Güncelleme Tarihi:
Filmde canlandırdığı karakter bir Kürt kadını, hikaye yerel politika, filmin çekimleri Mardin’de olunca, ben didikledim, Akbağ da üzerine titrediği siyasi orucunu ilk kez bozdu...
‘Hükümet Kadın’ gerçek bir hikaye... Karakter size nasıl geldi?
- İki yıl önce, Sermiyan’la (Midyat, senarist ve yönetmen) bir tesadüf eseri karşılaştık. Birden “Tesadüf oldu ama benim aklımda sizle ilgili bir şey var. Bu, yazılmış, acaba kim oynacak bir proje değil. Eğer ben varım derseniz, bunun senaryosunu yazacağım” dedi. Şaşırdım. “Kabul etmem için iki cümle söyle” dedim. Söyledi o iki cümleyi, kabul ettim.
Neymiş o iki cümle?
- “Belediye başkanı kocası vefat edince, aile kararıyla Güneydoğu’nun ilk kadın belediye başkanı olan ninemin hikayesi. Siz oynarsanız senaryoyu yazacağım…” Hemen kabul ettim tabii!
Önceden duymuş muydunuz bu hikayeyi?
- Hayır bilmiyordum.
Sizde de “Hükömet gibi kadın” dencek bir endam var. Sermiyan Bey bu nedenle sizi aklına koymuş olabilir mi?
- Valla onun kafasında da bu ‘hükömet’ düşüncesi oluşmuş olabilir. Bir de rolün olmazsa olmazı şive yeteneği. Yapamazsanız çok sırıtır. Herhalde benim oynadığım trajikomik projelerde onun kafasında uyanan ışık, o ipuçları vardı.
Vizontele’deki Siti Ana’yla benzerlikleri var mı Xate Hanım’ın?
- Ortak yan bir kere o coğrafyanın kadını oluşu. Bütün o doğulu kadınlara has vakur duruş, aslında ailenin idarecisi olma hali, o sarı toprakların getirdiği o tuhaf hüzün, hepsinde ortak yan.
OKUMA YAZMA BİLMEYEN BİR KADININ BAŞARI ÖYKÜSÜ
Yapım yine BKM, müzikler yine Kardeş Türküler; fragmandan da anlaşıydığı kadarıyla yine ‘Vizontele’ tadında, bir trajediyi içindeki komiklikleriyle anlatan bir film geliyor...
- Bir kere komedi izleyeceğiz. Ama doğal olarak o coğrafyaya has bir trajikomik durum da sözkonusu. Doğuda sözü çok geçen bir ailenin hikayesi. İmzasını bile atamayan, okuyup yazamayan bir kadının başarı öyküsü. Üç yıl belediye başkanlığı yapıyor, 60 İhtilali’yle görevden alınıyor.
Midyat’ı daha önceden görmüş müydünüz?
- Hayır, ilk kez gittim.
Sevdiniz mi?
- E, etkileyici bir yer: Yeşili az, sarı, hakikaten sarı, toprağı, taşı, binası sarı. Sarı sarı çocukları da vardı. Tabii ki orada olmanın yokluklarına tanık olunca insan kendi yaşadığı şehrin kıymetini anlıyor. Adaletsiz, zor bir coğrafya…
Filmi çekip bitirdiniz. 30 Ocak’ta galası var. Canlandırdığınız onca karakterin arasında ‘Xate Hanım’ı nereye yerleştiriyorsunuz?
- Şu anda iktidarda. Hükömetin başına koyuyorum!
AKTİVİST ARKADAŞLARIMI OYNADIKLARI ROLLERLE HATIRLAMAK İSTERİM 'Kafamda bir bant var durmadan insanları kaydediyor' Erkek komedyenlerin çirkin olması gerektiği söylenir. Kadınlarda durum nasıl? - Denir bu zaman zaman. Bazısı bazı role fazla güzel gelir. Ne tam güzellik kariyer yapmanıza yetiyor ne de tam tersi. İkisinden biraz biraz olacak. Estetikler devam ediyor mu? - Hayır etmiyor. Biliyorsunuz sevenlerinizde travma etkisi yarattı… - O etkiyi hepimizde yarattı. Nasıl cesaret ettim? Şu anda öyle bir cesaretim var mı? Bilmiyorum. Ama hiçbir zaman çirkinleşmekten çekinmedim ve güzel olmak gibi bir gayem olmadı. Bu daha diri kalmak için yapılmış bir operasyon. Peki bunun mimiklere etkisi oluyor mu? - Yüzün şeklini değiştiren bir şey değil. Ben çok erken yaşta başladım babaanne roller oynamaya. Belki de “yaşımın kadınını hiç oynayamayacağım” diye heves ettim böyle diri kalmaya. Okul hayatım boyunca hiç jön kadın oynamadım kardeşim. Şöyle bir düşününce o kadar çok farklı karaktere büründünüz ki insan bu nasıl bir gözlem gücüdür diye hayrete düşüyor. - Kafamda bir bant var, elimde olmadan durmadan kaydediyor. Ama hiç ayna karşısında çalışmam ben. O fotoğrafı görüyorum kafamın içinde.
Rollerinizde eleştirmediğiniz sınıf, giydirmediğiniz insan tipi, eleştirmediğiniz yaşam biçimi, didiklemediğiniz siyaset yok... Ama sizi kamusal hayatta siyaset konuşurken hiç görmüyoruz. Yılmaz Erdoğan öyle değil mesela. Bilinçli bir tercih mi bu?
- Sevmem. Ben bu mesleği yapan biri olarak bu konuda çok ahkam kesmenin doğru olduğunu düşünmüyorum. Sosyal sorumluluk projelerini abartıp aktivist olan arkadaşlarımın daha çok oynadıkları rollerle hafızamda kalmalarını isterim. O siyasetle ilgili görüşleriyle değil.
Bu söylediğiniz çok eleştirilecek bir şey çünkü bazı insanlar da sanatçıların yaşadıkları toplumun sorunlarıyla daha düz, daha direkt ilgilenmelerinin gerektiğini savunuyorlar...
- Öyle ilgilenen insanlar var onlar o vazifelerini yapsınlar. Yalan söylemem, fikrim sorulduğunda söylerim. Ama durup dururken de elime mikrofonu alıp da siyasi konuşma yapıp bağırmam.
ÜLKEDE YAŞANAN BİR İÇ SAVAŞ AMA UMUTLUYUM BU SEFER BİTECEK
O zaman ben sormuş olayım: Bir Güneydoğu karakteri rolünden yeni geliyorsunuz. Oradaki havayı bu anlamda koklama fırsatı buldunuz mu? Bu son silah bırakma görüşmelerinden umutlu musunuz?
- Evet. Çok uzun sürdü bu iç savaş ama ilk defa umutlu olduğumu söyleyebilirim. Özellikle son dönemdeki bu ‘girişim’den. Bundan önce “bu hiç bitmeyecek galiba” derdik. Bence geri dönüşü olmayan bir yola girdik ilk defa. Olumlu anlamda. Haaa, bu bitip başka bir şey mi başlayacak? İnşallah olmaz.
Dikkatimi çekti: Güneydoğu’da yaşananları ‘iç savaş’ olarak mı nitelendiriyorsunuz?
- E peki ne diyebiliriz başka? Bu insanlar bu ülkede yaşıyorsa bu bir iç savaştır, nedir başka?
Türkiye’nin genel durumunu nasıl buluyorsunuz?
- Yalan değil, doğru: Her meslekten, her iş alanından herkes için kritik dönemler yaşıyoruz. Hükümetin birtakım stratejileri gereği bir çekingenlik hakim hepimizin üzerinde. Eğer gerçekten bir suç işlediyse, yasadışı bir şey yaşandıysa, bunun cezasını o insanlar çeksin ama haksız yere hüküm giyenler için içimiz acıyor. Çok fazla askerimizin içeride oluşu, çok fazla gazetecinin, kıymetli kalemlerin… Bu da bir n’oluyoruz korkusu yaşatıyor.
BU KADAR TEK PARTİLİ BİR DÖNEM HİÇ OLMADI
Sizce n’oluyor?
- “Aman Allahım ne güzel bir Türkiye’ye uyandık yine bu sabah” diye uyanmıyoruz. Kaygılarımız var. Türkiye’de bu kadar tek partili bir dönem hiç olmadı. Bu muhafazakar politika bizi ürkütmüyor değil. Yazarken, üretirken bu otokontrol bizi rahatsız ediyor. Ama şöyle de bir gerçek var ki toplumlar istediği şekilde yönetilir.
Peki bu iklimin otosansür uygulamanıza neden olacak şekilde, size kadar dayandığını düşünüyor musunuz?
- Hayır bana olmadı. E, ama görüyoruz işte. Dizilere müdahaleler, dizilerde bekarları evlendirmeler, açıkları kapatmalar, her bardağın üstünü buzlamalar... Böyle olunca da yaratıcı kitle kendinde ister istemez o otosansürü uyguluyor.
FOTOĞRAF: Semih Kanmaz / Representer