Üçüncü bıçakta bayıldım

Güncelleme Tarihi:

Üçüncü bıçakta bayıldım
Oluşturulma Tarihi: Kasım 14, 1998 00:00

Haberin Devamı

Zorbalar yoldan geçiyordu; onları hiç tanımıyorlardı, tombala misali Serpil Öğretmen ve annesi Hanım'ı seçtiler. Arabaya tıktıkları gibi kuytu bir ormana götürdüler. Ellerini gözlerini bağladılar ve ikisini de tecavüz ettikten sonra parçalayıp öldürmek istediler. Serpil'in körpe bedeni bıçak darbelerine dayanamadı. Hanım Yeşilyurt ise öldü sanılıp bırakıldığı için kurtulabildi. Bu acıya hangi anne dayanabilir, o da ölmek istedi.

Ama şimdi farklı düşünüyor; yaşayıp mücadele etmek istiyor. Hanım Yeşilyurt içini Hürriyet'e döktü.

Hanım Yeşilyurt 42 yaşında. Şu anda yatağında. Boğazındaki delik ve bedeninin çeşitli yerlerindeki 55 bıçak iziyle yaşamaya çalışıyor. Bir gözü görme yeteneğini kaybetti. Bitkin. Ciğerine saplanan bıçak nedeniyle konuşurken nefes almakta güçlük çekiyor. Ama bunların hiçbiri pek umurunda değil; bütün bedensel yaraların iyileşmesi zamana bakar, bir göz de ona yeter, asıl yarası yüreğinde! Kulağında kızının, zorluklarla da olsa üzerine titreyerek yetiştirdiği, çok sevdiği kızının yardım isteyen çığlıkları. Kendisi ölümden döndü; kızını döndürebilmek elinde değildi. Dört kişiydiler, dördü de erkekti. Işık, ev, uçan bir kuşun bile olmadığı orman karanlıktı. Seslerini, çığlıklarını bir tek kendileri duydu.

Aslında kendine geldiğinden beri ölmeyi çok düşündü; bir an önce ölüp ‘‘Serpil'ine yetişmek’’ istedi. Ama şimdi seçimini yaşamaktan yana yapmış durumda; iyileşmeye, ayakta kalmaya ve konuşmaya karar verdi. ‘‘Serpil'siz yaşayamam ben. Ama Şengül, diğer kızım, boynumu kırdı. Hem onun için, hem de Serpil'in kanı yerde kalmasın diye, mücadele etmeliyim. Bu davanın takipçisi olmalıyım, aileleri uyarmalıyım, devlete anlatmalıyım’’ diyor.

Yeşilyurt, henüz birkaç yıllık evliyken, ikisi de çok küçük iki kızıyla koca evini terketmeden önce önünde üç seçeneği olduğunu söylüyor: İntihar edip çekip gitmek, o evde kalıp delirmek ve çocuklarını alıp başka bir hayata atılmak! ‘‘Karşıda oturuyordum, Ümraniye'ye dolmuşla, otobüsle nasıl gidileceğini bile bilmiyordum. Okumam yazmam yoktu. Ama başardım.’’

Hem de çok iyi başardı. O iki kızı, Serpil (21) ve Şengül'ü (19) ailenin okuyan ilk bireyleri yaptı. Üsküdar Mithatpaşa Kız Meslek Lisesi'nin Çocuk Gelişimi Bölümü'nü bitiren kızlar, yuva öğretmenliği yapmaya başladılar ve aile ilk kez o zaman ekonomik olarak ayakta durabilmeye başladı. ‘‘Biz gururuna düşkün insanlarız. Serpil de çok gururluydu. Ben onlara küçüklüklerinden beri bunu aşıladım. Aç da kalsalar, giyecek, yiyecek birşey bulamasalar da biz iyiyiz! Öyle de oldular. Ben onlara eski de giydirsem, yeni görünürdü üzerlerinde.’’

Böyle bir kişiliğe sahip annenin, onun gibi yetişmiş kızları, ‘‘Son zamanlarda hiç gezmeye gitmediniz. Hadi bir sinemaya gidin’’ diyen annelerine, ‘‘Gidersek beraber gideriz anne, sinemaya gitmek senin de hakkın’’ diyorlardı elbette. Ve şimdi ‘‘Biz birbirimize çok düşkündük. Hep kendi yağımızla kavrulmaya, kimseye zarar vermemeye gayret ettik. Niye bizi buldular, kurban yaptılar’’ diyor Hanım Yeşilyurt (Aslında sadece onlar değil, tutuklanan dört sanık, daha önce iki Ukraynalı ve kimliği belirsiz bir genç kadını daha öldürmekle suçlanıyor). Haklı olarak soruyor: ‘‘Biz de yoksulluk çektik, niye hıncımızı başkalarından almadık? Bunu aklımıza bile getirmedik?’’

HERŞEY BİR ANDA OLDU

Onlar nasıl getirdi? Bilmiyor. ‘‘Daha önce hiç dikkat etmedim, tanımıyorum. Bizi takip edip etmediklerini bilmiyorum. Her şey bir anda oldu, biri benim kafamı, biri de Serpil'in kafasını itip arabaya soktu. Serpil ağlamaya başladı, kimsemiz yok, bize değmeyin, diyordu. Ona korkma, dedim, belime sarıl. Atlamaya çalıştık ama izin vermediler. Bizi nereye götürüyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz, bırakın, sizin anneniz, bacınız yok mu, dedik. Onlara da küfür ediyorlardı. Ormanda bizi ayırdılar. Gözümü ve ellerimi atletleriyle bağlamışlardı, eziyet ediyorlardı, o arada sürekli kafama vurdular, sakın kafanı kaldırma, bize bakma, diyorlardı. İlk bıçağı boğazıma soktular. Sonra ikincisini, üçüncüsünü hatırlıyorum, gerisini hatırlamıyorum. Bir tek Serpil'in çığlıkları...’’

Öldü sanılıp orada bırakıldıktan birbuçuk saat kadar sonra ayıldı. Güçlükle kalkıp, yürümeye başladı. Ne kadar yürüdüğünü de hatırlamıyor. Yürürken ‘‘Öleceğim, bari helikopterin cesedimi görebileceği bir yere çıkayım’’ diye düşündüğünü söylüyor. Sonra karşısına -mucize eseri- bir ev çıkınca... Serpil'i kurtarabilirim, umudu yerleşiyor içine. Dört gün boyunca, Serpil'in cesedi bulunana kadar vazgeçmiyor umut etmekten...

Anlatırken ağlıyor; yeni, haklı sorular soruyor. Sonra gözleri dalıyor; ‘‘Çığlıklarını unutamam ama kızım ölmedi. Ben biliyorum, izine çıkardım onu, biryerlerden çıkıp gelecek’’ diye sayıklıyor. Sonra bir düzeltme yapma ihtiyacı hissedip, hırsla konuşmaya başlıyor yeniden: ‘‘Gazetelerde hep sokak çocukları cinayet işledi diye çıktı. Tiner kokuyorlardı. Arabanın içi şişe doluydu. Ama sokak çocuğu değiller. (Birinin babasının halk otobüsü var, birininki kasap, birinin amcası Anadolu yakasında birçok şubesi olan ünlü bir emlakçı) Kimse sokak çocuklarına yüklenmesin. Ben üç dört sene Taksim'de çalıştım, her zaman o çocuklara rastlardım, böyle kötülükler, eziyetler yapmaz onlar. Yani benim davamla sokak çocukları ayrı şeyler.’’

‘‘Sokak çocuğu’’ değillerdi; zaten olayın hemen ardından günah keçisi olarak sokak çocuklarının seçilmesine, kamuoyundan belirli bir tepki doğdu. Peki tesadüfen geçtikleri yolda yürüyen anne kızı tombala misali seçen ve onlara inanılmaz şeyler yapıp, öldürmek üzere parçalayanlar kimdi? ‘‘Bir bilsem, bunlara ne ad verilir! Cani demek lazım herhalde. Bizi daha önce kimse rahatsız etmedi. Yıllardır burada oturuyoruz, eskiden otobüs hattı bile yoktu, ben Çakmak'a yürüyerek gider gelirdim. Amcamın kızı yıllardır evimizin biraz ilerisinde oturuyor, o gece de gitmekte bir sakınca görmedim. Hem neden kadınların hakkı yok, biz neden akşamları sokağa çıkamayalım ki?’’

O canilerin ailelerinde buluyor suçu; onlara sahip çıkmıyorlar, sevmiyorlar, ilgilenmiyorlar, kendisinin yaptığı gibi özen göstermiyorlar diye... ‘‘Ben bu cahilliğimle çocuklarımı yetiştirdim, nerelere getirdim, onlar haydi haydi yaparlar. Niye sormuyor oğlum neredeydin, ne yaptın, diye. Ben çocuğum birinden hediye alıp gelse sorardım, sana bunu kim verdi, niye verdi... Onlar niye sormuyor, biliyor ki işi yok, gücü yok, peki nereden buldu o getirdiklerini? Yavrumun bileziğini, küpesini, benim saatimi, yüzüğümü görünce merak etmediler mi?’’

KATİL OLURUM

Çocuğu biraz ötesinde parçalanmış bir ‘‘anne’’ ile bütün bu caniliklerden çok uzak bir ‘‘insan’’ arasında gidip geliyor Hanım Yeşilyurt. ‘‘Pencereden bakıyorum, yoldan geçen gençleri görüyorum. İçimden birşey kabarıyor, gideyim onları bıçaklayayım, öldüreyim, diyorum. Madem benim hiç günahı olmayan çocuğum kurban edildi... Ama sonra diyorum ki, o insanların ne günahı var. Niye bana yapılanın aynısını yapayım. Tam tersine yeni suçluların oluşması engellenmeli.’’

Sonra başka bir faza geçiyor; ‘‘Asılmalarını istiyorum, onları asılmış görmek, sonra da Serpil'e kaç kez bıçak sapladılarsa o kadar bıçak saplamak istiyorum o asılmış bedenlerine. Yetmez, acımı dindirmez, Serpil'in çığlıklarını kulağımdan silmez ama yapmak istiyorum.’’ Ardından şöyle devam ediyor: ‘‘Tabii ki asılmalarını istemek kolay değil. Ama ömür boyu cezaevinde kalacaklarını bilsem. Bu ülke böyle, af çıkar, indirim olur... Ben kanunlara saygılıyım. Koma halindeyken bile yakınlarıma, sakın yanlış, kanunsuz birşey yapmayın, dedim. Cezalarını devlet, hukuk versin. Ama devlet bunları az bir cezayla bırakırsa, burada bir katil yetiştirmiş olur. Ben o zaman katil olurum.’’

Sözler tutulacak mı?

Geçtiğimiz çarşamba günü, Ümraniye'deki Princess Plaza'da yapılan ‘‘Serpil'i Unutma!’’ gecesinde izdiham yaşandı. Beş altı bin kişi Serpil'i anmaya gelmişti. Birçoğu içeri girem edi. Devlet Bakanı Ayseli Göksoy, CHP İstanbul İl Başkanı Ethem Cankurtaran, FP'li Ümraniye Belediye Başkanı Mehmet Bingöl, ANAP'lılar, DPT'liler salondaydı. Arif Sağ, Suavi, Onur Akın, Tolga Sağ, Erdal Erzincanlı gibi sanatçılar da oradaydı. Serpil için konuşuldu, şarkılar, türküler söylendi. Devlet Bakanı Hasan Gemici geceye mesaj gönderdi. Serpil Yeşilyurt'un yakınlarının aklına bir ara Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın neden orada olmadığı geldi. ‘‘Işılay hanım neden olması gereken yerlerde değil?’’

Serpil öğretmenin öğrencileri ve velilerinin de katıldığı, oldukça duygulu anlar yaşanan gecede, sözler de verildi. İlçede ışıklandırmanın artacağını, güvenlik sorununun halledileceğini söylediler. Serpil'in oturduğu Leylak Sokak'ın başında bulunan ve geceleri gençlerin içki içip, tiner çekerek gelen geçene sataştığı Sevgi Parkı'nın ıslah edileceğini söyledi Belediye Başkanı. Ayseli Göksoy ekledi: ‘‘Hatta oraya bir de ilköğretim okulu yapılması...’’ Çünkü o mahallede bir ilköğretim okulu yok ve çevre sakinleri bir okul yapılıp Serpil Öğretmenin adının verilmesini istiyorlar. Hayırseverlere duyurulur!



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!