Güncelleme Tarihi:
Ekonomist dergisi, bu konuyu Bilkent Üniversitesi’nin yabancı sermaye konusundaki uluslararası üne sahip Yardımcı Doçent’i Selin Sayek ile konuştu. Sayek “Yabancı yatırımcının kaçacak yeri yok. Yoksa Türkiye çok iyi işler yaptığı için değil. Eğer dışarısı iyi gidiyor olsaydı, Türkiye’den çoktan çıkarlardı” diyor.
Aşağıda Ekonomist Dergisi'nin Selin Sayek Böke ile yaptığı röportajı okuyabilirsinız...
"İktidar partisi aleyhine açılmış bir kapatma davası, yabancı yatırımcıyı nasıl etkileyecek? Herkes çıkmalarını beklerken, neden gitmiyorlar? Türkiye, IMF ile yola devam edebilecek mi? Hep nimetlerinden söz edilen yabancı sermayenin külfetleri neler? Politik risk ortamında hangi sektörlerde yabancı sermaye yatırımı zor görünüyor?
Tüm bu soruların yanıtını, genç yaşına rağmen uluslararası iktisat alanında önemli akademisyenler arasında sayılan ve yabancı sermaye konusunda yaptığı çalışmalarla ‘Küresel Ekonomide Mükemmelliyet Ödülü’ sahibi Yrd. Doç. Dr. Selin Sayek ile konuştuk. Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü öğretim üyesi Sayek, uluslararası kriz ve Türkiye’deki siyasi ve hukuki gelişmelerle ilgili sorularımızı şöyle yanıtladı:
Ekonomist: Nisan ayında dünya genelinde kriz olacağı beklentisine katılıyor musunuz?
Selin Sayek: Bu kadar olumsuz beklentiler dillendirildiğinde zaten o beklentiler erken fiyatlandırılmış oluyor. Ancak nisan ile ilgili şu andakinden daha olumsuz hissiyat içinde değilim. Dünya olarak zaten kriz halindeyiz, diye düşünüyorum.
Peki Türkiye’de neler oluyor?
“En korkak SEKTÖRLER finans ve hizmetler” Yabancı sermaye uzmanı Selin Sayek’e hangi sektörlerin politik riske göre yatırım kararlarını belirlediklerini sorduk. İşte yanıtı: “Finans, hizmetler sektöründe yatırım yapacak olanlar, politik risklere çok bakıyor. Geçmiş beş yılda Türkiye’nin çektiği yabancı yatırım, finans, hizmet ve gayrimenkuldeydi. Bugün geldiğimiz süreçte, önümüzdeki iki yıl içinde politik risk var mı? Fazlasıyla, gittikçe artan şekilde var. Kapatılma ihtimali olan partinin alternatifi de ufukta görünmediğine göre; demek ki bugünden sonra finans ve hizmet sektörüne yabancı sermaye girişini beklememek lazım. İnşaat sektöründeki yatırımcı, işçi maliyetine, vergiye, reel döviz kuruna bakıyor. Türkiye’de bu sektörün maliyetlerinin arttığı izlenimi varken; buraya da yabancı beklememek lazım. Belki arsaları alacaklar ama üzerine yatırım yapmayacaklar. Ancak alışveriş merkezlerini ayrı tutmak gerekiyor.” |
İktidar partisinin kapatılma istemini nasıl değerlendirmek gerekiyor?
Sayek: Küresel dalga ortamında bu belirsizliğe gerek yoktu. Ama burada hukuken başsavcıya verilmiş bir yetki var ve bu kullanılmış. Bütün topu, başsavvcıya atmak yanlış. Gerginliği yaratan, ekonomi konuşmak yerine türbanı tartıştıran hükümettir.
Cumhurbaşkanı, türban düzenlemesini, Kuzey Irak’ta operasyon yapıldığı bir dönemde imzaladı. Böyle olunca bir soru işareti hissediyorsunuz. Belirsizliği yaratanın hukuken kendisine verilen görevi yerine getirenler olmadığını; buna neden olanlar olduğunu düşünüyorum.
Dünyada bu dalga varken, içeride siyasi istikrarda risk unsuru belirmişken, yabancı sermaye niye gitmiyor?
Sayek: Şu anda küresel oyuncular daha az riskli yerleri arıyorlar. Öte yandan daha az riskli yerin neresi olduğu hala çok net değil.
Türkiye’de bir olumsuzluk olduğunda yatırımcı ABD’ye kaçardı. Şu anda Türkiye’nin riskleri, ABD’ye kıyasla o kadar da artmamış görünüyor. Bakın ilk defa bizde kendimizden kaynaklı bir risk primi artarken; dışarıda da risk primi artıyor. Böyle olunca yatırımcının kaçacak yeri yok. Onun için Türkiye’de kalıyor. Yoksa Türkiye çok iyi işler yaptığı için değil. Eğer dışarısı iyi gidiyor olsaydı Türkiye’den çoktan çıkarlardı.
Yabancıların Türkiye’den çıkmayışlarında son yıllarda giren doğrudan yabancı sermayenin etkisi yok mu?
ÖDÜLLÜ Akademisyen ODTÜ İktisat Bölümü mezunu Sayek, ABD’deki Duke Üniversitesi’nde uluslararası iktisat alanında yüksek lisans ve doktora yaptı. Bu dönemde Dünya Bankası’nda üç yıl staj yaparak, Günay Afrika ile Orta ve Doğu Avrupa ülkeleriyle ilgili projelerde çalıştı. Boston Bentley College’de yardımcı doçent olarak görev aldı. Daha sonra 2001’de IMF’nin Washington ofisinde ekonomist olarak çalışmaya başladı. 2004 yılında Türkiye’ye dönerek Bilkent Üniversitesi’nde akademisyen olarak göreve başlayan Sayek, 35 yaş altı iktisatçılara verilen “Küresel Ekonomide Mükemmelliyet Ödülü” sahibi. Sayek bu ödülü, yabancı yatırımla ilgili yaptığı çalışmalarla aldı. |
Bunlar portföy yatırımları için geçerli, doğrudan yatırımlar için durum nasıl?
Sayek: Biz doğrudan yatırımları genelde uzun soluklu olarak düşünüyoruz. Oysa finansa, perakendeye gelen yatırımın üretime gelen kadar uzun soluklu olması gerekmiyor. Yabancı olarak Migros’u satın aldığınızda, bir tüketim ağı satın almış oluyorsunuz. Bu tüketim ağını satıp çıkmak; bir fabrika kurup, oraya yüzlerce işçi alıp çıkmaktan daha kolay. Onun için de Türkiye’de doğrudan yabancı yatırımın portföy yatırımından çok büyük bir farkı olmadığını düşünüyorum. Gayrimenkul sektörüne gelen yabancı da öyle; Levent’e gökdelen dikmek üzere gelen Ortadoğulu yatırımcının benim ekonomime o dönemdeki cari açığı finanse etme dışında bir katkısı olduğunu düşünmüyorum. Tüm bunlar, günü kurtaran şeyler.
Yabancı sermaye nasıl gelirse bir işe yarar?
Sayek: Doğrudan yabancı sermayenin yatırım türü ve hangi sektöre geldiği çok önemli. Evlilikler ve satın almalar yoluyla gelen yabancı sermayenin o dönem dışında, olumlu etkisi olmadığını akademik çalışmalar gösteriyor. Çünkü kısa süre sonra kâr transferi başlıyor doğal olarak. Ben yabancı sermayeden, bizde olmayan ileri teknolojiyi getirmesini beklerim. Akademik olarak yabancı sarmeyeyi şöyle ifade ediyoruz; bir bardak dolusu para geliyor ülkeye. Bu para dökülüp ulusal sektöre de fayda sağlıyor mu, soru bu. Şu anda sağlamıyor.