Xanadu’nun anlamını nedir?

Güncelleme Tarihi:

Xanadu’nun anlamını nedir
Oluşturulma Tarihi: Kasım 06, 2009 18:58

Tamam gittiğimiz otelin adı Xanadu da Xanadu ne demekti hakikaten.Aklıma kopuk kopuk bir şeyler geliyor, dilimin ucunda bir cümle dönüyor ama cevap? Yok.

Haberin Devamı

Aklıma kopuk kopuk bir şeyler geliyor, dilimin ucunda bir cümle dönüyor ama cevap? Yok.
İnsan davet edildiği yerin adının ne anlama geldiğini bir zahmet öğrenmez mi? Yazıklar olsun bana.
Biraz ipucu versenize diyorum. Diyorum çünkü hayal meyal adı efsanelerde geçen cennet bahçesi gibi bir şey hatırlıyorum.

İpucu ters yerden geliyor: Bir saray adı...
Allahım kimin sarayıydı? Saba Melikesi’nin miydi, neydi?..
İkinci ipucu daha beter. Hani diyor, Filiz, Coleridge’in ünlü Rüyadaki Hayal şiirinde de adı geçer.

Marco Polo’nun Seyahatnamesi’nde de bu saraydan söz edilir. Kâşif yanında getirdiği yağı sultana bu sarayda vermiştir.
Sultan mı?
O devam ediyor: Orson Welles’in Yurttaş Kane filmindeki baş karakter Charles Foster Kane’in malikânesinin de adı ondan mülhem...
Doğru ya, kızağın adı Rosebud’dı, malikânenin adı da Xanadu...
Olivia Newton John demesiyle kafam iyice karışıyor, bildiğimi sandıklarım da uçup gidiyor.
Filiz diyorum, tamam pes. Kimin sarayıydı Allah aşkına bu Xanadu?
Kubilay Han’ın diyor.
Hay bin kunduz!
Alıyor mu beni bir düşünce...
Tamam Kubilay Han ağzının tadını bilen bir adammış, kendine şairlere ilham olan bir saray yaptırtmış da gittiğimiz otel neden bu adı almış?

Haberin Devamı

Antalya, özellikle de Belek bölgesi, malum, sıra sıra saraydan geçilmiyor. İki adımda bir, bir “palace”.
Böyle janjanlı oteller bana göre değil. Hani eski bir saray otele dönüşse neyse de yeni yapılanların onun replikası, bunun kopyası olmasını ve adının sonuna, ama Türkçe ama Frenkçe saray yaftası yapıştırılmasını aklım almıyor. Las Vegas’ta da olmadığımıza göre...
İster misin gide gide ihtişamlı olacağım diye rüküş olup çıkmış bir otele gidelim.
İster misin billur, varak, oyma, kakma arasında başımız dönsün.
Ben kara kara düşünürken minibüsümüz golf kulüplerinin önünden geçip otele varıyor.
İçim rahatlıyor.

Xanadu büyük bir otel.
Ama o şeritteki en gösterişsiz otellerden biri.
Bahçedeki havuzun içine yerleştirilmiş sahte kolonları saymazsak kuş kondurmak için özel bir çaba sarf edilmemiş.
Otel inşaatında mümkün olduğu kadar az ağaç kesmek gözetildiğinden ulu çam ağaçlarıyla dolu koca bir bahçesi ve enfes bir kıyı şeridi var.
Alt kat olduğu gibi spa’ya ayrılmış. Açık ve kapalı havuzuyla, çeşitli tedavi ve masajların yapıldığı özel  odalarıyla gerçekten güzel bir spa. Ben ki mıncıklanmaktan hoşlanmam, otelde kaldığım o kısa sürede iki kez masaj odasının yolunun tuttum.
Xanadu’nun bir diğer özelliği de personelinin neredeyse hiç değişmemiş olması. Otel açıldığından beri, yani 11 yıldır, personel hemen hemen aynı.
Bu bir otel için büyük bir artı. Çalışanlar işin girdisini çıktısını öyle iyi biliyor ve öyle mutlular ki bu ister istemez servis kalitesine yansıyor.
Müşterileri arasında Avrupa’nın dört bir yanından gelen yabancılar olduğu kadar Ankara ve İstanbul’dan gelen ünlüler de var.
Ve müşterilerin yaklaşık yarısı sürekli gelen kişiler.

Haberin Devamı

Sayılı gün çabucak geçti.
Dinlendim, eğlendim, yenilendim.
Antalya’nın kışı bile malum güneşli. Gece tufan kopsa sabah gözünüzü güneşe açıyorsunuz.
Kış sezonu olduğundan fiyatlar da makul.
Sistem her şey dahil sistemi.
Bir iki günlüğüne bile gidilir mi?
Valla gidilir.
www.xanaduresort.com.tr
Tel: 0242 710 00 00
İsim Kubilay Han’ın sarayından keyif bildiğiniz Antalya keyfi
Gençler!
Ev döşerken
bit pazarını atlamayın
Arkadaşım yana yakıla anlatıyor: Oğlan artık ayrı eve çıkmak istedi, neyse aradık taradık makul fiyata bir ev bulduk, sevdi de kerata, tuttuk ama asıl sorun ondan sonra başladı. Eee ev döşenecek, İkea’ya git dedik, çevremdeki herkesin evi İkea’dan ben daha değişik mobilyalar istiyorum dedi, gitti her biri ev kirasından pahalı mobilyalar beğendi, babası inat etti almam dedi, o Nuh dedi peygamber demedi, sonunda pencerelere bir şeyler gerdi, ortada da bir yatak öyle sersefil yaşıyor... Bir de sen konuşsan kendisiyle. Sever seni belki sözünü dinler...
Ne diyeceğim belli değil ama dost hatırına çiğ tavuk yenir misali açtım telefonu, gel bir de birlikte etrafa göz atalım dedim.
Önce zemin yokluyorum: Oğlum diyorum, aynı kanepe koltuk bin bir çeşit kullanılabilir ve ortaya kimsenin evine benzemeyen bir ev çıkar.
Ne desem nafile... İş inada binmiş bir kere.
O zaman dedim gel eski sistem bir şey yapalım, bir de bit pazarlarını dolaşalım...
Atladık Horhor’a gittik.
Sonra Üsküdar’a...
Ardından Moda’ya...
Horhor’da gezinirken baktım ortada bir elin parmağını geçmeyecek sayıda müşteri var.
Üsküdür’da da öyle...
Moda’da da...
Bir ara bütün eskiciler antikacı olup çıkmıştı. Hiçbir koşulda antika sınıfına girmeyen, bin yıl geçse de girmeyecek mallara öyle fiyatlar çekiyorlardı ki insan gülse mi ağlasa mı şaşırıyordu.
Bir yandan ekonomik kriz, diğer yandan ev modasının değişmesi kendi ayaklarına kurşun sıktıklarını anlamalarını sağlamış, fiyatları kırmışlar.
Eğer vakit ayırır da dükkânları adım adım arşınlarsa insan gerçekten müthiş uygun fiyatlara mal bulabiliyor.
200 liraya harika İngiliz bir koltuk aldık Horhor’dan... 150 liraya sehpa. Girişe koyacağı kütüphane’ye 1000 lira istediler, 750’ye indiler. İki ayna bulduk Üsküdar’dan, biri 100 biri 650 lira... Yemek masasını Moda’dan aldık 4 iskemlesiyle birlikte 850 liraya. Sonra Mudo’nun yolunu tuttuk, sonra Habitat, artık mutlu ya, sonunda da tıpış tıpış İkea...
Ev döşerken insana bütçeden çok hayal gücü lazım aslında. Biraz da sabır...
İkisi bir araya gelmeye görsün neler neler yapılır.
Ey gençler, annenizin babanızın sinirlerini germek yerine, gezin dolaşın.
Ve bit pazarlarını sakın ola atlamayın.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!