Güncelleme Tarihi:
Ayça Hanım, “Taş Mektep”te Güzide Öğretmen’i canlandırıyorsunuz. Bu rolü kabul etmenizde neler etkili oldu?
Ayça Varlıer: Senaryodan çok etkilendim. Okurken ağladım hatta, çok sinirim bozuldu. Bir de Güzide, kendi içinde değişime uğraya bir kadın, bu yönüyle de ilgimi çekti. Öğrenciler savaşa gitmek istediklerinde, Güzide onları gitmemeleri için ikna etmeye çalışıyor.
Nasıl bir ikna yöntemi izliyor?
- “Vatanı kurtarmak için illa cephede kurşun atmanıza gerek yok. Sizler ileride meslek sahibi olacaksınız. Meslek sahibi olarak da bağımsızlığımızı kurtarabiliriz” diyor. Esasında Atatürk’ün sözlerini söylüyor. Güzide, Atatürk’ün takipçisi. Ben de öyleyim. Bu filmi çekerken de Atatürk’e bir kez daha aşık oldum.
Sonuçta Güzide çocukları ikna edemiyor, o noktada ne yapıyor?
- Savaşçı ruhlu bir kadın ama çocukların savaşa gitmeye kararlı olduğunu gördüğünde anaçlığı ve vatanseverliği devreye giriyor. Ölmek pahasına o çocuklarla birlikte savaşa gidiyor. Bir değişime uğruyor. Savaşa çok karşıyken, birden kırılma noktası yaşıyor.
Nedir o kırılma noktası?
- Çatışmalar Kayseri’ye kadar iniyor. Yunanlar, Eskişehir’e geliyor, onun etkileri Kayseri’ye de yansıyor. Çatışmalarda Abbas Efendi -okulun görevlisi- hayatını kaybediyor. Bir yandan da Meclis’in Kayseri’ye taşınma ihtimali var. Bu arada çocuklar “Artık dayanamıyoruz, bizim abilerimiz, kardeşlerimiz gitti, biz de gidiyoruz” diyor. Güzide de bunu anlıyor, çünkü artık bıçak kemiğe dayanmış. Sonunda o da gitmeye karar veriyor.
GÜZİDE’NİN YERİNDE OLSAM BEN DE AYNI ŞEYİ YAPARDIM
Güzide’nin okul dışında nasıl bir yaşantısı var?
- Güzide idealist bir kadın. Bir yandan da kadınların seçim hakları için, meclise girebilmeleri için savaşıyor.
“Senaryoyu okurken sinirim bozuldu” dediniz. Neydi sinirinizi bozan şey?
- Gerçek bir hikâyeden kurgulandığı için çok etkilendim. Eridim gittim resmen. Ne olursa olsun ben bu filmin içinde olacağım dedim.
Güzide’nin yerinde olsaydınız, siz ne yapardınız?
- Ben de aynı şeyi yapardım. Bambaşka bir dönem o... Savaş kanıksanmış... Çanakkale Savaşı’na küçücük çocuklar gitmiş. Sakarya Meydan Muharebesi’ne giden bu 63 öğrencinin hikâyesi, bizim topraklarımızın hikâyelerinden sadece biri. Biz bunlardan sadece birini anlattık. Bu nedenle de çok gurur duyuyorum. Ekip olarak da büyük sorumluluk taşıyoruz. Bu 63 şehidin anısına bir sorumluluk duyuyoruz öncelikle.
Sakarya Meydan Muharebesi’nde o 63 öğrenci dışında kaç şehit verildiğini biliyor musunuz?
- 2 bin 500 ya da 3 bin 500 civarı olması lazım ama emin değilim.
Sadece senaryoyu okuduğunuzda bile duygulanıp ağladığınızı söylediniz. Çekimler sırasında da bu duygu yoğunluğunu yaşadınız mı?
- Yaşamaz olur muyum! İki-üç sahnede sinirlerim çok bozuldu, oynayamadım.
2013 İLKLERLE BAŞLADI
Peki Güzide’nin söylediği gibi bu çocuklar savaşa gitmeseydi, farklı bir şey yapılabilir miydi?
- O dönem çocuklar da gidiyordu, herkes gidiyordu savaşa. Başka türlü olacak bir durum değildi. Bağımsızlığımızı kurtarmak için emperyalist güçlerle savaştığımız bir dönemdi.
Şu anda da adına savaş demesek de bir çatışma ortamı var ve biz şehit vermeye devam ediyoruz. Sizce bu durum, o dönemle farklı mı?
- Şu anda yaşadıklarımız da çok acıklı. Bitmeyen bir terör durumu var. Maalesef bir türlü bitmek bilmiyor, bir sürü şehit veriyoruz. Şu andaki durumla 100 sene önceki durum farklı gibi görünse de aslında çok benzer. Bazı sınırlar çizilmek isteniyor ve biz onlar için savaşıyoruz...
İdealistlik konusuna dönelim, siz de hep idealleriniz doğrultusunda mı yaşıyorsunuz?
- Benim, hayatta yapmak istediğim şeyler var. Ben hep istediklerimi yapıyorum. Yurtdışında müzikal tiyatro okumak istiyordum mesela, 16 yaşında yurtdışına gittim. Hiçbir zaman istemediğim bir şeyi yapmadım. Benim çizdiğim bir yol var ve o yolda gidiyorum.
O yolun devamına neler var?
- Bir albüm yaptım, çıkacak iki-üç hafta içinde. Bu benim ilk albümüm. “Taş Mektep” de ilk filmim. 2013, benim için ilklerle başladı. Bu arada albümümün adı da “Elif”. Hem benim göbek adım, hem de başlangıcı, ilki temsil eden bir kelime. Çok büyük bir heyecan içindeyim.
ALBÜMÜN TÜRÜNE DİNLEYİCİ KARAR VERECEK
Ayça Hanım, albümünüzde kendi besteleriniz mi var?
- Albümde sekiz şarkı var, beş tanesi kendi bestem.
Yaptığınız müziğin türü ne?
- Türüne dinleyici karar verecek. Alternatif pop diyebiliriz, içinde caz öğeleri de var, otantik enstrümanlar da.
1921’deki ruh ölmedi Orhan Bey, “Taş Mektep” filminde yer almak istemenizin nedenlerini öğrenebilir miyiz?
Orhan Kılıç: Bir sene dizilere ara vermiştim. Film, çalışmadığım bir döneme denk geldi. Sorunsuz olacaktı, bu yüzden “evet” dedim. Bir dönem işi olması ve ilk sinema filmim olacak olması da etkenler arasında.
Canlandırdığınız Yüzbaşı Tevfik, nasıl bir adam?
- İdealist bir adam. Asker. Hayatı savaşlarla geçmiş, o yüzden hayatında duygusallığa yer yok. Zamanın ruhuna uygun, vatanperver bir adam.
İdealleri neler Tevfik Yüzbaşı’nın?
- Türkiye’nin, Türk milletinin tam bağımsızlığını savunan insanlardan biri. İdealizmi vatan, millet, Sakarya!
Sakarya Meydan Muharebesi’ne giden öğrencilerle nasıl tanışıyor?
- Tevfik Yüzbaşı’nın Kayseri’ye gelmesinin sebebi, Ankara’daki meclisin oraya naklinin söz konusu olması. Çünkü Yunan askeri Polatlı’ya kadar gelmiş, Ankara tehlike altında. Önlem için Kayseri’de hazırlıkların başlaması isteniyor, Yüzbaşı Tevfik de bu görevle Kayseri Lisesi’ne geliyor ve sonra bu çocukların kaderine ortak oluyor. Onlara askerlik konusunda yardımcı oluyor. Daha sonra da cephede buluşuyorlar.
GERİ DÖNÜŞ YOK!
Öğrencilere neler söylüyor Yüzbaşı Tevfik?
- “Vatan için göstermiş olduğunuz özveri muhteşem. Sizin gibi yiğit çocuklar olduğu sürece bu vatan hiçbir zaman yok olmayacak” diye başlıyor söze. Onlara geri dönüş olmadığını söylüyor; “Önünüzdekiler vurulacak, siz onların yerini alacaksınız, siz vurulacaksınız başkaları da sizin yerinizi alacak.”
O dönemi günümüzle karşılaştırırsanız, neler söylersiniz?
- Şu anda da savaş var. Otuz yıldan beri süren bir savaş bu. Savaşanlar da büyük değil, 20 yaşında çocuklar. Ve hepsi de gönüllü olarak gidiyorlar askere. Aslında 1921’deki ruh ölmedi. Bu, bölücülere karşı verilen en güzel cevaptır. “Şu anda savaş olsa” denildiği zaman benim tüylerim ürperiyor, çünkü hâlâ oluyor, hâlâ ölüyoruz. Seferberlik ilan edilmediği için belki bize savaş gibi gelmiyor ama şu anda doğuda yaşananın adı savaştır. Huzursuzluk da bir savaştır.
Kendinizi gerçekten savaşın içindeymiş gibi hissettiniz mi çatışma sahnelerinde?
- Orada gerçekten bir cephe kuruldu. Düşünün, karşı tarafta Yunan bayrakları var ve bir anda bombalar patlamaya başlıyor. Biz siperde, yönetmenden hücum için komut bekliyoruz. Böyle anlarda insan şöyle düşünmeye başlıyor: Bu siperden fırladığımızda her şeyin bir oyun olduğunu bileceğiz. Yönetmen ‘Kestik’ dediğinde hepimiz yerlerimize döneceğiz. Ama gerçekten o siperlerde duran çocuklar cepheden başlarını çıkardığında geri dönebilecekler mi, yoksa oldukları yere yığılıp kalacaklar mı? Bunun düşüncesi bile tüylerimi ürpertti. Savaş gerçekten çok kötü bir şey.
Filmde Tevfik ve Güzide nasıl tanışıyor?
- Tevfik, Kayseri’ye giderken bir at arabasını şüpheli bulup durduruyor. O an bir kadın sesi “Cephane taşıyoruz komutanım” diyor. İlk karşılaşma böyle. Filmde her şey olabilir aralarında hissi veriliyor, çünkü aşka kimsenin vakti yok. Önemli olan tek şey vatan.
YÖNETMENLİK YAPACAĞIM
Geçen sezon bir oyunda yer aldınız, bu yıl da tiyatro çalışmalarınız olacak mı?
- Şu anda düşünmüyorum, daha çok senaryo yazımı ve proje üretmeyle meşgulüm. Hayallerimin peşinde koşuyorum.
Yönetmenlik mi yapacaksınız?
- Evet, yönetmen koltuğuna oturacağım inşallah. Yazdığım bir senaryo var. Ama bu bir deneme olacak. Bir kendimi görmeliyim. İlk filmde “ben oldum” diyenlerden olmayacağım.
Çekimler ne zaman başlıyor?
- Yazın çekmeyi planlıyoruz.
Bir de yurtdışında bir görüşmeniz olacakmış, ondan da bahsedebilir misiniz?
- Evet, Berlinale kapsamında çok özel bir görüşmeye davet edildim. Festivalle alakalı bir şey değil ama yapımcı Nico Hofmann’ın davetiyle gidiyorum. Özel bir yemek veriyor, benim de orada olmamı uygun gördü.