Güncelleme Tarihi:
“Bağlamayı köyden kente taşıyıp, ses ve icra özelliklerini geliştirirken, iki önemli konuyu ihmal ettik: Usta-çırak ilişkisi ve çalıp söyleme geleneği” diyor Erdal Erzincan. “Enstrümanımız armonik açıdan gelişti, şelpe tekniği yaygınlaştı, gruplar arttı. Bunlar sevindirici gelişmeler. Fakat aşık geleneğinden uzaklaştık. Gençlerin virtüöziteye yöneldiğini, tüm dikkatlerini teknik pasajlara odakladıklarını görüyorum. Artık türkülerin bütününü kavrayamıyorlar. Bağlamanın kökleriyle ilişkisi zedeleniyor. Bu albümle gençlere gelenekle bağın önemini hatırlatmak istedim.”
Erzincan (40), Arif Sağ’ın öğrencisi. 18 yaşından beri sahnede. Avrupa’da klasik ve caz albümleri yayımlayan, ses püristlerinin kalesi ECM plak firmasının sanatçıları arasına bağlamasıyla giren yegane müzikçi. Hem de Türk klasikçileri ve cazcılarından önce. 2006’daki ‘The Wind’ albümünden
bu yana, İranlı kamançacı Kayhan
Kalhor’la çalışmaları Avrupa kadar
ABD’de de dikkat çekti. Son 16 yılda altısı solo 10 albümü yayımlandı. Bağlama orkestrası kurdu, öğrenciler yetiştirdi.
İşte tüm bu deneyimlerden sonra durdu, geriye döndü.
“Eskiden hep Ali Ekber Çiçek, Arif Sağ ve Nida Tüfekçi gibi ustalarımın yaptıklarına bakardım. Sonra ilham kaynaklarını incelemeye başladım. Köyleri gezmiş, aşıklarla muhabbet etmişler. Anladım ki, deryaya girmeyen rengini bulamıyor. Bağlamanın çalıp söyleme geleneğinden beslendiğini, bundan uzaklaştıkça kimliğini, ruhunu kaybettiğini fark ettim. Virtüöziteyi de bu gelenek içinde aramalıyız. Ertaş, Çiçek ve Hacı Taşan birer virtüözdü. Enstrümanımızı gitar ya da piyanoyu ölçüt alarak geliştirmek yerine, ustalarımıza bakmalıyız.”
HÜCUM KAYIT YAPTI
Erzincan yeni albümü ‘Girdab-ı Mihnet’te repertuvar seçimi, icra ve kayıt tekniğini bu arayış doğrultusunda biçimlendirdi. Az bilinen deyişlerden bir repertuvar oluşturdu. Dijital teknolojiyi bir kenara bırakıp, eski analog kayıt tekniğine döndü.
“Albümlerimi dijital sistemle kanal kaydıyla yapıyorum. Yani önce bağlama çalıyor, sonra bu kayıt üstüne deyişleri söylüyordum. Hataları teknoloji yardımıyla düzeltiyorduk. Bu kez konserdeki gibi çaldım, söyledim. Makara teybe kaydettik, kayıtları aynen yayımladık. Eski alışkanlıklarımdan vazgeçmem pek kolay olmadı, hatta zorlandım. Birkaç kez kayıt yapamadan stüdyodan ayrılmak zorunda kaldım. Sonuçta arzu ettiğimi gerçekleştirdim. Dijital kayıtlarda kaybettiğimiz samimiyeti ve bağlamada duyamadığımız bazı tonları yeniden yakalamaya çalıştım. Örneğin, ses teknisyenleri dijital kayıtlarda çalgının gövdesine vurmamızı istemez, çünkü kayıtta sorun çıkıyor. Oysa bu yöntem bağlama icrasının temel özelliklerindendir, ritim duygusu verir. Bant kaydı sayesinde bu engelden kurtuldum. Eskiden nefes sesini kayıttan silerdik. Oysa nefes icraya ruh veriyor. Bant kaydında nefes sesi de bir anlam kazandı, silmedik.”
Repertuvar Erzincan’ın doğduğu bölgenin, Doğu Anadolu’nun ezgilerinden oluşuyor. Nedeni, sesinin bu bölgeye uygunluğu: “Sadece bağlama çaldığımda, parmaklarımla Akdeniz’e Ege’ye uzanabiliyorum. Fakat hançerem doğduğum coğrafyaya bağlı. Sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu deyişlerine uygun. Albümde de hançereme uygun deyişler seslendirdim. Çok tüketilmemiş türküleri seçtim. ‘Kurgu’ adını verdiğim iki çalışmamı seslendirdim. Ayrıca köyümden, babamın çocukluk yıllarında bildiği Derviş Muhammet’e ait ‘Kırat’ türküsünü derledim.”
FARKLI TÜRLERDE BAĞLAMA
Halk müziğinde en çok tartışılan konulardan biri bağlamanın sap uzunluğu ve buna bağlı akort düzeni. Kent müziğinin gözde enstrümanı tanburdan etkilenerek bağlamanın sapının uzatılmasını, farklı akort düzenleriyle ses hacminin 4,5 oktava kadar yükseltilmesini bazı uzmanlar olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyor. Geleneği savunanlarsa entrümanın otantik yapısının bozulmasına karşı. Akortta kopuzdan kaynaklanan ‘bağlama düzeni’ yerine ‘bozuk düzene’ geçilmesini endişeyle izliyor.
Geçmiş albümlerinde kısa saplı bağlama ve bağlama düzeniyle çalan Erzincan; bu kez tanbura bağlama, bağlama ve divan bağlamasını kullandı. Sazına bozuk düzen ve bağlama düzenlerini uyguladı. “Ezginin ruhuna göre enstrüman seçmek gerekiyor. Bunu deneyerek buldum. Örneğin babamın yardımıyla derlediğim ‘Kırat’ı üç ayrı sazla kaydettim. Onun da görüşünü alarak nihai kararımı verdim.”
İki aylık stüdyo çalışması sırasında 30’a yakın deyiş kaydetti, birbirine uyan 16’sını seçti. Albüme 28 yıl önce, 46 yaşında aramızdan ayrılan Sivaslı ozan Feyzullah Çınar’ın deyişi adını verdi: ‘Girdab-ı Mihnet’.
Erzincan, sonraki enstrümantal albümünü de aynı teknikle kaydetmeyi planlıyor. Bu arada Kayhan Kalhor’la da çalışıyor. Geçen yıl Fransa ve Belçika’da üç konser verdiği flamenko gitarcısı Juan Miguel Carmona ile çalışmalarını geliştirmek istiyor. Üç bölümlük konserlerde, iki sanatçı ayrı ayrı çaldıktan sonra 40 dakika birlikte doğaçlama yapıyordu. Şimdi hedefleri Endülüs geleneği ile Azeri ve Orta Anadolu temaları arasında buldukları ortak noktaları geliştirip, sadece bunlar üzerine doğaçlama yapacakları konserler vermek.
BESTE YERİNE KURGU DİYORUM
Türküler kişisel iz taşımaz, anonimdir. Bestelerse kişiseldir, anonim ögeleri içermez. Bir ezgi bestelediğimizde, bunu kaydettiğimizde, dikkatle dinliyoruz. Herhangi bir esere benzeyip benzemediğini araştırıyoruz. Çevremize danışıyoruz. Eğer özgün olduğu düşünülüyorsa, beste olarak albümlerimize alıyoruz. Fakat eski bestelerimden bazılarının anonim karakter taşıdığını daha sonra fark ettim. Kendimi suçlu hissettim. Hatta beste yapmaktan vazgeçtim. Artık ihtiyatlı davranıyorum. Bu albümde halk edebiyatından sözlerden yararlanıp iki ezgi tasarladım. Bunları ‘kurgu’ sözcüğüyle sundum. Ben duymamış olabilirim, fakat bu ezgiler Anadolu’nun bir yerinde var olabilir.