Güncelleme Tarihi:
Hakan GENCE
İlk Türk işi zombi filmi, Ada: Zombilerin Düğünü, 29 Ocak’ta vizyona girecek. Yönetmenler Talip Ertürk ve Murat Emir Eren, zombi aşkına işlerinden istifa eden iki sinefil. Kenarda köşede ne kadar paraları varsa toplayıp bu işe yatırdılar. İstanbul Büyükada’yı mesken tuttular. Son dönemde gittikleri sıkıcı arkadaş düğünlerinden esinlenerek ilk istilayı düğün gecesinde başlattılar.
Ada: Zombilerin Düğünü, bir grup arkadaşın, düğün davetine katılmak üzere Büyükada’ya gitmesiyle başlıyor. İstanbul’a 45 dakika mesafedeki ada, klostrofobik havası ve tecrit hissiyle yönetmenleri etkilemiş: “Düşünün sert bir lodos estiği zaman adada mahsur kalabilirsiniz. Veya toplumsal bir mesele olsa, adada yaşayan insanlar büyük ihtimalle unutulur” diyor Talip Ertürk.
Karakterlerden Erhan, düğünü ve uzun aradan sonra bir araya gelen arkadaşlarının mutlu anlarını kayıt edebilmek için yanında el kamerası getiriyor. İşte film boyunca izlediklerimiz, bu kameraya yansıyanlar. Düğünün ilerleyen saatlerinde, halaylar çekilip göbekler atılırken salon bir grup zombinin istilasına uğruyor. Ortalık kan gölüne dönüyor. Grup bir yandan adadan kaçmaya çalışırken, diğer yandan mahsur kalan arkadaşlarını kurtarmak için savaşmaya başlıyor. Biz de el kamerasına yansıyanları görüyoruz.
YEMENİLİ ZOMBİ OLUR MU
Peki bu zombiler nereden çıktı, adalı bazı insanlar neden durduk yerde zombiye dönüştü? “Olayın çok küçük ve kameranın izin verdiği bir kısmını gördüğümüz için net bir açıklaması yok. Ama biz kendi aramızda dalga geçiyoruz. Bu insanların sinirlendikleri için zombi olduklarına inanıyoruz” diyor Murat Emir Eren.
Türk zombiler, korkuttukları kadar güldürüyor da. Piknik yapan, çizgili pijama giymiş, beyaz atletli bir zombi, yemenili bir teyzenin zombiye dönüşmüş hali, izleyenlere esprili geliyor. Fakat yapacak bir şey yok. Türkler gerçekten zombiye dönüşse, karşımıza çıkacak görüntü bu.
Yönetmenler, filmin sert bir yanı olduğunu da düşünüyor: “Bir sürü korku filminde en tehlikeli ve korkunç sahne birden kesilir. Film başka bir yerden devam eder. Bizim filmde hiçbir kesinti yok. Her saldırı sonuna kadar izleniyor. Bu da sizi filmin içine çekiyor. Karşısındakinin gövdesini tamamen açmış, bağırsaklarına kadar yerken bir zombi görüyorsunuz.”
GERÇEKLİK İÇİN EL KAMERASI
Hollywood, el kamerasının verdiği gerçeklik hissini sevdi. Blair Cadısı ve Canavar gibi gerilim filmlerinde bu yöntem karşımıza sık sık çıktı. Şimdi yerli zombi filminde bu tekniği görüyoruz. Yönetmenler el kamerasından perdeye yansıyan görüntülerin, Hollywood’a ait bir teknik olmadığını söylüyor: “Onların icat ettiği bir şey değil. Sokaklarda herkes bu kameraları kullanıyor. Yabancı yönetmenler sadece bunu sinemaya uyarlamayı bizden önce akıl etti. Youtube’u açtığınızda karşınıza milyonlarca insanın el kamerasıyla çektiği görüntüler çıkıyor. Bu da, haber görüntüleri gibi izleyenlere gerçeklik hissi veriyor. Bu yüzden el kamerasını tercih ettik. İnsanlar kendilerini saldırıya uğrayan kişilerin yerine koysun ve filmin içine girsin istedik.”
VAMPİRLER PANİK ATAK ZOMBİLER CİNNET GEÇİRİR
İnsanoğlunun kanını son damlasına kadar emen vampirler; beyazperde, edebiyat, bilgisayar oyunları ve televizyon dizilerinde sık sık bize diş gösteriyor. Onlarla ilgili yapıtlar, özellikle gençlerden ilgi görüyor.
Bu sefer zombilerle, kendi topraklarımızda tanışıyoruz. Peki zombi ile vampir arasındaki farklar nedir?
Yönetmen Talip Ertürk, zombilerin halktan birer karakter olduklarını anlatıyor: “Vampirler her şeyi daha bireysel yaşarken zombiler kalabalıklar halinde hareket eder. Vampirlerde tek bir adam sizi ısırır ve size bir şey bahşetmiş olur. Bu da kıymetli bir şey gibi algılanır. Ama zombilerde durum farklı. Herkes ilk refleks birbirini ısırır. Vampirler genç kalır, yıllar geçtikte güçlenir. Zombiler oldukları yaşta ve sahip oldukları enerjide kalırlar. Ayrıca zombiler sinirlidir ve ilk hırsla öldürürler. Bu bizim memlekete biraz daha uygun düşüyor. Toplumsal cinnet gibi düşünün. Bizim halkımızda çok planlı cinayetler işlemez. Tabii bir de vampirler daha elit. Şatolarda veya lüks evlerde yaşıyorlar. İyi bir hayat sürüyorlar. Zombiler varoş. Adamın bağırsağını bile yiyorlar. Vampirlerin sinirli hali panik atak gibi duruyor. Zombilerinki cinnete benziyor. ”
EN AZ 300 BİN KİŞİ İZLER
Yönetmenler Talip Ertürk ve Murat Emir Eren’in arkadaşlıkları, lise yıllarına dayanıyor. İki kafadar, o yıllarda gelecekle ilgili aynı hayalleri kuruyordu. İkisi de tutkuyla bağlı oldukları sinema alanında çalışmaya başladı. Farklı yayın organlarında sinema yazarlığı yaptılar. Talip Ertürk; Cine 5, Akşam Grubu ve Habertürk’te, Murat Eren; Vatan Gazetesi, Haftalık Dergisi ve Sinema Dergisi’nde yazılar yazdı.
Hayalleri; bir gün yerli malı bir korku filmine imza atmaktı. Sıradan bir korku filmi değildi akıllarındaki. Ne alışılmış seri katiller ne de doğaüstü güçler ilgilerini çekiyordu. Onlar, yüzlerce farklı türünü izledikleri ve Türkiye’de eşini görmedikleri zombileri, topraklarımıza sokacaklardı.
Önce iyi bildikleri alandan çalışmaya başladılar. Kâğıdı kalemi alıp senaryoyu yazdılar. Sıra yapımcı bulmaya geldi. Ama görüştükleri şirketlerden istedikleri yanıtı alamadılar: “Yapımcılar daha çok para kazanmak için senaryoya farklı şeyler eklemek istiyorlardı. Bizim filmde çok aksiyon yok, arabalar takla atmıyor. Bütün film el kamerasıyla ilerliyor. Görüntü sürekli sarsılıyor, kamera yere düşüyor. Bütün bu durumlar hikâyeye katkıda bulunuyor. Eğer yapımcı şirketlerin istediklerini kabul etseydik istediğimiz filmi çekemeyecektik.”
Yola kendi paralarıyla, biraz da imece usulü arkadaşlarının desteğini alarak devam etmeye karar verdiler. Aylık sabit gelirleri olan işlerini bıraktılar ve hayallerinin peşinden yola çıktılar. Rakam vermeseler de filmin kendileri için oldukça pahalıya patladığını söylüyorlar. Ama bu parayı kurtaracaklarına eminler: “Daha önce böyle bir şey yapılmadığı için bizce tutacak. Çünkü bu akşam televizyonda izleyebileceğiniz dizi ve filmlere benzemiyor. Şimdiye kadar bizim sinemamızdaki en kanlı yapım oldu. En az 300 bin kişi gelir diye düşünüyoruz. Bu kadar insanın izlemesi de bizim daha iyi bir film yapmamıza vesile olur.”
Peki her sinema yazarı yönetmen olabilir mi? “Bunlar birbirinden farklı iki iş. Ama biz filmleri çok seviyorduk. Senaryoyu yazmak bizim için kolaydı. İşin teknik kısmını bilmiyorduk. Sekiz ay çalıştık ve işi elimizden geldiğince öğrendik” diyorlar.
ÇİLEK AROMALI ORGANİK KANLAR
Filmdeki bağırsak gibi tüm organlar yenilebilir malzemeden üretildi. Kanlar frambuaz ve çilek aromalı, yüzde yüz içilebilir şekilde hazırlandı. Hepsi organik malzeme.
Üç tür makyaj yapıldı
Filmin makyajlarını Dükkan-ül Hayal ekibi yaptı. Zombilere üç tür makyaj tekniği uygulandı. İlki figüranlara sırf boyayla yapılan makyajlar, ikincisi daha ön planda olanlara boya ve küçük protezlerle gerçekleştirilenler. Başrol zombiler içinse yüz kalıpları alındı, üzerine istenilen zombi görüntüsü modellendi, bir kalıp daha alınarak hazırlanan proteze, kas ve sakallar elle ekildi. Bu işlem bir haftada tamamlandı. Protezler sette oyuncuya yaklaşık beş saatte uygulanarak boyayla tamamlandı. Gözlere lensler takıldı. Figüran zombilerin hazırlıklarıysa 15 dakika sürdü.
BİZİM ZOMBİLER AMOK KOŞUCUSU GİBİ
Bizim zombiler biraz da amok hastalığına yakalananlara benziyor. Amok, Malezya kültüründe katletmeye yönelik çılgınlık durumunu tanımlayan bir hastalık türü. Cinnet halinde olma, sonuçlarını hesap edemeden şiddet kullanma durumu diye de tanımlanabiliyor. Bireyde kötülüğe uğradığına ya da uğrayacağına dair sanrılar başlıyor. Hastalığa yakalanan, etrafındakileri öldürmeye başlıyor. Toplu öldürme ya da yaralamalarda bulunan kişilere Amok Koşucusu adı veriliyor.