Güncelleme Tarihi:
İyi, akıllıca bir planla kurgulanmış fakat dili karmaşık, konusu olağan, anlatılanlar alışılmış, üstelik durgun bir kitap. Kimi zaman insanın içini okurken bir sıkıntı, hafif bir umutsuzluk kaplıyor. Dino Buzzati’nin kitaplarındaki gibi bir sıkıntı değil bu. Günlük bir sıkıntı. Birbiri ardından devrilen günlerin sıkıntısı.
Belki de J. K. Rowling’in anlattığı ergenlerin bunalımı ve sıkıntısı yansımış satırların arasına. Onu hissettim. Ergenliği böylesine anlatmasını bir başarı olarak gördüm. Ne de olsa J. K. Rowling günümüzü anlatıyor.
Bütün bunlara rağmen kitabın garip bir kara büyüsü var. Elimden düşmedi.
İçinde J. K. Rowling’in ‘gerçek’ olarak alt alta sıraladığı ve bunu kitabın akmayan sularına bıraktığı her şey var. Sanki bir gazetenin üçüncü sayfa mizanpajındaki olaylar geçiyor sıra sıra. Mezarlıkta seks, güneş ışığında yerde parlayan kullanılmış prezervatif, eroin bağımlılığı, intihar, kaza, beyin anevrizması, aile içi şiddet, cenaze merasimi, kendine zarar vermek…
Bir beyin kanaması sahnesi ile kapılarını bize açan 503 sayfalık roman, içinde hayata ait hiçbir yumuşaklık, hiçbir tılsım barındırmadığı için insan ruhunda hafif bir çöküntü yaratıyor. Ama bunun da bir serüven olduğunu düşündüm kitabı okurken.
Gençlere yönelik yazılmış bir kitap bu, ama kitabın içindeki gençler çaresiz ve umutsuz. Ne tuhaf, aynı Françoise Sagan’ın aşk romanlarındaki çaresiz, beklentiler içinde ve umutsuz kişiler gibi.
Rowling’in kitabını Françoise Sagan’ın Günaydın Hüzün kitabı ile karşılaştırdığım sakın sanılmasın. Ay ve güneş kadar birbirinden farklı, bambaşka iki kitap bunlar. Ama Sagan’ın Günaydın Hüzün’ü 19 yaşındayken yazmış olması aklıma bütün bunları getirdi.
Krystal’in tecavüze uğrama sahnesi en ince ayrıntısına kadar yazılmış. Taşra dedikoduları, küçük beyinlerdeki kötülüğün bir virüs gibi yayılması, evet gerçek şeyler bütün bunlar, Harry Potter’daki o büyü, o sihir, o tılsım yok. Bu kitabı yazarak belki bir hata yaptı J. K. Rowling. Ama gene de kitap satış rekorları kıracak, bütün Harry Potter okurları kitabı edinebilmek için kuyruklara girecekler, Harry Potter okuru olmayanlar bu kitabı merak edecekler, belki Harry Potter kitaplarının tümünden daha çok satacak bu kitap; çünkü J. K. Rowling imzası var üstünde. Büyük bir olasılıkla son yılların satış rekorlarını kıracak.
“Ben sizin çocuklarınızın dadısı ya da hocası değilim. Ben bir yazarım ve istediğim şeyi yazmakta özgürüm” demiş J. K. Rowling, kitapla ilgili eleştiriler kendisine yöneltilince.
Uzun yıllar önce Peyton Place adlı bir film izlemiştim. 9 dalda Akademi Ödülleri’ne aday olmuştu. 1957 yapımı bir filmdi. New England yöresinde bir kasabada geçen filmde cinsellik, tecavüz, seks, Allison adlı güzel bir yüksekokul öğrencisi, karanlık sırlar, 1960’lı yıllarda insana sarsıcı gelen daha pek çok şey vardı. Nedense kitap bana onu da hatırlattı; Peyton Place artık çok uzakta, bayat ve unutulmuş… Françoise Sagan’ın dünyası ile pek ilgisi de yok. Ama Peyton Place’te de genç bir kız var. Allison. Ortak payda.
Çok bilinen gerçekleri peş peşe sıralayıp yazmış Rowling, bu da beni onun iç dünyası hakkında düşüncelere daldırdı.
Çocuk dünyasını eşi benzeri olmayan olağanüstü yedi kitapla yıllardır kuşatan büyünün ve fantezinin kraliçesi, şu son romanında nasıl böyle az şekerli, hatta acı bir şey çıkarabildi ortaya?
Evet, bu kurmaca yeni dünya oldukça zorlayıcı. Çok tuhaf, ama sayfalar çevriliyor, konu yürüyor bir yerde. Oysa anlatılanlar üzücü ve bunaltıcı.
Harry Potter ile müşterek ne var bu kitapta? Çok düşündüm. Bir tek kavram bulabildim. Zalimlik. Evet, zulüm var kitapta.
Peki hiç mi umutlu bir şey yok bunca sayfa içinde? En iyisi son sözü okurlara bırakmak. Ama kesinlikle genç okurlara değil. Çünkü dünya bu değil. İçinde hiç umut olmayan, beklenti olmayan, neşe olmayan bir İngiliz orta sınıf taşrasındaki hayattan ibaret değil dünya.
Ama yine de söylüyorum: Bu kitap çok satacak. Rekorlar kıracak. Ama şunu da söylemek istiyorum: J. K. Rowling inşallah devamını yazmaz.
Haksızlık mı ettim J. K. Rowling’e. Kitabı karıştıra karıştıra yeni baştan gözden geçiriyorum. Dünyayı büyüleyen yedi kitap yazan bu kadın acaba kendi gençliğini mi kurguladı? Krystal o mu? Krystal’in o koyu karanlık, umutsuz dünyası, hayali Pagford onun büyüdüğü şehir mi? Krystal Weedon’ın eroin bağımlısı annesi, korkunç tecavüz sahnesi… Hamile kalan, kendini öldüren gençler, nehirde boğulan küçük çocuk, kalp krizi geçiren şişko. Cinsellik ve ölüm temasının koyu bir tül gibi üstünü örttüğü, gittikçe karanlıklaşan bir roman.
Bilmiyorum.
Kitabı kapattım. Acaba Françoise Sagan bir çocuk romanı yazsaydı nasıl yazardı? İşte benim için J. K. Rowling’in büyükler için yazdığı bu kitabın özeti.
Gece uyandım. Kafamda bir düşünce. Acaba kitabı tam hakkını vererek okuyabildim mi? Nasıl böyle az şekerli olabilir J. K. Rowling’in kitabı?
Haydii, kalktım. Kitap tekrar elimde. Sayfalarını karıştırıyorum gecenin bir vakti. Kişiler peşime düşmüş sanki. O sıkıcı Pagford kasabasındayım. Rüya mı, gerçek mi belli değil yaşadıklarım. Yoksa Peyton Place’te miyim? Sanrılar içindeyim. Yanımda Françoise Sagan, henüz 19 yaşında. Ter bastı.
J. K. Rowling’in “büyükler için yazdığı” bu kitap esir etti beni. Bırakmıyor bir türlü.
İşte kitabın görünmeyen kara büyüsü bu. Birden anladım bunu. Bir gece daha bu sancılı kitapla bir aradayım. Elimden bırakamıyorum onu.
Neden mi?
Nedeni merak.