OluÅŸturulma Tarihi: Eylül 09, 2001 00:00
Biz Metin Münir'i tanıdığımızda Türkiye'de Batılı anlamıyla gazete yapmaya çalışan bir misyonerdi. Asil Nadir'in Güneş Gazetesi'nin yayın yönetmeniydi. Kadın, çevre, din, insan hakları sayfalarının mucidiydi. Gazetesinde bir travestinin çalışmasına izin veren adamdı o.Basın mesleğine editör sub- editör kavramlarını yerleştirmek için epey uğraştı. Sonuç mu? Olmadı. Asil Nadir iflas etti, Güneş macerası da yarım kaldı. O Kıbrıslı bir Türk. Babası orman bekçisi. Doğduğu köyün adı Yağmuralan. İsmin güzelliğine bakar mısınız. O coğrafyada en tek başına kalmış köy. Şu anda da zaten Rum kesiminde. Öyle bir okulda okuyor ki, The English School, bugün bile gözleri parlayarak anlatıyor. Ne öğrenmiş diye sorarsanız şöyle yanıtlıyor: Özgür düşünme, orijinal olma, düşüncelerini söylemekten korkmama, bilmiyorum demeye çekinmeme. Peki sonra ne oluyor? Bu öğrendikleriyle Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne geliyor. Korkunç bir düş kırıklığı! Uyum zorluğu, sinir krizleri. Derken Kıbrıs meselesi patlıyor, Metin Münir iki yıllığına mücahit. Sonra tekrar okul. Aklında hiç gazetecilik filan yok. Ama şartlar onu zorluyor Daily News'ta gazeteciliğe başlıyor. Daha sonra BBC, Financial Times, Washington Post, Times gibi pek çok basın yabancı kuruluşun Türkiye muhabirliğini yapıyor. Ve sonunda o Asil Nadir'le tanışınca, biz de Metin Münir'le tanışmış oluyoruz. Ama artık o köşe yazarı. Sabah Gazetesi'nde zaman zaman son derece değişik yazılar yazıyor. ‘‘Kim bir dedeyle yatmak ister ki?’’ türünden yazdıkları en azından benim çok hoşuma gidiyor. 56 yaşında. İkinci evliliği. Aynı anda hem dede hem baba olmayı başaran nadir insanlardan...50 yaşında boşanıp yeni bir aşk hayatı yaşamak mı daha zor, o yaşlarda dede olmak mı?- İkiside çok kolay. Çünkü sen bir şey yapmadan oluyor.Sizin için hangisi daha heyecan verici: a) Torun sahibi olmak b) Çok geç yaşta baba olmak?- Çok geç yaşta çocuk sahibi olmak tabii...Neden?- Birinci evliliğim alkol ve ter kokan bir bulutun içinde geçip gitti de ondan. İki kızım var birinci evliliğimden. Ama ben hep çok çalışıyordum ve gazeteci olarak kendimi kanıtlamak istiyordum. Herşeye koşuyordum, hiçbir daveti, kokteyli kaçırmıyordum. Farkında olmadan yıllar geçti ve çocuklarım büyüdü. Resmen kaybedilmiş bir fırsat.BİR NİNEYLE YATMAKŞimdi? Yani ikinci evlilik.- Herşeyden önce karım ve çocuklar geliyor. Çocuklar doğarken karımın yanındaydım. Onların doğuşunu gördüm. Annelerinin karnından çıktıkları anda daha yıkanmadan onlara dokundum. Karım Alman ne onun ne de benim akrabalarımız var burada, kimse hastaneye bizi ziyarete gelmedi, iki üç gün bir hastane odasında yalnızdık, ailece. Şahaneydi. Çocuklarımın herşeyinde bulundum. Şimdi oğlum 8, kızım 6 yaşında. Ve ben 56 yaşında, büyülü zamanlar yaşıyorum. Tek sorun, hani insan çocuklarına belli bir yaşa kadar bakmayı hayal eder ya, 22'ye kadar filan, durmadan yıl hesabı yapıyorum. Spora filan başladım, oğlum da dalga geçiyor benimle ‘‘Bence dayanırsın. İçki içmiyorsun, sigara içmiyorsun. Bu gidişle yaşlı bir adam olarak ölmeyi becerebileceksin!’’Dedelik'le ilgili mükemmel bir yazı yazdınız. Ama siz alçaksınız! Kendinizle alay edebiliyorsunuz çünkü sizin neredeyse torununuz yaşında çocuklarınız var. Olmayan dedeler ne yapsın?- O yazıya çok ilgi oldu. Hatta şöyle diyenler vardı: ‘‘İşin acı tarafını atlattın tabii. Sen bir nineyle yatmıyorsun!’’O yazıda söylediğiniz gibi: Dedelerle kimseyle yatmak istemez mi?- Yok canım, insan istediği müddetçe ve felaket bir tip değilse her zaman sevişecek birini bulabilir. Yakında zaten seks konusunda esprili yazılar yazmaya başlayacağım.Niye, andropoza girdiğiniz için mi?- Ne alakası var? İnsan hiçbir şeyi aşırı ciddiye almamalı.O zaman seks yazıları yazmak için neden 56 yaşına gelmeyi beklediniz...- Aklıma eseni yazabilme şansına kavuşalı çok zaman olmadı da ondan. Ben bu işi Emin Çölaşan gibi 30 senedir yapmıyorum ki. İki senede anca sekse gelebildim diyorsunuz. Peki neler yazacaksınız seksle ilgili?- Mesela adamın biri ‘‘Öleceğime çok memnunum. Bu seks belasından kurtuluyorum’’ demiş. Bunu söylediğinde de 90 yaşında filanmış. Gerçekten de böyle bir şey var: Bir erkek hiçbir zaman bir kadını arzu etmekten vazgeçmiyor. Yaş hiç önemli değil yani. Bütün dişleriniz dökülse de acıkmaya devam edersiniz ya, o hesap.EKSTRA TÜRKAma çok acı bir şey bu...- Ee tabii, istek gitmiyor ama yetenek kayboluyor. Tam da bununla ilgili komik bir yazı. Tanrı'nın neden erkekleri böyle yarattığını tartışıyorum. Yazının bir ikinci bölümü de olacak, kadınların da böyle olup olmadığı sorgulanacak. Eğlenceli yani.‘‘Tanrı Türkleri Türklerden koruyan Türklerden korusun’’ ne demek?- Çok açık değil mi? Bir takım Türkler, aşırı Türk. Onlar ekstra Türk. ‘‘Extra strong beer’’ gibi. Ve sürekli bizi korumaya çalışıyorlar. En büyük belalar da bunlardan geliyor. O yüzden Tanrı'dan bizi bizden koruyanlardan korumasını rica ediyorum. Ama beni hiç dinlemediği belli oluyor...Gazeteci, uçuk hatta çatlak olmalıGazete yöneticiliğine bulaşmanız Güneş Gazetesi'yle başladı. Yepyeni Batılı bir anlayış getirmek istiyordunuz. Bunca yıl sonra, bu maceranıza nasıl bakıyorsunuz? Becerdiniz mi beceremediniz mi?- O, cehaletin verdiği cesaretle yapılan bir işti. Türkiye'deki basın ortamını hiç tanımıyordum. Gerçi bu bir avantaj. O zaman olağanüstü radikal şeyler yapabiliyorsunuz. Ve herşey size son derece normal geliyor. Bu sistemin dışında olduğum için şahane bir deneyimdi. Beni asıl hayrete düşüren bu kadar yıl geçmiş olmasına rağmen insanların hálá bunu hatırlıyor ve konuşuyor olması. Ama sonuçta ne mi oldu? Beceremedik.Daha politik, daha dengeleri gözeten biri olsaydınız sonuç farklı mı olurdu? Siz herşeye bodoslama atlarmışsınız. Kafanızdaki neyse söylermişsiniz.- Açığım ben. Aklımdan geçeni söylemeliyim. Batı ile Doğu arasındaki en büyük fark budur. Biz aslında Batılı özellikleri olan Doğulu bir toplumuz. Doğulu olmanın en büyük karakteristiği de, bunu küçümseyerek söylemiyorum, Türkiye'den Japonya'ya kadar olan bütün bölge Doğu'dur ve bu bölgedeki insanların direkt konuşmamakta üzerlerine yoktur. Ben hálá tersini yapıyorum. Zararını çekiyorum. Ama yine de bence bir avantaj. Gazetenin devam etmemesinin nedeni ise ne ben ne de çalışanlar, patronun yani Asil Nadir'in iflas etmesi...Editör-sub editör kavramını yerleştirebildiniz mi? Çok uğraşmışsınız da. Yoksa insanlar hala ‘‘Sen kimin sapısın?’’ diyorlar mı?- Yok canım nereden yerleştireceğim? Türk basını, bu editörsüzlük ilkelliğinden kurtulmadığı müddetçe sıçrama yapamayacak. New York Times'da ‘‘sub editor’’lük müessesesi en önemli görevlerden biriyse demek ki bu gerekli bir şey. Bugün herhalde Kartal arabaların BMW'den daha iyi olduğunu iddia edemeyiz değil mi? Bizim gazetelerin de New York Times'dan daha kaliteli olduğunu söyleyemeyiz. Adamların böyle bir sistemi varsa bir bildikleri var. Nedir bu?
Haber denilen ÅŸey kollektif bir iÅŸ. Tamam, gazeteci tek başına çalışmalıdır, dikkafalı, sıradışı hatta biraz deli olmalıdır. Kural tanımamalı filan. Ama onun haberi gazetede asla onun yazdığı gibi çıkmamalıdır. Muhakkak bir soÄŸukkanlılık mesafesi olmalı ve yasaları bilen aklı başında biri tarafından, ki o sub editör oluyor, o haber tekrar okunmalıdır.KENDÄ° KENDÄ°MÄ°N MUHABÄ°RÄ°YÄ°MBu söyledikleriniz köşe yazıları için de geçerli mi? New York Times'daki köşe yazıları da bir editörün elinden geçiyor mu?- Geçmeyen bir ÅŸey yayınlanmaz ki. Bugün dünya üzerinde kalite kontrolü yapılmadan piyasa sürülen herhangi bir mal biliyor musunuz? Ama bizde böyle bir ÅŸey yok. Yazıyorsun çıkıyor. Peki bir gazetede travesti çalıştırmak ne iÅŸ? Daha ‘‘havalı’’ duruyor diye mi kalkışmıştınız bu iÅŸe? - Yoo. Ahmet Tulgar iÅŸe almıştı, ben de karşı çıkmadım. Hani gazeteci dediÄŸin sıradışı, uçuk, kurallara kaidelere fazla uymayan hatta biraz da çatlak olmalı ya. Ä°ÅŸte bu tarife uyuyordu. Ä°ÅŸini de iyi yapıyordu. Eeee? Birinin cinsel tercihinin ne olduÄŸu beni hiç ilgilendirmez ki. Ben de travestiyim belki. Nereden biliyorsunuz, belki geceleri Chanel eteklerimi giyip sokaklarda dolaşıyorum!Size hálá ‘‘yabacı gazeteci’’ muamelesi yapıldığı, ‘‘Türkiye'yi sen bizden daha mı iyi bileceksin!’’ dendiÄŸi oluyor mu?- Kimse yüzüme söylemiyor ama içlerinden ‘‘Sana n'oluyor lan?’’ diyorlardır.Türk medyasında bir ‘‘gavur’’un barınabilmesi mümkün mü?- Ben barınıyorum. Tabii tırnaklarımdan tutunarak. Sürekli uçurumun ucunda bir adam var. O benim.Åžu an gazetecilikte kendi geldiÄŸiniz noktadan memnun musunuz? Yoksa harcandığınızı mı düşünüyor musunuz? - Åžimdi kendi kendimin muhabiriyim ben. Ve bundan çok zevk alıyorum. Bir insan ister genel yayın yönetmeni olsun ister stajer gazeteci, muhabir olmaya devam etmelidir. Çünkü muhabirliÄŸini unutan gazeteci, gazeteciliÄŸi de unutmuÅŸtur. Harcanma kısmına gelince, ben hep elimden gelenin en iyisi yapmaya çalıştım. Yaptığım iÅŸi küçümsemedim. Köşe yazılarımı bile 20, 30 defa yeniden yazıyorum ben. Deli miyim? Yooo. O yazıyı okumak için 6 dakikasını ayıracak insanların, köşemde boÅŸa vakit geçirmiÅŸ oldukları hissine kapılmalarını istemiyorum da ondan.Hala kırık Türçe konuÅŸuyorsunuz ama öyle yazmıyorsunuz? Yazılarda ÅŸahane bir diliniz var...- Türkçe benim için yabancı bir dil, çok dikkatli olmam lazım. Kıbrıs Türkçesi bozuk bir lehçedir. MiÅŸli geçmiÅŸ yoktur. Cümle yapıları çok daha devrik, çok daha deÄŸiÅŸiktir. Epey uÄŸraÅŸmam gerekiyor anlayacağınız.Türkiye'de istediÄŸiniz gibi bir gazete yapma hayalinden vazgeçtiniz mi yoksa hálá var mı?- Böyle bir hayalim yok. Ama bana biri derse ki ‘‘Gel bir daha deneyelim’’, galiba Asil Nadir'e sorduÄŸum suallerden daha fazlasını sorarım. Ama kimsenin böyle bir öneriyle ortaya çıkacağını zannetmiyorum. Korkmayın, böyle bir tehlike yok yani!Â
button