Sibel ARNA
Oluşturulma Tarihi: Nisan 15, 2007 00:00
Meltem Yaşar (36) bir buçuk yıl önce tası tarağı toplayıp Doğa Afrika ülkesi Uganda’ya yerleşti. Çünkü İstanbul’dan yorulmuştu: "Zebraları bilir misiniz? Güçlü kuvvetli, atla katır arası hayvanlardır. Buralarda sebil gibi... Evcilleştirmek istemişler, at arabasına koşmuşlar. Hayvancağızlar strese dayanamayıp, ilk kırbaçta kalp krizinden ölmüş. İstanbul’da kendimi at arabasına koşulmuş zebra gibi hissediyordum. Ne Uganda’yı ne de insanlarını tanıyordum.
Ama dervişin dervişliğini yolda öğrendiğini biliyordum. E ben de yola çıktım" diyor. Yaşadıklarını da http://www.pigmelerledans.blogspot.com adresindeki blogunda anlatıyor.
Nasıl bir çocuktunuz?
- Çekirge kovalayan, kurbağa yakalayan, yılanlarla oynayan, kertenkele eğiten bir çocuktum. Çamurdan koltuk takımı yapmaya, koruk terletmeye, böğürtlen ararken kaybolmaya bayılırdım. Cebinde, çocuklara vermek için daima şekerle gezen bir anneyle, 57 yıldır günlük tutan bir babanın altıncı çocuğuyum.
Vay canına! Bu girizgahtan sonra bana "bu ne istikrar?" diye sormak kalıyor?
- Aslında o kadar da değil. Okul ve iş hayatımda biraz fosladım. Adana Anadolu Lisesi’ni, ODTÜ Kamu Yönetimi’ni bitirdim. Galler Üniversitesi’nde bankacılık, muhasebe ve ekonomi masteri yaptım. Pamukbank’ta altı yıl mali kontrol’de, Advantage Card-HSBC’de dört yıl bütçe ve MIS’de, Turkcell’de üç yıl stratejik planlamada çalıştım. ’Ticari Bankalarda Likidite Yonetimi’ ve ’Ticari Bankalarda Fon Maliyeti Hesaplamasi’ adında sıkıcı mı sıkıcı iki kitap yazdım. Ama en çok 20 yaşında Bodrum’da miçoluk yaptığım zamanı sevdim.
"Bir film izledim, bir kitap okudum, biraz sakinleştim, 10 dakika düşündüm... Hayatım değişti... 11 dakika düşünsem şimdi burada olmazdım..." diye yazmışsınız. O on dakikada neler düşündünüz Allah aşkına?
- Her şey 15 yıl önce, bir gece Sisteki Goriller filmini izlememle başladı. Film, Ruanda’da, balta girmemiş ormanlarda soyları tükenmek üzere olan dağ gorillerini ve hayatının 20 yılını onları korumaya ve incelemeye adamış ve bunu hayatıyla ödemiş Dian Fossey’yi anlatıyordu. Bayağı gözyaşı döktüm o gece... Yıllar sonra bir baktım takvimin kırmızı günleri art arda sıralanmış... Bayram tatili! İnternette gezinip karar verdim: Uganda’ya ve Ruanda`ya goril trekkingine gittim, hayatımın en güzel tatilini yapıp döndüm. Ama aklım orada kaldı. Safari yaptığım firmanın sahibi İtalyan turizmci beni Uganda’ya dönüp, beraber iş kurmaya ikna etti. Bu fırsatı değerlendirmeseydim ömür boyu pişmanlık duyacaktım. Bir gün torunlarımı dizimde hoplatırken `Gençken Uganda’yı çok sevmiştim ama orada yaşama fırsatını tepmiştim" demek istemedim.
Bu gidişin içinde bir aşk ya da bir kaçış ya da kavuşma hikayesi var mı?
- "Yaşamak değil, beni bu telaş öldürecek" demiş ya Özdemir Asaf. Beni de İstanbul’daki telaş yordu. İnsanlıktan çıkardı. Aşk acısı acıların en tatlısı. Öyle acıdan kaçılmaz, içine atlanır tam tersine! 1 Ağustos 2005’te, doğum günümde istifa edip Uganda’ya geri geldim. Önce bir turizm firmasında çalıştım, şimdi bir dış ticaret firmasında çalışıyorum. İşyerimiz BM gibi. İzlandalı, Rus, İngiliz, İrlandalı, Güney Afrikalı, Ugandalı, ne ararsan var ofiste. Turkish Delight eksikmiş, onu da tamamladık!
Uganda’ya alışmakta zorlandınız mı?
- Buradaki yavaşlığa alışmam çok zaman aldı, ilk 8 ay yine geceli, gündüzlü çalıştım. Bir gün iş için görüştüğüm bir Ugandalı kol saatime bakıp "Unutma ki beyaz adamların saati, Afrikalıların vakti vardır" dedi. Dank etti kafama. Şimdi akşam beşte işten çıkıyorum, eve gidip köpeklerimle oynuyorum, bahçemle ilgileniyorum, arkadaşlarımla laklak yapıyorum. İstanbul’da, annem ameliyattayken, en yakın arkadaşım doğum yaparken ya da Guns’n Roses konser verirken çalışmak zorunda kaldığım yılların acısını çıkarıyorum. Sürekli, Swahili dilinde pole pole, yani yavaş yavaş diyorum kendime.
Bu bir macera mı?
- Ne kadar değil desem de macera tabii ki. Korktum, hálá da korkuyorum. Neticede Afrika burası. Öldürdüğü düşmanını yiyen diktatör İdi Amin Uganda’sı. Komşu Ruanda`da Hutular beş ayda bir milyon Tutsi’yi kesmiş. Hangi köşeden ne kılıkta bir insan evladının çıkacağını kestirememenin, ofisi ne zaman çekirge veya karınca basacağını bilememenin heyecanı, doğanın eşsizliği Afrika’yı çekici yapıyor.
Daha ne kadar oralardasınız? Ne tamam olunca döneceksiniz?
- Bir planım yok. Buranın insanlarını, doğasını, havasını, basitliğini çok seviyorum. Nil Nehri’nin üzerinde bir ada alıp, orada yaşamak istiyorum.
BLOGU AÇMAMA SEBEP OLAN ANBir gün bir pigme köyünde aniden birisi elindeki sopayla bidona vurmaya başladı ve bütün köy toplanıp dans etti. Hatta bir anne çocuğunu bırakıp dansa başladı. Çocuğu kucağıma aldığım ve dans ettiğim anın fotoğrafı blogu açarken esinlendiğim kare.
VÜCUDUNUZA YUVA YAPAN SİNEK
Garip garip böcekler var burada. Mesela Mango sineğinin larvaları ağaçta kurutulan çamaşırlardan vücudunuza giriyor. Deri altından sana bakan gözlerini görüyorsun. Ben kurtulmak için vücuduma girdiği noktaya oje sürüyorum, havasızlıktan ölüyor.
SARHOŞ FİLLER FOTOJENİK GORİLLER
Etrafta hayvanların varlığını hissetmek çok hoş! Doğal parkta yoga yaparken zebralar bizi izliyor. Başka bir yerde, yerel içkiyi içip bir güzel sarhoş olan fil voleybol sahasındaki arkadaşlarımı kovalıyor! Kaldığım hostelden çıkınca bir su aygırıyla burun buruna gelebiliyorum. Bir arkadaşımın golf topunu insan boyundaki marabou leyleği alıp kaçıyor! Çalıların içindeki anne goril sırtındaki yavrusunu gösteriyor.
TURİST TURLARINA YETİMHANEYİ EKLEDİM Turist turuna yetimhane ziyaretini ekledim. Her turistten yetimhane için para almaya başladım. Onları yetimhaneye götürüp çocuklarla çalgılı türkülü eğlenmelerini sağlıyordum. Şu anda, yetimhaneyi işleten Ben ile toplanan parayla çocuklara et ya da yumurta alacağımıza, canlı tavuk ve keçi aldık mesala.