Oluşturulma Tarihi: Mart 19, 2006 00:00
Fikir ilk İngiltere’de doğdu ancak kısa sürede dünyada birçok ülkeye yayıldı. Meteoroloji ve epidemiyoloji uzmanları biraraya gelerek insanların ne zaman ve ne koşullarda hasta olduklarına ilişkin doğru tahminlerde bulunmaya ve bu doğrultuda hem hastalara hem de sağlık kuruluşlarına, özel sağlık uyarıları yapmaya başladılar.
Tarih 25 Haziran 2005. Londra’ya birkaç günden beri sıcak ve kuru bir hava hakim. Kentin üzerinde kalın bir sis tabakası takılı kalmış durumda. Fırtına bulutlarının yaklaşması ile İngiltere Sağlık Tahmin Birimi harekete geçiyor ve hastaneleri uyarıyor: "Saman nezlesi geçirenler daha önce hiç astım sorunu yaşamamış olsalar bile sokağa çıkmasınlar, yoksa ciddi bir astım krizi geçirme riski altındalar."
Yetkililerin bu uyarıyı yapmaya hakları vardı, çünkü 11 yıl önce aynı günlerde yine benzer hava koşullarında polen ve tozların daha alerjik hale gelmesi sonucu, astım binlerce kişiyi etkilemiş, hastanelerin acil servisleri dolup taşmıştı.
Bu kez hastaneler uyarının da etkisi ile daha hazırlıklı idi. Yine de o günlerde normal koşulların 8 katı astım hastası başvurdu.
Bu ve benzer uyarıların kazandığı başarı, hava durumunun sağlığı nasıl etkileyebileceği konusunda tahminlere daha büyük bir ilginin doğmasına yol açtı. Isı değişiklikleri, nem, rüzgar ve kirliliğin, insanların kalp ve solunum problemlerini tetiklediği ve hasta insan sayısında büyük bir artık yaşandığı tespit edildi.
Evet, belki fikir ilk İngiltere’de doğdu ancak kısa bir sürede dünyada birçok ülkeye yayıldı.
Meteoroloji ve epidemiyoloji uzmanları bir araya gelerek insanların ne zaman ve ne koşullarda hasta olduklarına ilişkin doğru tahminlerde bulunmaya ve bu doğrultuda hem hastalara hem de sağlık kuruluşlarına, özel sağlık uyarıları yapmaya başladılar.
ŞİMŞEKLİ HAVA İLE ASTIMIN İLİŞKİSİ
Aslında bakıldığında, hava durumuna ilişkin raporlarda bizlere bir nebze sağlıkla ilgili öğütler de verilir: Polen sayısı, hava kalitesi, güneş ışınlarının etkisi hakkındaki bilgiler özellikle yaz aylarının bültenlerinde sıkça yer alır. Kış aylarında ise sıkı giyinin ya da gerekmedikçe sokağa çıkmayın uyarıları ile karşılaşırız.
Sağlık tahmininde ise farklı olan nokta, hava öngörüleri ile ilgili spesifik ve yerel verilerin, tıbbi bilgiler ile bütünleştirilerek uyarı haline dönüştürülmesi. Sonuçta hedeflenen, yaşamları kurtaracak öğütler.
Cambridge Hastanesi’nden
Shuaib Nasser, 2002 yılından beri gökgürültülü ve şimşekli havalar ile astım arasındaki bağlantıyı araştırıyor. Nassen "Burada doğru tahmin yapmak önemli çünkü bazı tür gökgürültülü ve şimşekli fırtınalarda hastalar risk altında kalıyor ve nasıl davranacaklarını önceden bilmeleri şart" diye konuşuyor.
Nasser’a göre özel hava koşullarında, fırtına öncesinde örneğin fazla miktarda polen, hava kirliliği ve yüksek ısının biraraya geldiği durumlar söz konusu olabiliyor. Bulutlar biraraya geldiğinde kirlilik yaratıcı faktörleri ve polenleri yer yüzünden yukarı doğru çekiyor. Yukarı çekilen bulutların üzerine çıktığında polen taneleri burada donuyor ve kırılıyor. İçindekiler saçılıyor ve daha alerjik hale geliyor. Yağmur, bu polen tanelerini yeniden yeryüzüne geri taşıdığında şiddetli alerjik reaksiyonlara yol açıyorlar.
Bu etkileşim zincirini anlamak ve bunun zamanlaması ile ilgili tahminde bulunmak, alınacak önlemler ve yapılacak uyarılar açısından da önem taşıyor. Bu tür durumlar çok fazla görülmese de, normal mevsimlik sıcaklık dalgalanmalarının da sağlık üzerinde olumsuz etkileri bulunuyor.
SICAKLIK DÜŞTÜKÇE ÖLÜMLER ARTIYORKış aylarında hava sıcaklığı düştükçe ölüm oranları da artıyor. 1997 yılında The Lancet’de Avrupalı bir grup bilim insanı tarafından yayınlanan bir araştırma, soğuğun sağlık üzerindeki etkisinin nerede yaşadığınıza bağlı olduğunu gösteriyordu.
Örneğin ılımlı bir iklime sahip Londra’da 18 derecenin altındaki her bir derece düşüşte, ölüm oranlarında yüzde 1.4 artış yaşanıyor. Daha hazırlıklı olan Finlilerde ise bu oran yalnızca binde 2.
Bu ölümlerin yaklaşık yarısı, solunum problemleri yüzünden meydana geliyor. 19 derecenin altında burnun içindeki dokular daha az muzoka üretiyor, dolayısı ile mikropları önlemede daha az etkili oluyor.
Ayrıca soğuk, hava akım yollarını da sıkılaştırdığı için akciğerlerin kapasitesi düşmüş oluyor. Kimi zaman işin içine hava kirliliği de eklenebiliyor. Kirlilik de burun içindeki mukoza üretimini azaltıyor, akciğerlerde, kalp ritminde ve kanın pıhtılaşmasında sorunlara yol açıyor.
İNGİLTERE VE AVUSTRALYA’DA PİLOT UYGULAMALAR BAŞLADISağlık Tahmini Birimi, geçen kış ayında tüm İngiltere’yi kapsayan bir pilot proje uyguladı. Hava kirliliğine bağlı kronik bir solumun hastalığını (COPD) araştırdı. Dünyada her yıl 2.7 milyon insanın ölümüne neden olan bu hastalığın hava sıcaklığında yaşanan düşüşlerden 12 gün sonra zirve yaptığını, yüksek oranda nem, alçak rüzgar sistemleri ile ilintili olduğu tespit edildi. Bu saptamalardan yola çıkılıp hem meteoroloji hem de sağlık verileri birarada kullanılarak haftada 2 kez tahminde bulunuldu. Sağlık yetkilileri özel koşulları olan insanlara ulaşarak onların hava değişimlerine hazırlıklı olmaları ve korunma önlemlerini almaları uyarısında bulundular. Benzer pilot uygulamalar Avustralya’da da sürüyor. İngiltere sağlık tahminleri konusundaki çalışmaları önde yürütüyor olsa da ABD’deki sağlık otoriteleri gelişmeleri ilgi ile izliyorlar. Önümüzdeki bir yıl içinde televizyonlardaki hava tahmirlerinin yanı sıra sağlık öngörülerinin de yayınlanacağı belirtiliyor. Tabii bu arada bu tür uygulamalara karşı çıkanlar da var. Sürekli olarak sağlık öngörülerinde bulunmaların insanları daha şüpheci ve sürekli şikayet eder bir ruh haline sokacağı uyarısında bulunuluyor.