Ulaşmak istediğim hedef uğruna attan inip eşeğe bindim

Güncelleme Tarihi:

Ulaşmak istediğim hedef uğruna attan inip eşeğe bindim
Oluşturulma Tarihi: Ocak 02, 2005 01:46

Manken Güzide Duran'a Amerikalılar Guzi diyor. Yüzlerce manken arasından sıyrılıp önemli projeleri kapıyor. Peki Türkiye onunla gurur duyuyor mu?

Türkiye sizinle gurur duyuyor mu?

- Bilmem. Sizce duyuyorlar mı? Bir Türk kızı olarak Amerika’da güzel işler yapıyorum. Türkiye’nin adını duyuruyorum. Mutluyum. Her şeyden önce kendimle gurur duyuyorum. Sevdiklerim benimle gurur duyuyor. Bazen Türk gazeteleri hakkımda yalan yanlış haberler yazıyor. Bu haberleri okuyunca insanlar benim başarılarımı dikkate almıyor diye düşünüyorum. Oysa ki ben 70 milyon insanın beni sevmesini, benimle gurur duymasını istiyorum.

Sizce doktor ya da mühendis olsaydınız daha fazla mı takdir edilirdiniz?

- Yaptığım iş doktorluktan ya da mühendislikten daha zor. Ben Türkiye’den gittiğimde markaydım. Ünlüydüm, para kazanıyordum, hiçbir eksiğim yoktu. Amerika’da her şeye sıfırdan başladım. Sabah dokuzda kalkıp akşam yediye kadar o soğuk havalarda metroyla o casting’den bu casting’e koşturdum. Türkiye’de jeep’le geziyordum. Bu farkı bir tek ben biliyorum. Ulaşmak istediğim hedef uğruna attan inip eşeğe bindim. Eğer doktor ya da mühendis olsaydım bu kadar çile çekmeyebilirdim. Gittiğim castinglerde milyonlarca kızla yarışıyorum. Portfolyom koltuğumun altında saatlerce sıra bekliyorum. Sıra gelince ‘Where are you from’ diye soruyorlar. ‘I’m from Turkey’ demek çok güzel oluyor. Evime döndüğümde heyecan içinde ajanstan telefon bekliyorum. Bir iki saat sonra telefon çalıyor ve işi alıp almadığımı söylüyorlar. ‘Guzi you got the job’ dediklerini duyduğum anda ayaklarım yerden kesiliyor. Düşünsenize bir Türk kızı olarak milyonlarca kızı solluyorum. O an tüm Türkiye’nin kalbini hissediyorum.

Ajansınızın sizi gönderdiği ilk seçmeleri hatırlıyor musunuz?

- Neler yaşadığımı çok iyi hatırlıyorum da markanın ismini hatırlamıyorum. Çünkü o zamanlar İngilizcem hiç iyi değildi ve markaları aklımda tutamıyordum. İlk görüşmem hiç iyi geçmedi. Yüzüme garip garip bakıp bana teşekkür ettiler. Eve gittiğimde ajanstaki menajerim telefon açtı. ‘Guzi sakın bir daha görüşmeye makyajlı gitme. Hatta pis git. Hatta saçların yağlı olsun, at kuyruğu yap’ dedi. Meğerse kural buymuş. Ben allık, rimel ve ruj ne bulduysam sürmüştüm.

Neden makyajsız görmek istiyorlar?

- En doğal halini bilmek istiyorlar. Amerika’da çekimler çok farklı. Fotoğrafçı seni ilk önce sıfır makyaj ile çekiyor, sonra kademe kademe makyajı çoğaltıyorlar. Çünkü bazı mankenler var ki ben de onlardan biriyim az makyajlı daha güzel oluyorlar.

Seçildiğiniz ilk proje neydi?

- Saks Fifth Avenue mağazaları için iç çamaşırları kataloğu çektim.

BİKİNİYLE KALDIM HER YERİMİ SANTİM SANTİM İNCELEDİLER

Aaa. Siz Türkiye’de iç çamaşırı defilesine çıkmazdınız?

- Ama bu çok farklı. Bir kere giydiğim marka La Perla. İç çamaşırı giydiğim zaman bana seksi poz verdirmediler. Dudaklarımı 333 yapmadım. Gülerken, elma yerken falan çektik. Çok şekerdi.

Amerikan Elle dergisi Ağustos sayısında size 8 sayfa ayırdı. Loft dergisine kapak oldunuz. Sizi görür görmez ‘İşte aradığımız yüz, aradığımız vücut mu’ dediler?

- Olur mu hiç? Amerika’da kimse sizi kolay kolay şımartmaz. Loft görüşmesi için Soho’da saatlerce kuyrukta bekledim. Numara alıp sıraya girdim. 125. sıradaydım. Elle dergisinin editörleri beni saatlerce incelediler.

Nasıl inceliyorlar?

- Soyundum. Bikiniyle kaldım, her yerimi santim santim incelediler. Sonra eskiden çektirdiğim fotoğraflara baktılar. Görüşme sırasında beni beğenmediklerini zannettim. Çok cool duruyorlardı. Tabii tecrübeymiş sonradan anladım. Elle dergisi bana sekiz sayfa ayırdı. Çünkü ben aradıkları konsepte çok uyuyordum. Ağustos ayı için uzun bacaklı, esmer birini arıyorlarmış zaten. E benim bacak boyum 1.14. Elle’in çekimleri Paris’te yapıldı. Ben ve Naomi Campel. İlk gün beni çektiler ikinci gün Naomi’yi...

Vay be Naomi Campel’ı sona bıraktılar demek. Çok heyecanlandınız mı?

- O gece heyecandan uyuyamadım. Çekim günü sabah altıda kalktım ve hazırdım. Akşam beşte bitti. Nasıl geçtiğini bile anlamadım.

Peki bu heyecan nereye kadar gider? Günün birinde siz de Naomi Campel gibi bir kapris bombası olabilir misiniz?

- Şu an yaptığım işten çok zevk alıyorum. Başarılıyım. Türkiye’de de Amerika’da da çok güzel bir çizgim olduğuna inanıyorum. Çocuğum olursa bu işi bırakırım. Heyecanım, konsantrasyonum ve her şeyim, bütün ilgim çocuğuma yönelir. Bebeğimi dadıların büyütmesini istemem. Ona her şeyi ben öğretmek isterim. 24 saat birlikte olurum. Bir tek çok özel kampanyalar ve reklam çekimleri için çalışırım. Bagajımı alıp oradan oraya uçamam.

Ajansınız kazandığınız paranın yüzde kaçını alıyor?

- Yüzde ellisini. Daha doğrusu yüzde yirmisini ajans alıyor yüzde otuzu vergiye gidiyor. Türkiye’de çok daha iyi para kazanıyordum. Ama şimdi para çok umrumda değil. Lüks içinde değiliz. İlker’le mütevazı bir hayatımız var. Ben yemek pişiriyorum, yiyoruz. Çok yorgun olursak sandviçle geçiştiriyoruz.

Türkiye’de mankenlik yaparken zaman zaman özel hayatınızı ön plana çıkardığınızı söylüyorsunuz. Pişman mısınız?

- Asla pişman değilim. Üç yıl önceydi. 21 yaşındaydım. Şimdi üç sene öncesine kadar çok daha tecrübeli ve çok daha akıllıyım. Hayata farklı bakıyorum. O zamanlar polemiklere girdim çünkü beni yapmam için zorladılar. Zaman zaman kendimi savunmak istedim. Kuyruğuma bastılar, ben de tepki verdim. Şimdi anladım ki görmeyeceksin, duymayacaksın, üç maymun gibi olacaksın.

Güzi ve İlker Şov yakında başlıyor, Amerika’daki 24 saatimizi canlı izleyeceksiniz

Çok uzun süredir İlker İnanoğlu’yla birliktesiniz. İstikrar abidesi misiniz, sabır taşı mı?

- Ben ilişkilerimde alttan alan bir insanım. Agresif değilim. Erkek arkadaşım bir şeye sinirlendiği zaman ben sakin olma rolünü oynarım. Eğer ben de bağırıp çağırırsam o ilişki iki günde biter.

Sizin bu dediğinizi birçok kadın karaktersizlik sayıyor?

- Hiç değil. Bakın bence hiçbir insan dört dörtlük değil. Dikkat edin, her ilişki bir süre sonra rutin bir yola giriyor. Cicim aylarını en fazla bir yıl yaşarsınız. Bu herkesle olacak. Ben İlker’den ayrılsam, başka bir kadınla da çıksam başka bir adamla da çıksam ilişkim bir süre sonra monotonlaşacak. Hiçbir şey ilk günkü gibi kalmıyor. Önemli olan hayatını geçirebileceğin, arkadaş kalabileceğin bir insan bulabilmek. İyi günde kötü günde el ele kalabilmek.

Amerika’da bütün görüşmelere birlikte gidiyormuşsunuz?

- Tabii hepsine. Benimle birlikte 700 tane casting’e, yaklaşık 10-15 tane de çekime geldi.

Bu kim diyenlere ne diyorsunuz?

- Ooo herkes tanıyor artık onu. Boyfriend’im.

İlker İnanoğlu Miami’de siz New York’ta yaşıyorsunuz. Bu ayrılığın sebebi ne?

- Ayrı değiliz. Ben işim gereği New York’tayım. İlker’le paylaştığımız ev Miami’de. İki buçuk saatlik bir mesafe. Hiçbir şey değil. New York çok zor bir yer. Miami, New York’a oranla çok daha ucuz. Ben New York’taki evime ayda 2 bin dolar kira ödüyorum. Öyle lüks bir yer de değil, yoldan geçen arabaları görüyorum. Oysa Miami’de daha güzel bir apartmanda oturuyoruz. Hava çok güzel. Deniz, güneş...

İlker İnanoğlu çalışıyor mu?

- Şubat ayında Detroit’te bir film çekmeye başlayacak. Yönetmenlik yapacak ama küçük bir rolü de var. Bir aktörlük okulu açmayı planlıyor. Bir de çok yakında Türk kanallarından birinde şovumuz başlayacak. ‘Güzi ve İlker Şov.’ Bizim 24 saatimizi çekecekler. Dişimizi fırçalarken, yemek yerken, işe giderken, markette alışveriş yaparken... Siz buradan nasıl uyuduğumuzu bile izleyeceksiniz.

Truman Show gibi bir şey yani, ensenizde bir kamera ile yaşamak zor olmayacak mı?

- Olmaz herhalde. Olduğum gibi davranacağım. Ben oyuncu değilim.

Sizce İlker İnanoğlu oyuncu mu?

- İlker bence Al Pacino kadar iyi bir oyuncu. Erkek arkadaşım diye söylemiyorum İlker çok kabiliyetli bir insan. Oyunculuğa aşık.

Amerikalı yönetmenler onu nasıl buluyor?

- Her şeyin bir zamanı var. Belki yarın belki de yarından da yakın bir zamanda keşfedilecek. Harrison Ford bile 40 yaşından sonra meşhur olmuş.

BURNUNU DİŞLERİNİ YAPTIRDIĞIN GÜN ÜLKENE DÖNERSİN

Türkiye’deki mankenleri artık ben bile karıştırıyorum. Amerikan ajansları ise doğallığın ve orijinalliğin peşindeler. Kontrat imzaladığım ilk gün bana ‘Dişlerini ve burnunu asla yaptırmıyorsun.Yaptırdığın gün ülkene dönersin’ dediler. Bizim ajansta burnu kemikli manken bile var.

DVD İZLEYEREK İNGİLİZCE ÖĞRENDİM

Amerika’da mankenler arasında bir cemaatleşme var mı?

- Öyle bir şey yok ki orada. Kimse kimsenin umurunda değil. Ne giydiğine ne taktığına bakıyorlar. Kara kara gözlükler takıp hava basmıyorlar. Defile öncesindeki boş zamanda herkes bir kenara geçip kitabını okuyor. Makyaj yapılırken konuşuyoruz. Ben hemen kendimi tanıtıyorum ‘Selam Ben Güzide’ diyorum, o da diyor ki: ‘ben Michael’ falan. Sohbet ediyoruz. Türkçe ‘Thank you’ ne demek falan diyorlar. Söylüyorum, öyle zaman geçiyor. Mutluyum yani. Türkiye’ye dönmek için ölüp bitmiyorum. Mesleki açıdan tatmin oluyorum.

Cilt problemini nasıl çözdün?

- Çok iyi bir doktor buldum. Amerikan Hastanesi’nde... Adı Yeşim de soyadını hatırlamıyorum. Çok doktora gittim bu Yeşim Hanım’ı görür görmez dedim ki ‘Tamam siz bana çaresiniz.’ Bana Roaccutane diye bir ilaç verdi. Gerçi aynı ilacı diğer doktorlar da vermişti ama onlar 50 mg yüklemişlerdi. Yeşim Hanım 10 mg’lık, 10 mg’lık verdi. Sivilcelerim 6 ayda yok oldu.

Şu anda İngilizceniz nasıl?

- Süper yani perfect. Hiç okula gitmeden DVD izleyerek İngilizce’yi çözdüm. Bir de Filiz Anne’nin (Filiz Akın) bana çok yardımı oldu. Elektronik sözlük hediye etti. Türkçe yazıyorum hemen İngilizcesini yazıyor ve konuşarak aksanıyla telaffuz ediyor. İstersen röportajın geri kalanını İngilizce yapalım.

ALLAH’A, ANNEME VE İLKER’İN VARLIĞINA ŞÜKREDİYORUM

Önce Allah’a sonra anneme şükrediyorum. Ben Best Model yarışmasına annemin zoruyla girdim. Bana kalsa o zamanlar kendimi tam anlamıyla çirkin ördek yavrusu gibi hissediyordum. Kendime de şükrediyorum. Çünkü kabiliyetliyim. Bir de İlker’in varlığına şükrediyorum.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!