Güncelleme Tarihi:
Gazetelerin ‘üçüncü sayfa’ haberlerinden yola çıkan genç sanatçı Eşref Yıldırım, yaptığı portrelerde malzeme olarak da gazete kağıdı kullanıyor. “Resimlerimde aynı yüzeydeki çok sayıda katmanı aynı anda göstererek, yüzeyde biriken zamanı, zamanın yarattığı yıkımı hissettirmek istiyordum. Bunun için pek çok malzeme denedim, en sona gazete kağıdı kaldı. Gazetenin her gün yeniden basılıyor oluşu, zamanla kurduğu doğrudan ilişki, yaratmaya çalıştığım etkiye uygun düşüyordu. Gazete kağıdıyla resim sürecindeki katmanların bazı kısımlarını örtüyor, sonra kağıdı çekerek o katmanı açığa çıkarıyorum. Resmin kendi süreci içinde bir çeşit arkeoloji gibi” diyor neden bu şekilde çalıştığını anlatırken Eşref Yıldırım.
‘Gazete’ objesinin hem içerik hem de malzemeyi oluşturduğu serginin katoloğu ‘İkinci Baskı’ adıyla bir gazete olarak hazırlanmış. Dolayısıyla sergi, gazeteyi malzeme bazında geri dönüştürme, içerik bazında yeniden yorumlama ve katolog bazında da sıfırdan üretme gibi üç farklı aşamada kullanıyor.
Bu son aşamada Yıldırım, aslında gazetecilik yapıyor. Yani ‘gazete yapmak’ işinin içerik, görsel ve dizayn gibi boyutlarını bir arada bulunduracak biçimde başlı başına bir ‘artwork’ üretiyor katolog aşamasında. Sanatçının onlarca temanın içinden üçüncü sayfa ölümlerini seçip bu şekilde bir uğraş içine girmesi de tamamen kullandığı malzemenin, yani gazetenin bir getirisi.
TOPLUMSAL VURDUMDUYMAZLIK
‘Hiç Kimsenin Ölümü’ sergisi ölümleriyle toplumsal nazara mazhar olan sıradan insanların tuhaf öykülerini bizlere tanıtırken veya yeniden hatırlatırken, çok katmanlı bir biçimde sosyal bir analiz de yapıyor. Sanatçı ‘üçüncü’ sayfalara sıkışmış yaşam ya da ölüm öykülerinin medyada temsil biçimi üzerinden medya bakış açısını sorunsallaştırdığı gibi, toplumsal bir vurdumduymazlıktan da dem vuruyor.
“Daha önce yaptığım resim serileri de çoğunlukla portrelerden oluşuyor. Bu portreleri yaparken tuvale yapıştırdığım gazete kağıtlarının üzerinde başka insanların portreleri dikkatimi çekmeye başladı. Üçüncü sayfa haberlerine konu olan ölmüş insanların, çoğunlukla da vesikalık formda basılan fotoğrafları. Neden resim yapıyorum, neden portre yapıyorum, kimlerin portreleri yapılır, kimlerin vesikalık fotoğrafları gazeteye basılır gibi pek çok soruyu gündeme getirdi bu.”
Yıldırım bu süreçte, normalde gazete okurken üçüncü sayfalardaki ölüm haberlerine çok bakmadığını fark ediyor, pek çoğumuz gibi. Sanatçıya göre her an hepimizin başına gelebilecek felaketler var orada, o yüzden hiç yoklarmış gibi yapmak daha kolay geliyor belki...
HABERLERİ SEÇERKEN ÇOK ZORLANDIM
Bir gazetecinin gününü oluşturan başlıca zorlukların hepsini tecrübe ediyor Eşref Yıldırım serginin hazırlık sürecinde, bunun böyle olduğunu bilmese de... Gazetenin sayfa düzenlemesi aşamasında yaşadıklarının dışında, sergiyi oluşturacak işlere konu olacak haberleri seçmenin eser üretim sürecinin en zor aşaması olduğunu söylüyor: “Başlarda elime geçen gazetelerde rastladığım haberleri biriktirdim. Sonra bir süre her gün düzenli olarak gazete aldım. İlk günler birkaç gazete birden alıyordum, sonra Vatan gazetesinin çoğunlukla tüm haberleri yayınladığını fark edip sadece ondan takip etmeye başladım.” Bu esnada Yıldırım, medyadaki temsil sorunuyla ilgili bir detayı fark ediyor; “Aynı haber birkaç gazetede farklı büyüklüklerde yayınlanabiliyor. Bazı gazeteler ölen kişi güzel bir kadınsa, onun fotoğrafını daha büyük yayınlıyor. Bazı ölümler simgeleşiyor, sadece onlar varmış gibi konuşuluyor, ben pek konuşulmayanları tercih ettim.”
Bunların içinde en dikkat çekicisi, ölen son kot kumlama işçisi Mehmet Şah Yalçın’ın portresi. Sadece bu işi, kot kumaşa yaparak içeriği malzemenin kendisine dönüştürüyor. Bu sayede Yıldırım eserde temsil edilen trajediyi gazete sayfalarından çıkartıp hepimiz için çok daha yakın ve tanıdık olan malzeme yoluyla getirip kucağımıza koyuyor.
GAZETECİLERE ÇOK ŞAŞIRIYORUM
Eşref Yıldırım, bu serginin kendisi için en heyecanlı kısmının kataloğu oluşturan gazetenin yapım aşaması olduğunu söylüyor: “Daha önce yapmadığım, hiç bilmediğim bir konu olduğu için beni çok uğraştırdı. Sıradan bir gazete gibi görünsün, sergiden bağımsız olarak gazeteyle karşılaşan biri için bunun diğer gazetelerden farklı olduğunu anlamak kısa da olsa bir zaman alsın istedim” diyor.
Sadece iki bin adet basılan ve Galeri Zilberman’da sergiyi ziyaret edenlerin ücretsiz olarak edinebilecekleri katalog, Yıldırım’ın istediği etkiyi vermeyi de başarıyor. “Sergide sadece portreleri değil, haber metinlerini de göstermek istedim. Aynı zamanda sıradan kataloglardan pek hoşlanmadığım için katalog için de farklı bir şey yapmak istedim. Bu konuları düşünürken katalog için gazete yapmak geldi aklıma.”
Gazetenin hazırlık aşamasında yazar arkadaşlarından yardım alıyor ve yayınlanmış haberleri tekrar yorumladıkları bir “İkinci Baskı” oluşturuyorlar. Bu yolla sergi, kolektif bir işe dönüşüyor.
Yazılar geldikten sonra ilk sayfanın editörlüğünü yapma işi Yıldırım’a düşüyor; “İlk sayfaya ve manşetlere taşınacak kısımları ben seçtim. Çok zor bir işti. Gazetecilerin bu işi her gün, yeniden nasıl yapabildiklerine çok şaşırıyorum. Çok titizlendim gazeteyi hazırlarken ama yine de bir sürü hatayla basıldı.”
Eşref Yıldırım’ın ‘Hiç Kimsenin Ölümü’ sergisi 16 Haziran’a kadar Galeri Zilberman’da görülebilir. (212) 251 12 14.