Güncelleme Tarihi:
Herkesin içinde, kendini gerçekleştirme potansiyeli vardır. Yani herkes, kendini bir şeylerle var etmek ister. Ev kadınları ise bu noktaya ulaşmak için en kötü noktada bulunuyor, çünkü öncelikle onların bir işi bile bulunmuyor.
Geleneklerimizden gelen ilave sorunlar da ev kadınlarının, ev kadını olmalarından kaynaklanan sorunlarını iyice körüklüyor.. "kadının yeri evidir", "elinin hamuru ile erkek işine karışma", "kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin" gibi tarihimizden gelen yaklaşımlar kadınlarımızı hem ev kadını olmaya mahkum ediyor, hem de ev kadınlığını önemsizleştiriyor. İşte bu noktada ev kadınları giderek daha çok psikiyatrik problem yaşıyor.
Trabzon Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Kliniği, Psikiyatrlarından Dr. M. İrfan Coşkun, ev kadınlarının aslında çok önemli bir işleri olduğunu ama içinde bulunduğumuz toplumun onları işsiz gördüğünü belirtiyor. Coşkun, “Üretemedikleri için, içlerindeki yaşam enerjisi ve libido bundan olumsuz etkileniyor. Benlik değerlerinin düşük olması, kendilerini değersiz, işe yaramaz görmeleri, hayata ve kendilerine yabancılaşmalarına neden oluyor.Dolayısıyla ev kadınları grubu psikiyatrik rahatsızlıklar açısından çok riskli bir grup haline geliyor. Gerçekten de yapılan sosyo-demografik içerikli psikiyatrik çalışmaların sonuçları değerlendirildiğinde, ev kadını olmanın psikiyatrik hastalıklara yatkınlaştırıcı bir faktör olduğu görülüyor.Ev kadınlarının kendilerini bu monoton süreçten kurtarmaları gerekiyor. Kendilerine yaşamdan doyum alacak ve kendilerini başarılı hissettirecek yeni alanlar bulmaları lazım” diyor.
Ancak, bir taraftan da başta eş olmak üzere, diğer aile bireylerinin de ev kadınlarına yönelik bir tutum değişikliğine gitmeleri gerekiyor. "sabahtan akşama kadar çalışıyorum, sense evde rahat rahat oturuyorsun" şeklindeki eş tutumu yerine, ev kadınlarının yaptıkları işin önemli olduğu, takdir edilmesi gereken bir pozisyon olduğu bakış açısıyla ev kadınları desteklenebilir.
Herkes kadına değer verdiğini söylüyor
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. DR. Orhan Doğan ise
toplumda kadının değerinin, iyi bir anne, iyi bir eş olmayla koşut gittiğini belirtiyor ve “Tabii ki iyi bir eş, iyi bir ev hanımı anlamında ele alınıyor. Toplumda her kesim, kadına çok değer verdiğini söylüyor ama bunun doğru olmadığını biliyoruz. Kadına verilen değer ne? Kadına verilen değer ona yüklenen görevlerle aynı anlamı taşıyor aslında. Sosyo kültürel açıdan bakıldığında doğumda itibaren kadın ve erkekler arasında bir ayrım var. Erkek çocuklara değer veriliyor. Kızlar ikinci plana itiliyor.
Daha sonra kadının yaşamına, kaynana, görümce, koca, elti gibi pek çok baskı unsuru katılıyor. Hele de kadın, ailenin en küçük geliniyse sülalenin günah keçisi oluyor. Ev kadını olarak çalışmayan bir kadınının varolma ve kendini gerçekleştirmesi ancak evinin içinde oluyor ve kadın doğal olarak evinde mutfağa sıkışıyor.
Eviyle evli kadınlar-agorafobi adında bir kitap var. Orada, kadının kendini gerçekleştirmesi ev kadınlığı ile sınırlı deniliyor özet olarak.
Kadınların konuşma merkezi erkeklere göre daha gelişmiş olduğu için bu yeti de engellenirse sorun yaratıyor. Anlatım olanağı bulamayan kadının bedeni konuşmaya başlıyor ve yapılan araştırmalar ortaya koyuyor ki, Türkiye’deki depresyonlarda bedensel belirtiler ön planda.
Depresyon belirtileri kadınlarda daha yüksek ikincisi, ayrı yaşayan ve boşanmışlarda daha da yüksek. Ve ayrıca, araştırmalarda ortaya çıkan şiddet oranları var. Türkiye’de Sivas ve Denizli’de yaptığımız araştırmalarda şiddet gören kadın oranı yüzde 52 bulunmuş. “Kaderimse çekerim” diyen kadın ise çok fazla” diyor.
Kayıp duygusu
Psikiyatr Dr. Armağan Samancı da kadınların en çok yaşadığı sorunların başında depresyon ve anksiyete bozukluklarının geldiğini vurguluyor. Kadında depresyon yaratan ön önemli nedenlerden biri olarak, yaşamındaki bazı olaylar sonunda kayıplarının daha çok farkına varması gösteriliyor. Kadın 40’lı yaşlara geldiğinde, yaşamın getirdiği bazı sorunlarla bir anda yaşamının sıfırlandığını hissediyor. Bunun sonunda da psikolojik sorunlar başlıyor. Anksiyete bozuklukları da bu durumda devreye giriyor. Bunların içinde panikler, özellikle genelleşmiş anksiyete bozukluğu, kayıp korkusu, yıllarca özen gösterdiği ilişkisinin kopabileceği, onu duygusal olarak yitireceği sıkıntıları da oluyor.
Evlik problemleri olanların çoğu ev kadınları. Ev kadınlığı en kötü meslek olarak kabul ediliyor. Takdir ve ilerleme anlamında getirisi olmayan bir meslek. Ve kişi, verici bir yapıya sahipse, bireyi de tüketebilen bir meslek. Böyle olunca bir de ilişkilerdeki ve zorluklarla ilgili problemler beklentilerin gerçekleşmemesi ilave olunca daha da sıkıntılı hale geliyor.
Ev kadını ve depresyon
Türk kadınında, özellikle 30-55 yaş arası ev hanımlarında depresyon görülme oranı, erkeklerden 3 kat fazla oluyor.
Birçok sağlık sorunuyla başa çıkmada erkeklere göre daha güçlü olan kadınlar, depresyona daha kolay yakalanıp, hastalığın yol açtığı olumsuzlardan daha kolay etkileniyor. Meslek dağılımı olarak da yüzde 35 oranında ev kadını depresyona yakalanıyor.