30 bin kişinin çalıştığı Sabancı Holding’in patronu, aslında çok erken yaşlarda ciddi hastalıklarla tanııştı. Lise ikiye geçtiğinde yakalandığı zatürree hastalığı, 3 yıl üst üste tekrarlayınca eğitimini yarım bırakmak zorunda kaldı. Romatizmal kalp hastalığı vardı.
‘Ne olacaksın?’ diye sorduklarında ‘Doktor olmak istiyorum’ diyen çocuk, doktor olmasa da sağlık sorunları nedeniyle yaşamının önemli bir kısmını bu meslek grubuyla birlikte geçirmek zorunda kaldı.
İşadamı Sakıp Sabancı’nın ölümünden önce kaleme aldığı 14’üncü ve son kitabı ‘Her Şeyin Başı Sağlık’, dün piyasaya çıktı. Hastalıkla ilk tanıştığı lise yıllarından başlayarak sağlık serüvenini anlatan ünlü işadamı, anı kitabında itiraflarda bulunuyor:
‘Sağlığıma gerekli önemi vermedim. Halbuki herşeyin başı sağlıktır. Vücut ve kafa sağlığı düzgün olmayan insan kendine, ailesine ve ülkesine karşı sorumluluklarını yerine getiremez... Biz ‘aman yatırımlar sağlıklı olsun, aman üretim sağlıklı olsun’ diye kendi sağlığımızı o kadar çok ihmal ettik ki, bir de baktık ciddi sorunlar ortaya çıkmış.’
Sabancı’nın anılarında çok sıkıntılı anlar yaşadığını, hatta ‘bırakın rahat öleyim’ dediğini, sonra yine hayata dört elle sarıldığını ama ölüme hazırlanmayı da ihmal etmediğini okuyorsunuz.
Sabancı hastalıklarıyla savaşında destek olan ailesi, dostları, doktorları, hastane personeli, ziyaret eden, mektup ve mesaj yollayan tanıdığı, tanımadığı herkesin adını yazarak teşekkür ediyor:
Hesapta olmayan yenibir ömür kazandım
Çocuklukta geçirdiğim hastalığın kalbim üzerindeki tahribatını inceletiyordum. Houston’da ünlü doktor Cooley bir akşamüstü muayene etti ve ‘Yarın sabah ameliyat olacaksın’ dedi. Şimdi buna sadece şans, tesadüf, kader demek yetmez. O tesadüfü yaratan benim davranışım...
Babam hazırlıklı değildi. Ölümü kabul etti. ‘Zenginiz diye ölmeyecek miyiz?’ diyordu. Modern tıp tekniğinin, insan ömrüne yeni bir süreç kazandırdığından o da bizler de pek haberli değildik, bundan 15-16 yıl önce. Oysa ben hiç hesapta olmayan yeni bir ömür kazandım. 1981 baharında... Tesadüflerin, fırsatların, şansın ancak onların kullanmaya yakalamaya hazırlıklı olanlara gülmesi, çağımızın bir dramıdır...
Vasiyetimi en son2003’te yeniledim
Evvela karım ve çocuklarımla mutabakata vardım. Onlarla notere gittim. Düşüncelerimi, arzularımı, benden sonra ekonomik işlerle beraber bilhassa yaptığım ve devam etmekte olan sosyal işlerin daha iyi idamesi için nelerin, nasıl ve kimlerin sorumluluğunda yapılacağını madde madde tespit ettirdim...
Bu vaziyet işini evvela 17 Şubat 1981’de yaptım. Sonra aralıklarla dokuz defa değiştirdim, en son 13 Ekim 2003’te yeniledim. Çünkü koşullar değişmişti...
Torunum Melissa’nın boncuğu moral verdi‘Böbreklerinizden birini almak zorundayız’ diyen ABD’li doktora gülerek ‘Madem ki alacaksınız.... Bir an önce alın’ dedim.
10 Temmuz 2003 Perşembe sabahı sol böbreğimi almak için ameliyata karar verildi.
Kadere inanan biri olmama, daha önce iki ameliyat geçirmiş olmama rağmen hiç heyecanlanmadım’ diyemem. Ama arkadaşlarım ve ailem beklenenin üzerinde bir davranış ve rahatlık sergilediğimi söylediler...
Ameliyat önlüğü içinde, ameliyata hazırlanma bölümüne beni götürürlerken torunum Melissa’nın kendi dizdiği mavi boncuklu bileziği bileğime takması bana ameliyat öncesi büyük moral verdi.
Bir ara ‘Bırakın rahat öleyim’ dedim
Kanamanın olduğu gün yeniden MR ve bazı testler için beni birçok makineye soktular. Moralim sıfıra inmişti. Bir ara ‘Beni alın, çıkarın buradan, bırakın rahat öleyim’ demişim.
Özellikle o sessiz saatlerdeki insanın içini ısıtan
ezan sesini çok özlemiştim. Yatakta yatarken resmi geçitlerde Mehmetçiğimin rap rap yürüyüşleri, şerefli sancak geçerken ayağa kalkışımı, İstiklal Marşı’nı ve Onuncu Yıl Marşı’nı coşku ile söylediğimi hatırladım.
Gerek yürürken, gerek arabamdayken okul servisindeki çocuklardan, yaşlısı, genci, tanıyan, tanımayan insanların sevecen bakışları gözlerimin önünden birer birer geçti.
Eşim, çocuklarım, torunum, yeğenlerim karşımdaydı. Güçlü olmalıydım. Ali Haydar’ın uykusuzluk, yorgunluk dinlemeyen çabasını ve içine akıttığı gözyaşlarını, her şeyi hissediyor ve kendi kendime ‘Sakıp’ diyordum, ‘Arkanda milyonların duası olduğunu unutma. Sen bunları yeneceksin, yenmelisin!’
Ben bir işkoliğimfrene basamıyorum
Elli senedir cumartesi-pazar, bayram seyran demeksizin sabahın köründen gecenin geç vaktine kadar çalıştım, çalışıyorum... İçkim yok denecek derecede... Sigara içerdim, bıraktım.
Şimdi en büyük iptilam, alışkanlığım çalışmak... Bunun da kötü bir alışkanlık olduğunu kimse söyleyemez... Kısacası ben bir ‘işkolik’im. Yani bir türlü frene basamıyorum...
Açıkçası ben çalışmayı öyle seviyorum ki, neredeyse ‘TV’nin 32’inci Günü’ gibi, ben de yirmibeşinci saati arar hale geldim... Paraya doyulur, çalışmaya doyulmaz...
Pat diye gelen ölüm güzeldirBen hep derim ki, sürünerek değil de pat diye gelen ölüm güzeldir. Allah bana hastalık verecekse, hastalık hastası olup, mızmızlanıp moralimi bozmam. Hastalığın yüzde ellisi moraldir, buna inanırım...Doğrusunu isterseniz, ‘öldüm, öleceğim’ diye korkmam. Bir alın yazısı var. ‘Allah’ın dediği olur’ sözünü içime o kadar sindirmişim ki, ne bir nefes fazla alacağım, ne de noksan...
Koreli papaz elimi tutunca ağlayarak İngilizce dua ettimO çok sıkıntılı günlerden birinde hastanedeki yoğun bakım odamda kırk yaşlarında nur yüzlü bir Koreli papaz geldi... New York’daki hastanede böbrek ameliyatım öncesi papaz odaya girdiğinde odada eşim, kızım Sevil, Ali Haydar Taşlı, yeğenlerim Güler Sabancı, Mehmet Civelek ve Raffi Portakal vardı...
Dua etmek için elimi tuttuğunda ben onun konuşmaya başlamasına fırsat bırakmadan ve gözlerinin içine bakarak ve aynı zamanda duygu seli içinde ağlayarak İngilizce dua etmeye başladım. O susmuş beni dinliyordu... Ortalık biraz sakinleştikten sonra duygusallığından şaşkına dönmüş olan papaz elimi sımsıkı tutarak benim için dua ederek şöyle dedi:
‘Sen ülken ve ülkenin insanları için devamlı hizmet etmiş ve hep bölüşmüşsün. Tanrı’nın gözü yaptığın bu iyilikler için hep senin üstündedir. Korkma ve cesaretli ol, daha çok hizmet edeceksin.’ O günden sonra hastaneden çıkana kadar hergün papaz gelerek beni ziyaret etti... Koreli papaz New York’taki zor günlerimde bana çok moral verdi.
Bir Jan için bir Jon içinBir programa katılmak üzere Tayvan’a gittim... Beni şeref konuğu olarak Milliyetçi Çin’in Sanayi Bakanı’nın yanına oturtmuşlar. 108 kiloluk vücudumla, dişimi kırmayacak ne bulursam tabağıma doldurup, hızla bitiriyorum...
Bakan nazikçe bana, ‘Sakın alışık olmadığınız yemekler dokunmasın’ dedi. Göbeğimin durumunu bakana gösterdim: ‘Beni çocuk bekleyen hem de ikiz çocuk bekleyen bir hanım kabul edin. Bir lokma kendim için. Bir lokma karnımdaki Jan için. Bir lokma da Jan’ın kardeşi Jon için...’
Gençler için 10 altın anahtar1. Sağlıklı olun. Hayatta her şeyin başı sağlıktır.
2. Manevi güce inanın.
3. Birlik konusuna önem verin.
4. Bilgili olun, lisan öğrenin.
5. Hedefinizi belirleyin. Sonra o hedefe ulaşmak için gerekeni yapın.
6. İşinize sahip çıkın.
7. Hangi işi yapacaksanız, o işi ‘en iyi bilenlerle’ işbirliği yapın.
8. Beraber çalıştıklarınıza güven verin.
9. Kurumlaşın. ‘Duvara dayanma yıkılır. Adama güvenme ölür.’
10. Tasarruf yatırım demektir. Yatırım demek, üretim demek, istihdam demektir.