Yazıya başlamadan önce şöyle bir kabul edelim; Alacakaranlık serisi sinemanın vampir filmleri alt türünün bugüne kadar verdiği sayılı başyapıtlarından biri oldu.
Gençlik, aşk ve vampir hikayelerini iç içe geçirip, türler arasında dolanan filmler yaparken işin içine bir de kurt adamları alarak ortaya enfes bir karışım sundular.
Bu karışımın tadından yenmemesinde filmlerin üç ana karakterinin etkileşimleri ve bu rollerdeki oyuncuların uyumu da etkili oldu tabii.
BELLA FİLM UYARLAMASINDA ÖN PLANA ÇIKARILDI
Stephenie Meyer’in kaleme aldığı Alacakaranlık romanlarını sinemaya uyarlayan Melissa Rosenberg’in de başarıya önemli bir katkısı vardı.
Rosenberg, Bella’ya filmlerde romandakinden daha fazla önem ve yer verdi. Salt bir vampir ve kurt adam çatışması yerine, iki sıra dışı ve güçlü erkeğin de ilgisini üzerinde toplayan bir insan kızı olan Bella, filmin odağına yerleşti.
Her ikisi de doğaüstü güçlere sahip olan erkeklerin arasında kırılgan, güçsüz ve zayıf duran Bella bir anda üçlünün en güçlü halkası haline geliverdi.
Alacakaranlık serisinde belki de kadın izleyicilerin en çok gururunu okşayan da işte bu durum; Bella’nın gücü.
Sadece Edward ve Jacob değil, dünya da bu kızın etrafında dönüyor.
Ve özellikle ergen gençkızlar Bella’yı hem kıskanıyor hem de ona hayranlık besliyorlar.
O artık bir rol modeli; iki erkeği parmağında oynatabilen, kırılgan görünse de son derece güçlü olan bir rol modeli.
EDWARD TAKIMINA KARŞI JACOB TAKIMI
Bella bir yana Edward ve Jacob da diğer yana tabii.
Kimileri Bella için vampir Edward’ı uygun görüyorlar; onlar Edward takımı. Edward’ın asaletine, soğukkanlılığına, yakışıklılığına, uzun boyuna, vampir gözlerine vurulmuşlar.
Karşılarında ise önceki filmlerde kaslı vücudu ile sinema salonlarında çığlıklar atılmasına neden olan Jacob var. Jacob takımı, soğuk ve kibirli buldukları Edward’a karşı, sıcak, ateşli ve tutkulu olduğunu düşündükleri Jacob’ı tutuyorlar.
Alacakaranlık, bu üç karakterin üzerinden ilerleyen ilk üç filmde ciddi bir hayran kitlesi edindi.
Bir alt tür, bir sonraki filmi delicesine beklenen başarılı bir seri haline geldi.
TAMAMEN DUYGUSAL!
Alacakaranlık filmlerinin yapım şirketi olan Summit Entertainment, serinin son romanının 700 küsur sayfalık olmasını bahane edip, hikayeyi tamamen duygusal sebeplerle! ikiye bölerek sinemaya taşıma kararı aldı.
Harry Potter’cılar yapar da biz geri kalır mıyız, demiş olduklarını tahmin etmek hiç de güç değil.
Ne var ki, bunun sonucu, fanatik Alacakaranlık hayranlarını tatmin etse de, biz diğerleri için pek iç açıcı olmadı.
Alacakaranlık Efsanesi: Şafak Vakti Bölüm 1, filmin fragmanında açık edilen birkaç ana detayın sinemaya aktarıldığı, pek fazla bir olayın olmadan, görsellik ve oyuncular üzerinden etki sağlaması beklenen bir film haline geldi.
FRAGMANI İZLEMEDİYSENİZ BU PARAGRAFI ATLAYABİLİRSİNİZ!
Bundan sonraki paragrafta filmin konusunu, sürprizleriyle yazacağımın uyarısını yapayım. Bu sürprizlerin hepsi fragmanda da var ama. Ayrıca kitabı okuyanlar zaten bu detayların sinemaya nasıl aktarıldığını görmek için sabırsızlanıyorlar. Yani olay detaylarda ya da konuda değil, bunların beyazperdedeki aksinde. Bu yüzden şimdiki paragrafı çok azınızın atlayacağını düşünüyorum.
Alacakaranlık Efsanesi: Şafak Vakti Bölüm 1, Bella ve Edward’ın gösterişli düğünleri, geçirdikleri romantik balayı ve çalkantılı bir hal alan bebeklerinin doğumu olarak özetlenebilir. Tüm bunlar Jacob Black için beklenmedik ve şok edici gelişmeler olarak perdeye geliyor tabii. Filmin en rahatsız eden yanı, 40 dakikaya yaklaşan ve uzadıkça uzayan düğün sahnesi. Düğün sahnesi insanın uykusunu getirecek kadar uzun sürüyor ve yavaş ilerliyor gerçekten de. Twilight hayranları istedikleri kadar Bella’nın babasıyla vedalaşması, Bella Edward bakışmaları, mürüvvete ermeleri, Cullen’ların dansı, Jacob sürprizi gibi detayları perdeye kitlenerek, hayranlıkla izlesinler, onlar gibi fanatik olmayan izleyici için zor bir seyir oluyor.
DÜĞÜN DUDAK ISIRTAN DETAYLARLA DOLU
Film, ikinci yarıya kadar ağır aksak ilerlemekte.
Neyse ki ikinci yarıda perdeye çöken kasvetli, depresif ton ilk bir saatteki plastik pembe tablodan sonra iyi geliyor.
Hikâye hikâyeye, film de filme benzemeye işte o zaman başlıyor.
Bill Condon’un yarattığı müthiş görsellik, seçilen müzikler, atmosfer yaratımı şahane, oyuncular rollerine daha da ısınmışlar.
Edward takımından olanlar filmin ilk yarısını keyifle izleyecekler. Çünkü düğün ve sonrası gerçekten de dudak ısırtan detaylarla dolu. Her genç kızın rüyasını süsleyecek cinsten.
Dolunayın aydınlattığı denizdeki sevişme sahnesi, fragmandaki hali ile bile beklenen etkiyi yarattı. Uzun süre konuşulacaktır.
İKİNCİ YARI ÇOK DAHA KEYİFLİ
İkinci yarıda ise Jacob takımı devreye giriyor.
Volturi klanı ve Jacob arasındaki çatışmalar, Jacob’ın iç çatışmalarıyla paralel olarak filme hareket sağlamış, gayet de iyi olmuş.
Ama tüm bunlar önemli sorunları görmezden gelmemizi engellemiyor; bu filmde çok fazla olay, hareket yok ve biz yaklaşık iki saat boyunca üç ana karakteri seyretmekten başka bir şey yapmıyoruz.
Ticari kaygılarla romanın iki bölüm halinde sinemaya taşınmış olması ilk filmin içini boşaltmış.
Fanatiklerin romana ve karakterlere olan zaaflarını kullanmak diye buna denir sanırım.
Uzun lafın kısası; Alacaranlık: Şafak Vakti Bölüm 1, serinin; Bella, Edward ve Jacob’ın fanatiği olanların gözlerini bile kırpmadan, hayranlıkla izleyeceği, biz diğerlerinin ise “serinin ilk filmlerine göre vasat, önümüzdeki filme bakalım” diyeceği bir film olmuş.
Alacakaranlık Efsanesi: Şafak Vakti Bölüm 2, 2012 Kasım’ında vizyonda olacak.
Umarım bizleri içi daha dolu ve aksiyonlu bir film bekliyordur.