Oluşturulma Tarihi: Eylül 05, 2009 20:35
“80’li yıllarda fabrikalarımızın açılışlarında, temel atmalarda tüm fotoğraflarda Özal’ın yanında babaannemi görürüz. Rahmetli Sakıp Amcam babaannemin uğuruna inanırdı. Ona güzel güzel anlatırdı: ‘Anacığım bu fabrikalar çok çalışacak, para kazanacak sonra da paralar vakfa gidecek’ derdi. Babaannem en çok o tarafıyla ilgiliydi. Lafın sonu ne zaman vakfa gelecek diye beklerdi.”
Çok enteresan olaylarla karşılaşıyoruz. Ufak tefek şeyler ama çok etkileyici... Bir gün Etiler’de bir geçmiş olsun ziyaretine gideceğim. Çiçek almam gerekiyor. Çok da telaş içindeyim. Arabayı durdurdum, çiçekçiye girdim. Bir baktım kuyruk var, bekleyemiyorum. Hayırlı işler dedim, tam çıkacağım, hanımlardan biri: “Güler Hanım size sıramı vereyim. Ben Sabancı Vakfı’nın bursu ile okudum, eczacı oldum” dedi. Böyle karşılaşmalar oluyor hayatta. Bu tip hikayelerin en unutulmazı da üniversite kurulurken yaşandı. Üniversitenin logosunu yapıyoruz. Logo için bir yarışma düzenledik. Bu yarışmaya kimleri davet edeceğimizi Bülent Erkmen ve Eli Acıman’ın katkılarıyla yaptık. Sonunda Hacı Bey’le birlikte, Sabancı Üniversitesi’nin logo tasarımını yapan kişiyle tanışalım istedik. Genç, parlak bir tasarımcı geldi ve kendisini kutladık. Onun da Sabancı bursuyla okuduğunu o zaman öğrendik ve çok mutlu olduk. Hepsiyle tanışmam mümkün değil tabii. Çok mektup alıyorum, e-mail alıyorum. Başarı hikayelerini birlikte okumak büyük keyif. En son Sabancı Üniversitesi mezunu bir kızımızdan bir mail aldım. Chicago’da biyoloji alanında çok önemli bir burs kazandığını, doktora yapacağını, sonrasında Türkiye’ye dönüp faydalı olacağını yazmış.Hepimizin gözü doluyor. Bu hissedilerek yapılmazsa iş olur. Evet kurumsal, evet sistemli, evet objektif kriterlerimizin olması lazım, hak ve adalet denilen şeyi iyi yerine oturtuyor olmamız lazım ama bu iş değil. Hayırseverlik konusu gönüllülükle yapılacak bir şey. Onu kaybetmemek lazım. Vakfa bir eleman almak, Sabancı Holding’e eleman almakla aynı değil. Gerçi ben Holding’e de işini sevenler gelsin diye eleman arıyorum ama tahsilleri ön planda. Burada gönüllülükleri ve bu işe olan arzuları, bilgi ve ihtisaslarıyla eşit derecede.- Adana’da kendi adına yapılmış bir okul vardır. Ona çok değer verirdi. “Sadıka Sabancı Okulu” diye onunla gurur duyar, eşi Hacı Ömer’in ve oğullarının ona verdiği en büyük hediye olarak kabul ederdi bu okulu. Okulu sık sık, kimseye
haber vermeden ziyaret ederdi. Okula, vakfın kurumsal desteğinin dışında da yardımda bulunduğunu bilirdik. Yakalanınca da “Oğlanlara söylemeyin” diye tembihte bulunurdu.
Hayır işleri sizin için ne anlama gelir? - Çocukken farklıydı, şimdi farklı. Bir çocukluk anım var bu konuda. Çok küçüğüm, annem bana bir harçlık vermiş. Harcayıp, eve gelmişim. Annem hesap sormuş. Biraz ürkmüşüm ama mahallede bir fakire verdiğimi zar zor söylemişim. Annem bunun doğru olmadığını, bu tip işlerin bilinçli yapılması gerektiğini anlatırken, babaannemin annemin arkasından “Aferin sana, aferin sana” diye ellerini çırptığını hatırlıyorum. Hayırseverlik zamanla gelişen bir duygu. Bir anda olunmuyor. Benim hayırseverlik anlayışım kurumsal bir yapıda gelişti. İki şeyi birbirinden ayırt ettim. Bir elimle çalışmak, üretmek, en iyisini başarmak ve başarılı sonuçlar almak istedim. Diğer elimle hayır işlerimizin doğru kanallarla, doğru yerlere ulaşmasını, ulaştığı yerlerde insanların hayatlarına değip, kalıcı fark yaratmasını arzu ettim. Benim hayırseverlik anlayışım babaanneminkinden oldukça farklı. Bu da bir evrim. Zaten Sabancı Vakfı da, kuvvetli bir paylaşma arzusunun kurumsal hale gelmesinin sonucu.
Tıpkı babaanneniz gibi bir gün mal varlığınızın tamamını vakfa bağışlamak aklınızdan geçiyor mu? - İnşallah.
MAL DA YALAN MÜLK DE YALAN AL BİRAZ DA SEN OYALANMüze, Atlı Köşk benim için ve tüm ailemiz için çok önemli. 1950’de alındı. Ben de bu evde büyüdüm. Rahmetli babaannem çok severdi. Her gün sabah altıda kalkıp bütün odaları tek tek dolaşır, şükrederdi. Gurur duyardı. Erken gelip, geç dönmek isterdi Adana’ya. Bahçedeki bütün meyveleri bilirdi. Dedem içinse bu ev başardığının simgesiydi. Ama bu tevazusunu elden bırakmasına engel değildi. Hep anlatılan bir anı var. Evi yeni aldığı yıllarda önemli bir devlet adamı, merdivenlerden çıkmış, manzaraya ve bahçeye bakmış, dedeme: “Hacı Ağa mal sahibi, mülk sahibi hani bunun ilk sahibi” demiş. Dedemin cevabı şöyle olmuş: “Mal da yalan mülk de yalan, al biraz da sen oyalan...” Rahmetli Hacı Ömer dedem “Biz her şeyin emanetçisiyiz, geçici bir süre görev yapıyoruz” derdi. Tüm aile fertleri için önemli olan Atlı Köşk’ü halka açmak, paylaşmak Sabancı kardeşlerin de arzusu ve desteğiyle gerçekleşti.
SABANCI VAKFI STRATEJİ DEĞİŞTİRİYORİhtisaslaşmış vakıf ve derneklerle işbirliği yapılacak: 35 senede vakıf çok ciddi bir yere geldi. Türkiye’nin en başarılı vakıflarından biriyiz. Toplumsal duyarlılık babaannemin yaptığı gibiydi; kurumsal bir aile vakfı olarak çok şeyler yaptık. Şimdi de yepyeni bir açılımdayız. Kendimize daha iş birlikçi, daha ortak çalışmaya yönelik yeni bir strateji belirledik. Biz kurulduğumuzda bu kadar çok dernek, bu kadar çok vakıf yoktu. Artık başka bir Türkiye, ihtisaslaşmış kurumlar, dernekler, gönüllüler var. Biz de bundan sonraki projelerimizde bu vakıflarla işbirliği yapacağız. Amaç faydayı artırmak. Sadece o günkü ihtiyacı giderecek yardımlar yapmak yerine, uzun dönem fayda sağlayacak yardımda bulunmak. Gençler, engelliler ve kadınlara odaklanıyoruz: Kendimize odaklanmak için üç grup seçtik: Gençler, engelliler ve kadınlar. Engellilerle ilgili kuvvetli bir geçmişimiz var. Biliyorsunuz bu konuda Sakıp Bey çok samimi ve özveriyle çalıştı. Şimdi Dilek Sabancı da, vakfımızın mütevelli heyeti üyesi olarak aynı derecede inanç ve gayretle çalışıyor. Kız çocukları ve kadınlar da her zaman gündemimizde. Ve bir de sürpriz, müzeye İstanbul-Venedik sergisi geliyor: 1 Ekim’de Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi’ni ve Dilek Sabancı Sanat Galerisi’ni açacağız. Ama asıl sürpriz, bu sene istanbul’un kültür başkenti olması vesilesiyle önemli bir Venedik-İstanbul sergisi gerçekleştirecek olmamız.