Oluşturulma Tarihi: Ekim 18, 2004 00:00
SIRADAN vatandaş artık şu soruyu sormaya başladı: ‘Ankara’da Karamehmet’in dayısı mı var, amcası mı?’Çünkü Karamehmet’e gösterilen ‘hoşgörünün’ makul sınırlar dışına taştığını artık ‘konuya en ilgisiz’ kişiler bile görmeye başladı.Devlete üç kuruş borcu olanın üzerine bütün hışmıyla giden, Hazine’nin kuruyan kaynaklarını nemlendirmek için küçük esnafın anasını ağlatan zihniyet, Karamehmet’e gelince birdenbire farklı bir üslup tutturuyor. Uygulanmayacağı baştan belli olan anlaşmalar imzalanıyor. Daha ilk gününden anlaşmaya uyulmuyor. Herkes bir şey olacak diye beklerken hiçbir şey olmuyor. Müthiş bir hoşgörü, müthiş bir göz yumma. Kreditör diye bilinen kişinin, değil 4 milyar, 4 bin dolar bulamayacağı ortaya çıkıyor, yine ses seda çıkmıyor. 4 milyar dolar kredi vereceği söylenen şirketin ortağının Karamehmet olduğu anlaşılıyor. Hálá derin bir sessizlik. Peki o zaman mallarına el koyulan, varlıkları haraç mezat satılanların günahı neydi?Erol Aksoy, ödeyebileceği bir anlaşma yapmaya çalışmayıp, Karamehmet gibi ‘İmzamla nasıl olsa bir şey alamazlar’ deseydi bugün hálá yalısında, tablolarıyla oturuyor mu olacaktı?Ya Uzanlar. Partinin kapısına kilit vurup, olağan ‘karanlık’ işlerini yürütmeye devam etselerdi bugün hálá var olmaya devam mı edeceklerdi!Sayın Başbakan’n çevresindekiler belki söylemiyordur ama ben söyleyeyim, halk aynen böyle düşünüyor. Başbakan’la bu ‘rezaleti’ konuştuğumda bana ‘Ama parayı erken tahsil edeceğiz ve bu büyük bir ekonomik bir rahatlık sağlayacak’ diyordu. İşte kabak gibi ortada ki, hiçbir şey tahsil edemiyorsunuz. Tam aksine, Karamehmet’in bütün borcunu bir ayda tahsil etmek mümkün. Hem de bütün şirketlerini yaşatarak, hatta daha güçlü hale gelmesine yol açarak. Ama yapmıyorsunuz. O zaman da insanın aklına ‘kötü şeyler’ geliyor. Öyle ya 6 milyar dolar az para değil. Kazan’ın günahı ne?BİRTAKIM ‘karanlık’ kişilerle ilişkide olduğu medyada günlerce yeralan Yargıtay Genel Sekreter Yardımcısı Ercan Yalçınkaya’ya yapılan işlemi okudunuz değil mi?Yalçınkaya, Yargıtay’daki görevinden alınarak, Ankara’nın Kazan ilçesine ‘savcı’ olarak atandı. Allah aşkına söyler misiniz, bu olacak iş mi?Ya ‘adam gibi’ yargılarsın ve suçlu bulunursa gereğini yaparsın, ya da görevinde tutarsın. Ama ‘mafyayla ilişkili hukuk adamı’ şaibesi varken bir ilçeye ‘savcı’ olarak atayamazsın. Bana söyler misiniz, Kazan halkı veya Kazan’da yargıyla işi olacak kişiler bu adama nasıl ve neden güvensin! Estetikte kök hücreBİR süreden beri tartışılan ‘kordon kanı bankacılığını’ Teke Tek’te tartıştık. Ortaya çıkan sonuç şu oldu. Kordon kanı saklatmanın, saklatana bir yararı yok. Ancak evrensel bir kordon kanı banka sistemi ilerde pek çok hayatı kurtarabilir. Kök hücre içinse kordon kanı şart değil. Herkesin kendi iliklerinde ‘yeter’ miktarda kök hücre var. Kök hücreler ‘yarın’ pek çok tedavide kullanılabilecek. Yorgun kalplerin onarılmasından, yeni organların üretilmesine, kanseri yok edecek bağışıklık sistemleri kurulmasına kadar. Ancak tüm bunlar için on yıllar boyu sürecek araştırmalar gerekiyor. Fakat öyle görünüyor ki, kök hücreler en hızlı biçimde ‘estetik cerrahide’ kullanıma girecek. Bana izletilen bazı ‘deneysel’ çalışmalarda kök hücre nakli yoluyla, hiç bir estetik cerrahın gerçekleştiremeyecçeği mucizeler yaratılmış. Bir daha düzelmesi mümkün olmayan ‘yanık’ ciltler kök hücre nakliyle ‘bebek cildi’ haline gelmiş.Ergenlik sivilceleri nedeniyle bozulmuş ve bir daha düzelmemiş ciltler, kök hücre nakliyle ‘pırıl pırıl’ olmuş. Hele hele yılların oluşturduğu kırışıklıklarda kök hücre mücizeler yaratmış. Göz kenarı kırışıklıklarından eser kalmazken, derin alın ve boyun kırışıklıkları neredeyse gözle görülmeyecek hale gelmiş. 60 yaşındaki ciltler 20 yaşındaki gençlerin ciltlerine benzemiş. Ve üstelik kök hücre teknolojisi ‘yaygın’ olarak kullanılabilir hale geldiğinde bütün bunların maliyeti, estetik cerrahi müdahalelerin çok çok altına düşücekmiş. Anlayacağınız, bu teknoloji sayesinde torunlarımız da ‘gencecik’ bir Ajda Pekkan’ı izleme şansına kavuşacaklar.NE ZAMAN ADAM OLURUZ?Kurallara uymayı başkalarının görevi zannetmediğimiz zaman.
button