasına giderler. Atilla denize bakar ve ‘Bodrum, Bodrum’ diye iç geçirir. ‘Bu manzara da güzel ama hiçbir ÅŸey Ege’nin yerini tutamaz... Aslında bir feribotla Amsterdam’a gitsek, oradan bin kilometre kadar araba kullanıp Ä°talya’ya... Trieste ya da Venedik’ten tekrar feribota atlasak, Adriyatik Denizi’ni geçip, Yunanistan, sonra ver elini Türkiye...’Atilla’nın Bodrum’la özel bir iliÅŸkisi olduÄŸunu anlarız. Ailesinin Bodrum’da deniz kıyısında bir evi vardır. Ä°thalat-ihracat iÅŸiyle uÄŸraÅŸan en iyi arkadaşı Ahmet’le Bodrum’da çok iyi vakit geçirdiÄŸini, ama arkadaşının uçma korkusu yüzünden artık görüşemediklerini anlatır.Amy hayal kurmayı unutmamış bu genç ve enerjik adamı hayranlıkla dinler. ‘Atilla, ne istediÄŸine dikkat et, bir anda gerçekleÅŸmesini saÄŸlayabilirim, biliyorsun’ diye uyarır Amy. (Onun güçlü ve zengin bir kadın olduÄŸunu söylemiÅŸtik deÄŸil mi?)BEN ATÄ°LLA VE MAKÄ°NE ÜÇÜMÃœZ BÄ°R BÃœTÃœNÃœZBalık lokantasından tekrar Dodge Viper’a atlarlar: ‘Ben, Atilla ve makine. Biz üçümüz bir araya gelince tam oluyoruz’ diye içinden geçirir Amy, profiline bayıldığı Atilla’ya yan yan bakarken. Artık araba kullanma, fobiyi yenme falan bahane, o Atilla’yı çözmek istemektedir. Hem de acilen. ‘Atilla, sence Amerikan kadınları diÅŸiliÄŸini kaybetmedi mi?’ diye sorar. Atilla şöyle bir bakar ve Hollywood’vari bir replikle kadıncağızı darmadağın eder: ‘EÄŸer kadınlar diÅŸiliÄŸini kaybettiyse, suçlusu erkeklerdir. Kadınlara kadınlığını hissettiren erkeklerdir...’ Biraz daha gaza basar. Türk erkeklerini dünya aÅŸk pazarında lüks tüketim malzemesi haline getiren özellik, belki Atilla’nın bu sözlerinde yatmaktadır. Türk erkekleri, kadına fazla paye vermeyebilir ama onu muhtaç bir yaratık gibi koruyup, kollayarak, buna hiç alışık olmayan yabancı kadınlara kadınlığını hissettirmektedir demek ki.‘Aşık bir adama benziyorsun’ diye ÅŸansını biraz daha zorlar Amy. ‘Evet. Bu arabaya aşık oldum’ diye cevap verir Atilla. Sonra da ekler: ‘Senin yanındayken Amy, bütün frenlerime basıyorum. El frenlerime, acil durum frenlerime.’Amy, artık Dodge Viper’ın motorundan ve Atilla’nın laf ebeliÄŸinden gelen ısıyla, yan koltukta dondurması erimiÅŸ bir kornet külahı gibi öylece durmaktadır. Naçar düşer. ‘Peki ya o frenlerden birini serbest bıraksan?..’ Atilla o noktada iradeli ve prensipli her Türk erkeÄŸi gibi bir atasözü patlatır. ‘Frenleri bırakamam, çünkü onlar benim emniyet süpabım. Sütten aÄŸzı yanan yoÄŸurdu üfleyerek yer.’ (Amy yazısında bu Türk atasözünü Türkçe’den olduÄŸu gibi Ä°ngilizce’ye tercüme eder.)Atilla’nın gizemli bir adam olduÄŸunu söylemiÅŸtik deÄŸil mi? Acaba yabancı bir kadınla kötü bir deneyim mi yaÅŸamıştır? Biz de bilmiyoruz, Amy de. Ama 18 aylık araba sürme beraberliklerinin bu Dodge Viper’lı iki günü Amy’yi çok etkiler. Vanity Fair’de yayınlanması için bu hikayeyi seçmesinin sebebi bu olsa gerek. VANITY FAIR DERGÄ°SÄ°Aylık olarak yayımlanan Vanity Fair, bir yaÅŸam tarzı dergisi. İçinde modadaki son trendleri de bulmak mümkün, Bush ailesinin Bin Ladin ailesiyle iliÅŸkilerini ele alan bir araÅŸtırmayı da. En iyi yazarlara yazı yazdıran, yıldız fotoÄŸrafçısı Annie Leibowitz sayesinde dünyanın en önemli insanlarının fotoÄŸraflarını çeken derginin genel yayın yönetmeni Graydon Carter, New York’un en etkili kiÅŸilerinden biri. Son olarak New York Belediyesi’nin sigara yasağı uygulamalarını eleÅŸtirerek dikkatleri üzerine çekti.Â
button