Güncelleme Tarihi:
Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi bünyesindeki Tropikal Hastalıklar Araştırma ve Uygulama Merkezi ile Sağlık Bakanlığı'na bağlı faaliyet gösteren Verem Savaş Bölge Tüberküloz Laboratuvarı Müdürü Prof. Dr. Fatih Köksal, AA muhabirine yaptığı açıklamada, dünyada her 3 kişiden birinin tüberküloz mikrobu ile enfekte olduğunu, Türkiye'nin de bu hastalığın görülme sıklığı yönünden riskli ülkeler arasında yer aldığını belirtti.
Köksal, umutsuz aşk yaşayan insanlarda da görüldüğü için “İnce hastalık” ya da “kara sevda hastalığı” olarak da bilinen tüberkülozun önüne geçmek için Türkiye genelinde Sağlık Bakanlığı bünyesinde 6 Verem Savaş Bölge Başkanlığı, 44 Verem Savaş İl Başkanlığı, 21 Bölge Tüberküloz Laboratuvarı ve 257 Verem Savaşı Dispanseri ile tanı ve tedavi çalışmalarının sürdüğünü ifade etti.
Tüberkülozun bulaşıcı özelliği ve buna bağlı olarak toplumdan dışlanma korkusuyla hastalar tarafından gizlenmesinin, bu hastalığın önemli bir halk sağlığı sorunu olmaya devam etmesine yol açtığını belirten Köksal, “Hastalığın, gizlenmediği sürece tedavisi mümkün. Ancak, hastalar, utanıp gizlenmekle sadece kendi hayatlarını değil, yakın çevresinin yanı sıra otobüste, vapurda ve diğer toplu yaşam alanlarındaki tüm vatandaşları riske atıyorlar” dedi.
Her yıl dünyada yaklaşık 8 milyona yakın yeni vaka tespit edildiğini, yine her yıl dünyada 2 milyon kişinin de kaybedildiğini vurgulayan Köksal, hastalığın Türkiye'de en yoğun Marmara Bölgesinde, metrekareye düşen nüfus fazlalığı nedeniyle de yine en fazla İstanbul'da görüldüğünü, bu gibi yerlerde yakın temas neredeyse soluk mesafesinde olduğundan hastalığın hızla ve kolayca bulaşabildiğini ifade etti.
Köksal, tüberküloz kontrolü ile ilgili çalışmaların Sağlık Bakanlığı bünyesinde yürütüldüğünü belirterek, “Tanı ve tedavi konusunda hastadan asla para talep edilmiyor. Adana bölge laboratuvarı olarak, Adana, Hatay, Gaziantep, Kilis, Kahramanmaraş, Osmaniye, Mersin, Adıyaman ve Şanlıurfa illerindeki verem savaş dispanserleri ile yataklı tedavi kurumlarının tüm hastalarının balgam örneklerini biz topluyoruz. Yılda yaklaşık 16 bin balgam örneğini tahlil ediyoruz” dedi.
VAKALARIN YÜZDE 2-3'Ü TEDAVİYE CEVAP VERMİYOR
Köksal, vakaların yüzde 2-3'lük bir kısmının tedaviye cevap vermediğini ve hastaların kaybedildiğini belirterek, “Bu hastalığın tedavisinde kullanılan 4 ilacın da etki etmediği hastalar var. Şimdi biz bunları erken tanımaya çalışıyoruz. Çünkü bu hastalar evlerinde, sokakta, çevrelerine bu hastalığı yayabiliyorlar. Tüberküloz ilaçlarının kullanımı zor ve yoğun miktarda alınıyor. Hasta bu ilaçları alırken kötü tadından dolayı dayanamıyor ve yarım bırakıyor. Tedavi yarıda kesilince akciğerlerdeki mikrobun direnci güçleniyor. Tedavinin 3. ayında iyileştiğini sanıp ilacı kesen vakalarda virüs, ilaca direnç geliştiriyor” dedi.
Dünya Sağlık Örgütü'nün ilaç kullanımını hasta inisiyatifinden çıkartıp, ilaçların önerilen biçimde kullanılabilmesini sağlayabilmek amacıyla 'doğrudan gözetim tedavisi' adında bir tedavi yöntemi başlattığını vurgulayan Köksal, şunları kaydetti:
“Bu tedavi şekli ülkemizde de başarıyla uygulanıyor. Burada hastanın eline ilacı vermiyor, hasta ya kendi geliyor ya da biz gidiyoruz. Böylece hastanın ilacı kullandığına emin oluyoruz. Ülkemizde 3 yıldan bu yana biz Sağlık Bakanlığı yoluyla ilaç alımını denetliyoruz. Bakanlık bu konuda çok titiz davranıyor. İlaç kullanımının gerçekleşip gerçekleşmediği bizzat bakanlık ekiplerince kontrol ediliyor. Gerekirse her gün hastanın ayağına gidilip ilacı veriliyor.”
PEKİN KÖKENLİ TÜR
Köksal, 2006 yılından bugüne kadar laboratuvara gelen balgam örnekleriyle yaptıkları istatistik çalışmada, Pekin kökenli bir tüberküloz türüne rastladıklarını belirterek, şunları kaydetti:
“Dirençsiz görünen ancak, ilaçla tedaviye cevap vermeyen bir tür bu. Şu an dünyanın başının belası. Adana'da yoktu, Pekin'de çıkmıştı. Ama bu yıl Adana'da 2 vaka bulduk. Bunu klasik metotlarla bulmanıza imkan yok. Bunu ancak genetik anlamda geniş çaplı bir inceleme sonucu bulabiliyoruz. Bu çok olumlu bir haber değil belki ama, daha önce sadece Avrupa'da yapılabilen tanıları burada yapabilmemiz açısından çok önemli.”
Tüberkülozla mücadelenin oldukça zor olduğunu, gizlenmenin de tehlikeyi artırdığını ifade eden Köksal, “Örneğin; cinsel yolla bulaşan bir hastalıktan korunmak kişinin kendisinin elindedir. Ancak, toplum içindeki bir tüberküloz hastasını kişi nasıl bilecek? Fakirlik, kötü hijyen şartları, kötü beslenme, gece hayatı, ilaç kullanımı, fizyolojik sefalet gibi vücut direncini kırabilecek sebep yaratıldığında kişinin vücudunda saklanan organizma başlıyor çalışmaya” dedi.
Üzüntü ve ruhsal çöküntünün de hastalığın oluşmasında etken olduğunu vurgulayan Köksal, “Kara sevdalıların da bu hastalığa yakalanması da bu yüzdendir. Bu hastalık, kişinin fizyolojik ve psikolojik çöküntü yaşadığı, vücut direncinin düştüğü anı kollar” dedi.