Güncelleme Tarihi:
Devrim Nas da isminin hakkını verenlerden... Tek kanallı yıllardan itibaren, klişelerden uzak, kafalarda soru işareti yaratabilen ve mesajı olan işlerde yer alan Nas, son olarak bir erkeğin gözüyle kadınlar dünyasını anlatan "Ece" dizisiyle izleyici karşısına çıktı. Dizideki performansıyla bir kez daha göz dolduran oyuncu, hakkında merak edilenleri Madame Figaro dergisine anlattı. Devrim, bir dönemin popüler isimleri arasında. Solcu bir aileden mi geliyorsunuz?- Evet öyle bir ortamda büyüdüm. Babam köy enstitülerinden yetişen öğretmenlerin büyüttüğü bir kuşaktandı. Üniversite yılları da 68 kuşağına denk geliyor. Öğretmen olan annem ile Trakya’nın bir köyünde başlıyor ilişkileri. 5-6 yaşlarındayken Brecht ve Nazım Hikmet’ten şiirler okuyarak sahneye çıktığımı hatırlıyorum. Oyunculuk galiba oralardan başladı. Başka kardeşiniz var mı?- Tek çocuğum. Düşük ile sonuçlandı gebelikleri annemin... Hatta kız kardeşim olmasını çok istiyordum. 7-8 yaşlarındaydım. Annem hamileydi. Düşük yaptığında belki de annemden bile çok üzülmüş ve birkaç hafta hayata küsmüştüm. Anne ve baba öğretmen... Sürekli şehir değiştirmeniz gerekmiştir sanırım.- istanbul’da doğdum ama 2-3 yaşına kadar Çorlu’daydık. Sonra birden bire Ağrı’ya tayini çıktı babamın. Tam bir rotasyon. Tırnak içinde sürgün de diyebiliriz. Ağrı çok ilginçti tabi. Dilini bilmediğim bir sürü çocukla sokakta oynuyordum.İSMİNDEN DOLAYI TEDİRGİNNasıl kareler kaldı o dönemden aklınızda?- Soğuğu çok net hatırlıyorum. Çok üşüdüğümü ve buzda düştüğümü... Babam, köy okullarını teftişten dönerken sakallarının donduğunu hatırlıyorum. Böyle kareler var kafamda çocukluğumla ilgili... Ağustos ayında Doğubeyazıt’a gitmiştik. Ağrı’yı görünce büyük bir heyecanla ’Baba bak! Dağın üstüne dondurma sürmüşler’ demiştim. 4 yıl kaldık orada ve sonra ilkokula başlarken Babaeski’ye taşındık. 12 Eylül’ü orada yaşadık. 12 Eylül döneminde çok özel insanlarla tanıştık ve onlar sayesinde halkevlerinde Aziz Nesin’in bir çocuk oyunuyla tiyatro sahnesine çıktım. 12 Eylül’den sonra çocuklara "İsmimi söylemeyin sizi hapsederler" dediğimi hatırlıyorum. Çok korkuyordum. Sonra babam Gümüşhane’ye sürgün edildi. Biz annem ile gitmedik. Bir süre sonra babam Balıkesir’de üniversiteye geçti. Sonra da Bursa’ya taşındık zaten. Bursa Devlet Tiyatrosu’nda gençlik kolu geleneği vardır. Son kuşağı biz olduk. 87’de sınav açtılar. Son gün 5’e 5 kala girdim. Aklımda hiç yoktu.Çocukluğunuzda sahne tozu yutmuştunuz zaten...- Evet ama ben onu unuttum gitti! Lisede ya bilim adamı ya da yazar olmak istiyordum. Erkek lisesine gidiyordum. Babam "İçine çok kapandın, biraz sosyalleş" diyerek beni tiyatro sınavına soktu. Hayatım değişti tabii. Tiyatroda eğitmenlik de yaptınız. Şimdi devam ediyor mu?- Tek başıma ne yapabildiğimi görmek için bağımsız çalışmayı tercih ettim. Tiyatro Ti’yi kurduk 1994 yılında. 6 yıl boyunca ırkçılığı eleştiren, gündelik faşizmin nerelere gittiğini araştıran, yani derdi olan oyunlar oynadık. Sonra da Pera Güzel Sanatlar’da hocalık yaptım. 10 yıl sürdü. Galiba benim arzularım ve isteklerim yeni kuşakla çatışmaya başladı. Zorlandığımı hissettim ve bıraktım. 1980 sonrası apolitik kuşak...- Galiba... Ama bir yandan workshop’lar yapmaya devam ettim. Yurtdışına çok gidip geldim. Özel projelerde yer aldım. Londra, New York, yunanistan ve Japonya gibi yerlerde 3-4 ay kadar yaşadım belli aralıklarla.JAPONCA BİLİYORUMEtrafınızda "Yakışıklısın, fiziğin yerinde. Sen oyuncu ol" diye telkinde bulunanlar var mıydı?- Hayır, hiç! Kendimi yakışıklı hissetmiyorum ki... Bu roller bana niye geliyor diye şaşırıyorum bir yandan. Peki "Bu akıl ve ruh ile farklı bir bedende olsaydım yine oyuncu olur muydum?" diye düşündünüz mü hiç? - Güzel bir soru. Bilemiyorum. Belki de alttan alta olabildiğince bunu hissettim ve bu "güzel çocuk" imajından kaçmak adına, hep derdi olan işler yapmaya çalıştım. Televizyonda işler yapmadan önce dış görünüşümün farkında değildim. Ben sadece sağlam bir damar bulup sonuna kadar tiyatro yapmak istiyordum. 22 yaşında tiyatro kurmamın nedeni de oydu.Gitar çalıp şarkı da söylüyorsunuz... Müzikal yapmayı düşünmez misiniz?- Müzik ile güzel bir bağlantım var. Güzel sesim yok, eşlik edebilirim. Ama müzikalleri çok sevmiyorum. Gitar benim büyük yaram. Devam etmiyorum maalesef. Birkaç yeni dil daha öğrenmek, gitar çalmak hep planlarım arasında...Kaç dil biliyorsunuz? Japonca da var bildiğim kadarıyla...- Japonya’da hayatta kalacak kadar biliyorum. 6 yıl aralıklarla gittim. Ünlü Yunan tiyatro yönetmeni Theodoros Terzopoulos ile çalıştım önce. Onun sayesinde de ünlü tiyatro yönetmeni, yazar, filozof Tadashi Suzuki ile tanışma ve çalışma fırsatım oldu. Terzopoulos ile Suzuki, Tiyatro Olimpiyatları adı altında uluslararası çok önemli bir organizasyon başlattı. O kapsamda ben ikisiyle de çalıştım. Suzuki’nin davetiyle de hemen hemen her sene Japonya’daki tiyatro kampusüne gittim. Japonya’da "İçinizdeki hayvanı dışarı çıkarın" sloganıyla bir de kursa katılmışsınız... - İşte bu sözünü ettiğim Suzuki Yöntemi o. "İnsan bir hayvandır, bunun farkında değildir. Kendisini bilinç ile öldürmüş ve kapatmıştır. O hayvanı ortaya çıkardığınız zaman sahnede gerçek enerjiyi bulursunuz" der Suzuki. Tiyatroya bu kadar aşıkken dizilere geçişiniz nasıl oldu?- Tek kanallı dönemlerde sunuculuk yaptım. Televizyon ek bir uğraştı o zaman. İyi işler yapmış, derdi olan yönetmenler ile çalıştım hep. Şu an peki?- Daha fazla sinema yapıyor olmak isterdim. Ama sinema, fazla film yapılıyor gibi görünse de çok kolay bir iş değil. "Mavi Gözlü Dev", "Sis ve Gece" gibi gişe endişesi taşımayan filmlerde rol aldınız... Sinema televizyona göre daha mı tatmin ediyor sizi?- Hepsine oyunculuk yapıyorum diye bakıyorum. Ama tiyatroda olabilmenin benim için başka bir yeri var. Eşim bana gösterilen ilgiden rahatsız olmaz- Özel hayatınıza geçelim. Gelecek planlarınız neler? Hedefler, başka işler yapmak, başka yerlere yerleşmek... Hedeflerim çok yok. Oyunculuk derin bir okyanus, oradan oraya gezmeyi seviyorum. Ofis işi gibi bir işim olsaydı, bir süre ara verebilir ve ferahlamış hissedebilirdim. Ama bu öyle bir iş değil. Bağımlılık gibi. Adrenalini, o hareketi bu beden ve ruh istiyor. Çünkü bunu yapmaya koşullamışsınız kendinizi. - Hayranlarınızın ilgisi eşinizi rahatsız ediyor mu?Bir oyuncu ile birlikte olduğunu biliyor. Görünürde öyle bir rahatsızlık duymuyor. Eşim de üniversitede tiyatro yapmış, müziğe yeteneği olan biri. Performansın ne demek olduğunu biliyor, ama ortada olmaktan hoşlanmıyor. Biz de çift olarak çok ortada dolaşmıyoruz zaten.- Bir dönem Hande Ataizi ile bir kaçamak yaşadığınız yazılmıştı. "Melekler Adası" zamanında çıktı o söylenti. Tabii ki gerçekliği yok.Televizyona sadece güzel insanlar iş yapabiliyor- Artık günümüzde her işte dış görünüş önemli. Ama sizin yaptığınız işte dış görünüş çok daha önemli...Son yıllarda dizi patlamasıyla bu hale geldi. Reyting rekabeti falan... Biz gerçekten en klişe deyimiyle idealist tiyatroculardık. Yoksa ben 10 sene niye hocalık yapayım?- Diğer yandan, dünyanın en güzel insanı da olsanız zeki değilseniz bir işe yaramıyor.Ama sadece dünyanın en güzel insanları iş yapmaya devam ediyor hálá!- Nerede? Bir süre sonra yok oluyor onlar...Tiyatroda değil ama televizyonlarda...
<ımg>ımg>