Şehriban OĞHAN
Oluşturulma Tarihi: Kasım 20, 2011 00:00
İki ay önce Kırıkkale F Tipi cezaevinden bir çığlık duyuldu. Neredeyse 30 yıldır cezaevinde yatan Osman Evcan burada çıkan vejetaryen yemeklerin kötülüğünden yakınıyordu. O çığlığı ABD’deki mektup arkadaşı duydu. Sanal alemden ‘Osman’a Vegan Yemek’ kampanyası başlattı. Kampanya bir anda küresel eyleme dönüştü. CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur cezaevinde ziyaret ettiği Evcan’ın sorununu TBMM’ye taşıdı. Evcan, durum değişmeyince 4 Kasım’da açlık grevine başladı, 16 gündür suyla besleniyor
Zeliha Evcan (74) yağmur’a rağmen, bahçe kapısında karşılıyor bizi. Heyecanı sesine yansıyor; her cümlesinin sonunda Karadeniz şivesinin ‘da’ sesiyle, daha kapıda anlatmaya başlıyor: “Sizi görünce Osman’ımı görmüş gibi oldum, da!”
“Her geçeni Osman’a benzetiyoruz” diyor Asiye Evcan (44). Samsun Adalet Mahallesi’ndeki bu evin üçüncü katında 30 yıldır Osman Evcan’ın dönmesini bekliyor anne-kız. Babayı beş yıl önce kalpten kaybetmişler. Ailenin Osman’ın dışında iki oğlu daha var, biri Almanya’da, diğeri Batum’da yaşıyor.
İkisi de tipik Anadolu kadınları. Karadeniz pidesinden, taze fındığa kadar mükellef bir sofraya kurulup başlıyoruz konuşmaya. Topu topu üç ay yaşayabilmiş bu evde Osman Evcan. O da cezaevinden 1991’de Özal affıyla çıkıp da başka bir olaydan tekrar içeri girene kadar. O yüzden ona ait bir oda yok. Birkaç fotoğraf, cezaevinde yapıp gönderdiği birkaç duvar süslemesi, anneye ve kız kardeşe özel yapılmış birkaç boncuklu cüzdan dışında ona ait özel bir eşya da yok.
MAKİNA MÜHENDİSİ OLACAKTI
Zeliha Evcen anlatmaya başlıyor: “Ayy Osman var ya Osman, anlatsam
film olur. Okur yazarlığım olsaydı, bütün yaptıklarını kaleme dökerdim. Belki 10 film çekilirdi. Osman ikinci çocuğum. Abisi hırçındı ama Osman uysaldı, melaike gibi bir çocuktu. Makina mühendisi olacaktı. 19 Mayıs Lisesi’nde okuyordu. Bir gece gelmeyince merak ettik. Aradık taradık, kimse bilmiyor nerede olduğunu. Geç vakit geldi. Aynanın karşısında soyunmuş sırtına
bakıyor. Sırtının ızgara gibi oluşunu hiç unutmuyorum.” Kardeşi Asiye Hanım araya giriyor: “12 Eylül’dü o zaman. Sağ-sol davaları vardı. Bizim mahalle de solcuydu. Askeri gazinoda joplanmış abim.”
Zeliha Hanım devam ediyor: “Çekecek çilem varmış. ‘Etme Osman, beni öldür de öyle yap’ dediysem de baş edemedim. Önce gasp dediler. Harçlık kazanmak için girdikleri işyerinde patron arkadaşlarından birine küfredince, bir daha küfretmesin diye plastik silahla korkutmuşlar. O da ‘paramı aldılar’ demiş. Öyle düştü hapse. 25 yıl ceza verdiler. Dokuz yıl yattı aftan çıktı. Geldiydi eve, bir akşam polisler bastı. Babasını, kız kardeşini, onu toplayıp götürdüler. Bir ben kaldım evde, beni de götürün dedim ama...”
İzahati yine kız kardeşten: “Öğrenciler bildiri dağıtmış o gün. Çavuşesku bildirisi. Babamın yerde bulup sonra okurum diye cebine attığı kağıt meğer o bildiriymiş. Halbuki takvim yaprağı da bulsa alıp okurdu, hatta biriktirirdi onları. Abim de mimli ya! Bildirileri o dağıtmış olsa gelip yatar mıydı evde? Üçümüzü de hücreye koydular. Ben 11 gün kaldım. Yan yana hücrelerdeyiz. Babam kalp krizi geçirdi. Abimi Haymana açık cezaevine koydular. Sonra bildiriyi dağıtanı bulmuşlar. Abimi salacaklardı ama ondan önce kaçmış cezaevinden. Firar edince afla yatmadığı yıllar da sonra aldığı cezanın üstüne eklendi tabii.”
Annesi bu firar zarfında oğlunu üç yıl hiç göremediğini anlatıyor: “Her gün televizyonun başında, öldü mü, kaldı mı diye bekledik. Büyük oğlumun arkadaşı bir gazete getirdi bir sabah. Yakalanmış diye sevindik biz de. Özledik çünkü. Kalktık kızımla Ordu cezaevine gittik. ‘Osmanım sen misin diyorum’, ‘Benim anne’ diyor. Sanki o değil. 15 gün dayak yemiş. Merhametli bir gardiyan da bizimle ağladı. O günleri hiç hatırlamak istemiyorum. Sonra gönderdiler Nevşehir’e. Onunla birlikte hep gezdik. Gaziantep, Kahramanmaraş, Zonguldak, Giresun, Sincan, saydım tam 14 cezaevi.”
HER PAZAR TELEFONDA 10 DAKİKA
“Hayvanlara küçükken de duyarlıydı. Muhabbet kuşu götürmüştük eğlensin diye. Onu da salmış, ben hapisim, o da hapis olmasın diye. 10 yıl olmuştur et yemediği. Ben veterjanım (vejetaryen demek istiyor) demediydi o zaman. İsmini bile zor söylüyorum, ondan duyduk bunları. Ayda 350 lira yolluyoruz kantinden yesin diye. Kantinde de istediği sebzeler olmuyormuş.”
Kız kardeşi Cumhurbaşkanı’na ve Adalet Bakanlığı’na mektup yazmış: “Yemeğinin içinde yapışkan bir madde bulmuş, o maddeyi elinin üzerine sürünce kızarmış elleri. Amasya’da yatarken de içtiği sütten elleri morarmıştı, güveni kalmadı cezaevi idaresine
yemek konusunda. Yün çamaşır giymiyor, yün battaniye kullanmıyor. Bir keresinde deri ayakkabı almıştım da geri göndermişti. Bez spor ayakkabısı alıyoruz hep. Her pazar günü 13.15 civarı arıyor. Heyecanla bekliyoruz. Olur da biz alt kattayken ararsa diye oraya da paralel hat çektik. En son geçen pazar (14 Kasım) konuştuk. Toplam 10 dakika. Açlık grevini konuştuk sadece. 7-8 maddelik bir talep listesi vermiş müdüriyete. Konuşmuşlar, ‘ileriki günlerde kabul edilecek demiş’ müdür... Ama kabul edilen bir şey olmayınca o da devam ediyor açlık grevine. Ben de Cumhurbaşkanımıza, Adalet Bakanlığı’na yazdım: ‘Bu sizin mahkûmunuz, bu ülkenin çocuğu. Zaten cezasını çekiyor, bu ceza da niye. Daha kötü sonuçlara meydan vermeden... Eğer kötü olup da kaldırırlarsa hastaneye, şuurunu kaybedip...”
Annesi ağlayarak susturuyor kızını: “Sus, inşallah olmaz öyle. Merak etmeyeyim diye canlı konuşmaya çalışıyor ama halinden anlıyorum da! Arada sinek vızıltısı gibi çıkıyor sesi. Bronşiti de var üstelik, hava da soğuk. ‘Af var’ diyorlar, doğru mu? Çok zor bu işler, düşmeyene hikaye gibi gelir bunlar, ancak yaşayan anlar.”
ÇARŞAMBA GÜNÜ TAKSİM’DE
Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nde hükümlü bulunan ve özgürlüğüne ancak 2022’de kavuşacak Osman Evcan iki ay önce kamuoyuna vegan olması nedeniyle çektiği sıkıntıları anlatan bir mektup yazdı. ABD’de yaşayan ve kendisi de vegan mektup arkadaşı Can Başkent durumdan haberdar olunca sanal alemde ‘Osman’a Vegan Yemek’ adıyla bir kampanya başlattı: “O anda elbette, kampanyanın nasıl ve ne kadar ilgi göreceğine dair hiç bir fikrim yoktu. Önce kendi bağlantılarım ve arkadaşlarım üzerinden kampanyayı yürütmeye ve destek bulmaya çalıştım. Basit bir internet sitesiyle de meseleyi yalın bir şekilde anlatmaya, duyurmaya çalıştım. Sonrasında da Yeryüzüne Özgürlük Derneği ve Vegan Kolektif işin ucundan tuttu. İstanbul Milletvekili Melda Onur ile iletişim kurup, onun Osman’ı ziyaret etmesini, global eylem çağrısı gibi etkinlikleri bu iki grup başardı.”
http://osmanayemek.tumblr.com adresinden yürütülen kampanya bir anda küresel bir eyleme dönüştü. Sadece Türkiye’den değil tüm dünyadan yüzlerce destekçi buldu. Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde yürüyüşler düzenlendi, basın açıklamaları yapıldı. Artık yalnız olmadığını hisseden Osman Evcan ise 4 Kasım’da süresiz açlık grevine başladı. 16 gündür suyla besleniyor. Destekçileriyse 23 Kasım, saat 19.00’da İstanbul’da, Taksim Meydanı’nda yeni bir eyleme hazırlanıyor.
HAYVANSAL SABUN DAHİ KULLANMIYORLAR
Tüm dünyada yaygınlaşan veganlık en basitiyle vejetaryenliğin bir üst hali olarak tarif ediliyor. Bir vegan, hayvan eti dışında hayvansal hiçbir ürün (yoğurt, tereyağı, margarin, peynir, yumurta vs.) yemiyor. ‘Osman’a Vegan Yemek’ kampanyasını başlatan Can Başkent’e göre hayvansal mamullerle hazırlanan sabun gibi maddeler kullanmamak gibi boyutları da var. Tarihin ilk bilinçli vejetaryeninin Eski Yunan’daki matematikçi Pisagor olduğu söyleniyor. Dünyanın ilk vejetaryen derneği 1847’de kurulmuş. Türkiye’deki veganlar ise Vegan Kolektif adıyla İstanbul’daki tek vegan restoran Loving Hut ve Buğday Derneği üzerinden birbiriyle iletişime geçerek eylül ayında örgütlendi. Vegan Kolektif iletişim sorumlusu Aykut Atasay’ın verdiği bilgiye göre, vegan etiğini, vegan beslenmeyi, diğer hayvanlar üzerindeki insan tahakkümünü ve şiddetini görünür kılmayı hedefliyorlar. Türkçe’ye veganlığa ve hayvan sömürüsüne dair kitaplar kazandırmayı ve üniversitelerde, film festivallerinde, sokakta veganizmi tanıtmayı planlıyorlar.