Güncelleme Tarihi:
Önce Servet Abi ile ilgili kısa bir not, belki kendisi bile hatırlamaz.
Aralık 1982 ile Mart 1983 arası Tuzla’da benim bölük komutanımdı. Adını da unutmadım, yüzünü de, ama yıllar geçti, hiç yolumuz kesişmedi.
Bir gün, Urfa’ya bir iş için giderken - o tarihte uçak yoktu galiba - Gaziantep’ten geçti yolum. Çok sıcak bir öğlen, otobüse binmeden karnımı doyurayım diye bir kebapçıya girdim, sırtım kapıya dönük tıkınıyorum.
Lokantaya birileri girdi, davudi bir ses duydum ve hemen tanıdım. Yanına gittim, “Adınız Servet Köksal değil mi?” Ben de kendimi tanıttım, “1982’de Tuzla’da sizin öğrenciniz ve askerinizdim” diye. Gözlerini kısarak yüzüme bir an bakıp, “Sen ... sebebiyle özel kurası iptal edilip de Kars’a giden öğrencim değil misin benim?” demez mi! Vallahi nefesim kesildi! Sene 1992 veya 1993 idi, yani 10 sene geçmişti aradan.
Merkez Komutanı olmuştu Antep’te, bir kahvesini içip kaçtım o gün. Yine kaybettik birbirimizi.
Bu sefer Servet Abi beni bir on yıl sonra, 2002 veya 2003’te Hürriyetim’den yakaladı da, yine buluştuk.
Hâlâ sözü var, Hürriyet’e yemeğe gelecek bana...
*
Lafı uzattım, gönderdiği fıkrayı da anlatayım da unutmadan:
Öğrenci olaylarının yaşandığı günler.
Polis, Diyarbakır’da bir öğrenci evini basmış, bir sürü kitap toplamış, öğrenciler bir köşede sinmiş oturuyor, ama öyle pek de tehlikeli bir şey yok bulunanlar arasında.
Çocukları asıl endişelendiren, arkalarındaki duvarda asılı Karl Marx resmi.
Bir ara, polislerden biri sormuş:
- Ula bu kimin resmidir?
Hah, demiş çocuk içinden, şimdi mıçtık...
- Dedemin resmi abi...
Polis sinirle dişlerini sıkmış, öğrencinin ensesine bir şaplak atmış:
- Ula utanmisan, a pezevenk, bele nur yüzlü, bele ak sakallı bir deden vardir, kakmişsan komonistlik yapisen...