Güncelleme Tarihi:
Seçil POLAT
Alman yazar Fitzgerald Kusz’un yazdığı, Hülya Karakaş’ın yönettiği oyun, kadınlık ve dulluk meselesini mizahi bir şekilde ele alıyor. Yıllarca kendine eziyet eden kocası öldükten sonra bir kadın ne hisseder, ya yetmiş yaşında dul bir kadın âşık olursa... Beş kadının kocaları öldükten sonra buluştukları bir terapi merkezindeki halleri nasıldır acaba, ne söylerler birbirlerine? Hastalıklardan bile keyif alan bu dul kadınlar sosyalleşmek için nerelere giderler? Sağlam bir gerçeklikle, ama mizahla, sevgiyle, öfkeyle kurulmuş ‘Dulluk’ hikayeleri... Dulluğu meslek edinen kadınların ayakta kalma stratejilerini içtenlikle anlatan bir oyun Dullar...
Dullar, tüm hüznü ve neÅŸesiyle dulluk durumunu ele alan, farklı yaÅŸlarda dul kalan kadınlar hakkında komik ve grotesk, ama aynı zamanda trajik sahnelerle dolu bir revü.Â
Hep kadınlarla ilgili metinlerle çalışan ama daha avangard işlerle tanıdığımız Hülya Karakaş; daha mizahi, daha sıcak bir iş yaparak seyirciyle buluşmak istemiş bu kez. Oyunun orjinal metni daha dramatik bir yapıya sahip ancak Türk izleyicisinin de beklentileri göz önüne alınarak daha eğlenceli bir iş olmasına karar verilmiş.
SAMÄ°MÄ° VE BÄ°ZDEN
Karakaş’ın mizahı tercih etmesinin tek nedeni daha çok izleyiciye ulaşma kaygısı değil tabii ki. Başımıza gelen trajik şeyleri matrak bir şekilde, biraz da dalgamızı geçerek anlatmak biz kadınların doğasında var. Bir de bu kadınları bir araya getiren şey yalnızca dul olma durumları değil, eşleri hayattayken de kurtulamadıkları yalnızlık hali. Yani onlar sadece ölen eşlerinin arkasından ağlayıp yas tutan dullar değiller; hayattayken de onları yalnız bırakan eşlerine kızıyor, öfkeleniyor, sitem ediyorlar. ‘Dullar’ bu yüzden çok samimi, çok doğal ve bizden.
Oyuncuların, oyun sırasında izleyicilerin arasına karışması da sıcaklık hissini pekiştiren faktörlerden. Karakaş bu durumu: “Biz zaten sıcak bir oyun kurgulamak istedik. Oyuncuların seyircilerin arasına katılması da buna yönelik. Kendi sorunlarımızı sahne üzerinden seyirciye parmak sallayarak anlattığımız zaman, bu çok didaktik bir şey oluyor. Örneğin Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarında da bu var, kapı kapı dolaşıyorlar, metin dağıtıyorlar kendilerini tanıtıyorlar, bildiriler basıyorlar, dünyanın en önemli işini yapıyorlarmış gibi... Bunlar da kendi aralarında dulluk çatısı altında, aktif dul kadınlar kuruluşu kurmuşlar, ‘Biz aktifiz, hâlâ hayatın içindeyiz’ mesajı veriyorlar. Bu onların da seyirciyle buluşması ve oradaki insanın da kendisiyle onu özdeşleştirmesini sağlıyor. Bana çok iyi bir fikir gibi geldi’’ şeklinde açıklıyor.
ERKEK ALGISIYLA DALGA GEÇEN DEKOR Â
‘Dullar’da dikkatimi çeken puzzle şeklindeki dekorun da bir mesajı varmış meğer: Hülya Karakaş bu dev puzzle’ı erkeklerin dünyasında kadınların bir bulmaca gibi olduğu geyiğinden yola çıkarak, kendi minimalist dekor anlayışına uygun şekilde kullanmış. Bütün kadınlar zamanı gelince bulmacanın bir karesini çözüyor. Ve sonra da dulluğu kutsayan bir şey çıkıyor ortaya.
Dullar’ın en ilginç kısmı ise halktan, sıradan dulların yanında ünlü dulların da oyunda yer alması: John Lennon’un dul eşi Yoko Ono, Gustav Mahler’in dul eşi Alma Mahler, Bertolt Brecht’in dul eşi Helene Weigel oyunda yer alan ünlü dullardan birkaçı. Karakaş ünlü dullarla ilgili: Hepsi o adamlar kadar önemli insanlar, ama onlar koca kavramı üzerinden ünlü dul olmuşlar, halbuki kendilerinin de bir sürü meziyetleri var. Bunu daha popüler bir dille değerlendirmiş yazar ve bence biraz da eleştirel bir şekilde yaklaşmış. Ben de eleştirel bir gözle aldım bu konuyu, dalga geçmemizin nedeni o. Bütün oyun boyunca bazı kavramlarla dalga geçiyoruz. Yani onu ciddi bir şeymiş gibi seyirciye aktarıp, sonra arkasından dalga geçersen ancak o zaman o kavrama eleştirel bir gözle yaklaşabilirsin’’ diyor.
Oyunun bizi bu kadar içine alıp sürüklemesinde Güzin Özyağcılar, Hale Akınlı, Süeda Çil, Neslihan Öztürk ve Hülya Karakaraş’ın mükemmel oyunculuklarının yanı sıra Sibel Arslan’ın yalın çevirisinin de katkısı büyük.
Mutlaka izlenmeli.