UMUDA BİR ADIM... Mahşer meydanı tanımı fazla abartılmış

Güncelleme Tarihi:

UMUDA BİR ADIM... Mahşer meydanı tanımı fazla abartılmış
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 07, 2001 00:00

UMUDA BÄ°R ADIM... MahÅŸer meydanı tanımı fazla abartılmış ya da kötü niyetli bir imge olur, bir imgeyse aradığınız, bulamadım... Gözlerimim gördüğüyse; öğlen sıcağında çimlere uzanmış, ayakta ya da var olan sınırlı sayıdaki banklara oturmuÅŸ, ellerinde hastane dosyaları tutuÅŸturulmuÅŸ kötü giyimli, ÅŸiÅŸman-zayıf, uzun-kısa kadınlı, erkekli, çocuklu bir topluluk. Tek ortak noktaları ise gözlerindeki çaresizlik... Aralarında ayrıcalıklı, beyazlar giyinmiÅŸ soylular da yok deÄŸildi. Jandarma arabasının yanında bir tutukluyla bir er bekliyordu, ikisinin yüzündeki ifade aynıydı, taksiden indirilmeye çalışılan hastaya yakını sedye bulmak için koÅŸturdu. Ä°lk bakışta hastane hademesi olduÄŸu anlaşılan bakımsız mavi önlük giymiÅŸ biri; sigarasını içerek; kapıda durmuÅŸ benim seyrettiÄŸim manzaraya bakıyordu bunca sürünen insanın iÅŸlerini zorlaÅŸtırarak. Durdum, sırtımdan inen buz gibi eli ensemden hissederek. Dondu yaÅŸam; uzayın derinliklerinden fırlayıp yokluÄŸa karıştı. Nerdendir bilinmez çıktı geldi ÅŸekilsiz bir cadı.Numune Hastanesi önümde ejderhaya dönüştü, birazdan beni yutacak. Bahçedeki uÄŸultu, cadının sihirli deÄŸneÄŸiyle son buldu. Sessizlik, kavurucu sıcaklıkla birleÅŸti. Hollywood filmlerindeki radyasyon savaşından üç gün sonrası sahnesi; aslında savaÅŸ da yoktu ya... Bu bir Matrix. Yaprak AÄŸustos sıcağında meltem rüzgarına kulak tıkadı, acıyla inleyen sedyedeki hasta acısını benleÅŸtirerek teslim oldu çaÄŸrıya. An anla yuvarlanarak, saatin tıkırtısıyla baÅŸladı dünyada yaÅŸam, yeniden. Korku, yüreÄŸimi cadının uzun siyah tırnaklarıyla tırmalıyor. BoÄŸazıma takılan yumru, gözyaşı olarak aktı akacak. Ejderhanın sırtındaki kırmızılara bürünmüş cadı, ÅŸapkasını eÄŸerek selamladı beni, kuzey rüzgarlarının meltemini sırtına alarak uçmadan önce.Ejderhanın kapısından gelen koku, sıcağın kavuruculuÄŸuyla korkuyu destekliyor; elimdeki koltuk deÄŸneÄŸiyle attığım her adım güneÅŸin bu savurganlığını daha da çok bedenime yansıtıyor, bacağımdaki platin, attığım her adımda neden burda olduÄŸumu hatırlatıyor korkak aklıma.OnbeÅŸ yıl sonra tekrar vücudumu tamir için buradayım. Uzun, ince, kaba, çirkin ve kan akmasın diye sıkı sıkı ipliklerle dikilen yarıklar.Elimden geldikçe süslenip püslenmiÅŸtim, hoÅŸ görünmek ve bu hoÅŸluk adına hipokrattan birazcık saygı koparabilmek için. Hepten cinsiyetsizleÅŸmediÄŸimi kendime kanıtlamak için, kayganlık hissi veren iç çamaşırlarımın güvencesine sığındım. Ä°ÅŸte içerdeyim, elimde iki günlük yoÄŸun çaba sonucu elde ettiÄŸim yatış belgeleriyle sekreteryaya yürüdüm yüzümde kocaman bir gülümsemeyle, bu gülüş cadıya verdiÄŸim selamlamadan arta kalanıydı. Ah anılar rahat bırakın benliÄŸimi, artık ondört yaşındaki çocuk deÄŸilim, büyüdüm, büyüdüysen bu tıkanıklık neden, hiç içilmemiÅŸ sigaraya özlem neden...Ejderhanın kokusu, korkuları hepten deÅŸti... Paketlenip raflara kaldırılan korkular sızdı yüreÄŸimden, aklımı esir alarak yerdeki lekeli fayanslara... Derken, aÄŸlayan bir bebek sesi dinginlik verdi yeniden yüreÄŸime. Topladığım cesaretle hemÅŸirenin arkasından beni bir iki hafta konuk edecek olan odaya girdim; sekiz kiÅŸilik odada bakımsız bir yatak boÅŸtu, insanlar dönüp bana baktı, ben de onlara... GeçmiÅŸ olsun dileklerinin ardından sessisce selamlaÅŸtık. Cesaret verdim kendime iki hafta ne ki insan ömründe, bilinçsizce; aklımla inkar ettiÄŸim tanrıya ruhumla yalvardım.HemÅŸire sağından soluna dönerek yüzüme baktı, korku akıyor olmalıydı gözlerimde."Ha; iki kiÅŸilik yandaki odada bir yatak daha boÅŸtu gel seni oraya alalım" deyince cadı, bir uçuÅŸ daha yaptı pencere gölgesinde. Sırtından düşen meltem rüzgarlarının bir kısmı açık pencereden içeriye süzüldü.Günlerdir olabilecek her ÅŸeyin en kötüsüne hazırlamıştım kendimi, bu iyi bir haberdiJ . Rüşvet verdiÄŸin Pan, peri ormanlarından sesini duyurdu galiba.Yeni oda nistepen temiz ve de düzenliydi, kendi lavabosu bile vardı, umumi tuvalette elimi yüzümü yıkamak zorunda deÄŸilim. Gencecik başı örtülü bir kız yatağında namaza durmuÅŸtu. Cadı tırnaklarının baskısını azalttı. Namaz sonrası sıcak bir gülümseme ve ortak yenilen bir yemek.Ä°ÅŸte böyle baÅŸladı ilk günüm hastanede; her ÅŸeye olduÄŸu gibi bu durumada çabucak uyum saÄŸlandı. Oda arkadaşım Hatice ile sanki yılların tanışı gibi geceler boyu konuÅŸtuk. Hiç bilmediÄŸim ve de öğrenmek için çaba bile sarf etmediÄŸim, okuldaki arkadaÅŸlarım ile ya takunyalı ya da penguen diye adlandırdığımız insanlardandı Hatice. O kara çarÅŸafı nasıl gururla taşıyordu; Bu benim bir parçam diyordu. Doktorların ona karşı tavrı tamamen farklıydı; gerçi herkese sert bir ÅŸekilde SEN diye hitap etme hakkını okul yıllarında öğrenmiÅŸ olmalılar ki, bir üst sınıf hiyerarÅŸisini ırmak sularının taÅŸkınlığı ile koridorlarda coÅŸturuyorlardı. Hastanede gece sessizlik yoktu; tavan arası kargaları üşüşürdü, acının ne mevsimi ne de saati var, ve bir çok ÅŸey olasıydı. Dinmeyen karanlık acıya aÄŸrı kesiciler fayda etmeyince, fincan fincan sulara dualar okunup içiliyor ve bundan medet umuluyordu. Dr. Yalom'un bir kitabında okumuÅŸtum: "EÄŸer yerine daha saÄŸlam bir ÅŸey koyamazsan var olan inancı yıkma". Hiç bir ÅŸeye inanmamaktan daha kötü ne olabilir. Peri ormanlarının rüzgarlarına inanıyordum gerçi, ama oda bu karanlık dünyaya gelmeye korkuyordu, arasıra gölgesini sezdiriyordu o kadar.Hatice'nin ameliyatı içimdeki korkuları hortlattı. Gerçi bu hortlaktan önce, Hatice'nin neden burada olduÄŸunu anlatmak lazım:Sekiz yaşında trafik kazası geçirmiÅŸ ve o kazada tüm ailesini kaybetmiÅŸ; anne, baba ve iki kardeÅŸ kamyon altında can verirken, küçük kız kemik torbası halinde hastanede gözlerini açtığında, aradan üç ay geçmiÅŸ. BaÄŸlanan cüzzi bir SSK maaşı ile devam eden yeni bir hayat. Artık yirmibir yaşında ve onyedi ameliyat geçirmiÅŸ, sadece ilkokulu bitirebilmiÅŸ. Televizyon seyretmiyor sadece radyo dinliyor, okuduÄŸu kitaplarsa Kuran ve de tasvirleri. Bu kitaplarda anlatılan her ÅŸeye inanıyor, taşın konuÅŸtuÄŸuna bile. Benim inandığım masum rüzgarlar bunların yanında daha inandırıcıydı ama iÅŸe yaradığı sürece inancın renginin ne önemi var.Sabah giridÄŸi ameliyattan akÅŸama doÄŸru çıktı, kendisinden önce narkoz kokusu sızdı odaya. Bir kaç gündür gözükmeyen cadı, tüm ağırlığıyla kokusunu salıverdi. Onun ameliyatının benzerini onbeÅŸ yıl önce bende de denemiÅŸlerdi. Kırılan kemiÄŸe sekiz tane uzun çivi geçiriliyor ve bacak, altı yedi ay boyunca her gün milim milim uzatılıyordu. Ya kemik yeterince kaynamazsa! O zaman ikinci bir ameliyat daha... Üç gün boyunca tanrısına yalvararak aÄŸladı, sadece elini tutarak yanında oturdum tıpkı yıllar önce annemin bana yaptığı gibi. "Geçeçek bak en kötüsünü atlattın, gördün mü ilk altı saati atlattın, bak ÅŸafak sökecek, yirmidört saat sonra bitmek üzere olacak" an an sayıldı yetmiÅŸiki saat. Cesurdu ama tanrılar hiç uÄŸramadı odaya, herÅŸey insanca çaba ile atlatıldı. Bu zaman zarfında, ruhum hortlaklarla kanlı savaÅŸlara tutuÅŸtu, galibiyet mutlaktı ama ruhum yaralandı. Yaralı ruhumu bedenimde taşıyarak ameliyathaneye girdiÄŸimde korkunun saklanacak tarafı kalmamıştı. Sedyenin başındaki doktor; çekiç, testere, matkap seslerinin geldiÄŸi odaya alırken beni, gülümseyerek "marangozhaneye hoÅŸgeldin" dedi. Narkoz damarlarıma akarken cadı, kahkahalar atarak tavandan sarkıyordu. Sofiya KURBAN - 07 Mayıs 2001, Pazartesi Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!