Güncelleme Tarihi:
New York’lu Hayley’le (Alison Pill) Roma’lı Michelangelo’nun (Flavio Parenti) aşk hikayesi Roma dekorunda hızla ilerlerken Hayley’nin psikiyatr annesi Phyllis’la (Judy Davis) eski opera yöneticisi babası Jerry (Woody Allen), New York’tan kalkıp ‘Ölümsüz Şehir’e geliyorlar.
Elbette babanın, kızı için farklı düşleri var. Baba isterdi ki kızı yatı, Ferrari otomobili ve Roma’yla Sardunya Adası’nda çok güzel villaları olan zengin bir koca adayı bulsun. Ama nerde...
‘Hiçbir şeyin değişmediği’ Roma’ya, aşık olan kızına destek olmak için gelen baba müstakbel dünürünün duş alırken söylediği aryayı duyunca kulaklarına inanamayıp her şeyi unutuyor. Bu sesin milyonları etkileyeceğinden adı gibi emin olan Jerry’ye cenaze levazımatçısı olan Giancarlo olumlu yanıt vermiyor. Müstakbel damat adayı da babasının rahat bırakılmasını istiyor.
Yeni bir Caruso bulduğuna inanan Jerry ısrar etse de ortada bir problem var... Gerçek hayatta başarılı bir tenor olan Fabio Armiliato’nun canlandırdığı Giancarlo aryalarını sadece banyo akustiğine sahip yerlerde söyleyebiliyor. Giancarlo’nun Pagliacci’yi yorumladığı sahne ilginizi çekebilir...
PEK ÇOK HİKÂYE VAR
Woody Allen, geçen yıl yaptığı ve büyük başarı kazanan ‘Midnight in Paris’ filminden sonra bu yıl da Roma’da geçen ‘To Rome With Love’ filmiyle sinemaseverlerin karşısına çıkıyor. En son altı yıl önce ‘Scoop’ isimli filminde oynayan yönetmenin kamera karşısına çıkmasını sağlayan bu yeni filmi dört ayrı hikâyeden oluşuyor.
Sevgilisini ailesiyle tanıştırmak isteyen Antonio’nun (Alessandro Tiberi) otel odasında yaşanan bir yanlışlık sonucu sevgilisi yerine odasına gelen hayat kadını Anna’yı ailesiyle tanıştırdığı ikinci hikâyeye Anna rolünde Penelope Cruz hayat veriyor.
Üçüncü hikâyede mimar olmak için çalışan Amerikalı Jack’in (Jesse Eisenberg) sevgilisi (Greta Gerwig) ve sevgilisinin arkadaşı Monica’yla (Ellen Page) yaşadığı aşk üçgenini izliyoruz. Bu hikâyede alışveriş merkezlerinin mimarı rolünü ise Alec Baldwin canlandırıyor.
Son olarak Woody Allen evrensel bir hikâyeyi, şöhret oyunu hikâyesini anlatıyor. Sıradan bir İtalyan olan Leopoldo (Roberto Benigni) her sabah saat 07.00’de kalkıp kahvaltısını ediyor, sonra işine gidiyor ve geceyle beraber evine dönüyor. Normal bir yaşantısı olan Leopold bir gün evinden çıkıp sokağa adım attığı anda flaşlar patlamaya başlıyor ve Leopold telefonların susmadığı, paparazzilerin kendisini rahat bırakmayacakları ‘parıltılı’ bir hayata alışmak zorunda kalıyor. Peki zaman içinde meşhur olmaya alışacak olan Leopold eski hayatına dönüp sıradan bir adam olmaya devam edebilecek mi? Şöhretin bir bedeli var mı?
Woody Allen ‘To Rome With Love’ filmiyle çok fazla soru sormadığı gibi komedinin sınırlarını da zorlamıyor. Filmde büyük sürprizler yok. Woody Allen, Darius Khondji’nin kamerasının yardımıyla, Roma’yı bütün ihtişamıyla sinema ekranına taşıyor. Ornella Muti, Antonio Albanese ve Riccardo Scamarcio gibi tanınmış İtalyan oyuncularının da ‘cameo’larla katıldıkları ‘To Rome With Love’, iyi vakit geçirmek için seyredebileceğiniz, ama bir zaman sonra unutacağınız eğlenceli bir Woody Allen filmi...
WOODY ALLEN NEDEN İSTANBUL’A GELMİYOR
Woody Allen İstanbul’a gelsin, değil mi? Gelse ne iyi olur. Ona İstanbul’u gezdiririz, lokum ikram ederiz, rakı tattırırız. Hâttâ bizi sevip sevmediğini bile sorabiliriz Woody Allen’a... Mutluluğumuzu düşünebiliyor musunuz?
Oysa hayal gücü eksik bizde... Woody Allen’ı çağırırız çağırmasına da asıl önemli olan onu ne için çağıracağımız. Adı New York şehriyle özdeşleşen Woody Allen son yıllarda sinema macerasında New York’tan uzaklaştı. Son filmlerinden ‘Match Point’ ve ‘You Will Meet a Tall Dark Stranger’ı Londra’da, ‘Vicky Cristina Barcelona’yı Barcelona’da, ‘Midnight in Paris’i Paris’te, ‘To Rome With Love’ı da Roma’da çekti. Woody Allen’ın planlarında ise bir İstanbul filmi yok.
Türkiye’den hiçbir politikacı kendisine bir İstanbul filmi teklifiyle gitmemiş. Londra’nın, Barselona’nın, Roma’nın ve Paris’in reklama ihtiyacı olabilir ama İstanbul’un ve Türkiye’nin daha iyi tanınmasına ihtiyaç yok demek ki... Tel Aviv ve Kudüs belediye başkanlarından sonra İsrail’in Cumhurbaşkanı Şimon Perez de geçtiğimiz günlerde Woody Allen’ı telefonla arayarak kendisine İsrail’deki şehirleri yeni filmlerinden birinin dekoru olarak kullanma teklifinde bulundu. Teklife hayır demeyen Woody Allen filmlerinin prodüksyon maliyeti olan 18 milyon dolarlık bütçeyi telaffuz etmiş. Türkiye’nin ekonomik refahından bahsedildiği günümüzde Woody Allen Türkiye’ye davet edilmiyor... Türkiye bu yıl Eurovision’da yarışan en iyi şarkı ‘Euphoria’yla yarışmayı kazanan İsveç’e tepkisinden dolayı(!) bugünlerde Eurovision Şarkı Yarışması’ndan ayrılmayı tartışıyor. Türkiye’de bütün kapılar yavaş yavaş kapanıp, Türkiye içine çekilirken Woody Allen’ın İstanbul’da film çekmesi zaten olsa olsa fantezi olurdu...
BREZİLYALI
Nelson Freire’den geçen sene 31 Temmuz tarihli ‘Sanat Alemi’nde ‘Liszt: Harmonies du Soir’ albümüyle bahsetmiştim. Üç yaşından beri piyano çalan 1944 doğumlu Brezilyalı piyanist Freire, piyano çalmaya başladığı ilk günden 64 yıl sonra ilk kez bir Brezilya albümüyle müzikseverlerin karşısına çıkıyor.
‘Brasiliero’da yer alan 30 eser de Brezilyalı bestecilere ait. 1890’la II. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru yazılmış eserlerden 16 tanesi Villa-Lobos’a ait. Alexandre Levy’nin Tango Brasileiro’sunun da öne çıktığı albümde klasik müzik severler farklı bir yolculuğa çıkıyor. ‘Brasileiro’da Brezilya piyano müziğinin en iyi eserlerini dinliyoruz. Brezilya dışında pek tanınmayan besteciler, eserlerinde zaman zaman Brezilya’nın popüler müziğinden de esinlenmişler.
Nelson Freire, son albümüyle bizleri çok uzaklara, Brezilya’ya götürüp Brezilyalıları anlatıyor... Sanatının doruğundaki Freire, Brezilyalı ustaların eserlerini belki de hiçbir piyanistin çalamayacağı kadar iyi çalıyor.