Güncelleme Tarihi:
Bir pazar akşamı yemeğinden sonra yapılacak en güzel şey, klasik bir müzik eşliğinde evdeki kütüphanede kitap okumaktır. Benim böyle bir alışkanlığım var. Artık her şey bitmiş, dinlenme sona ermiş, şimdi sıra günün keyfini çıkarmaya gelmiştir. Klasik müzik eşliğinde kitap okumak bir keyftir.
Bu gece kitap okumayacağım…
Dergi okuyacağım… Uçan Balon dergisini okuyacağım…
Adana geçtiğimiz hafta Hilton Oteli’nde Türkiye dışından da davetlilerin katıldığı ekonomik bir foruma ev sahipliği yaptı. Çukurova Üniversitemizde de bir dizi etkinlik vardı. Örneğin Teknokent konusunda epey yol aldık. Yani Adana’da Teknokent kuruldu…
İşadamlarımız Adana Sanayi Odası önderliğinde Almanya’ya gitme hazırlığı yapıyor. Mümin Sekman da Adana’daydı. Yaptığı konuşmalarda insanlara “Her şey seninle başlar…” dedi ve yollarını anlatıp gitti…
Bu akşam hiçbirisini düşünmek istemiyorum, Uçan Balon’larla ilgilenmek istiyorum. Yani Adana Sokak Çocukları Derneği ile… Kentimiz öylesine göç aldı ki haliyle tıpkı diğer büyük kentlerde olduğu gibi sokak çocuklarının sayısı da böylece arttı…
Bu çocuklar bir zamanlar tıpkı uçan balon gibi hiçbir yere bağlı olmadan her an patlamaya hazır dolanıp duruyorlardı ve bir kadın çıktı bu balonları tek tek toplayıp derneğe getirdi…
Prof. Dr. Fazilet Aksu’dan bahsetmek istiyorum…
Çocukluk yıllarından tutun gençlik yıllarına kadar hayatında hiçbir zaman sokak çocuğu olmayan ve iyi bir ailede mutlu bir şekilde yetişen Fazilet Hanım üniversitedeki başarılarıyla Profesörlük ünvanı aldığında bile bu çocuklardan habersizdi. Hiçbiri ile ilgilenmiyordu. Çünkü onların uçtuklarının farkında değildi…
Bir gün onlarla tanıştı, derneklerine gitti ve öyle etkilendi ki bilimi derneğe taşıdı. Adana Sokak Çocukları Derneği onun sayesinde Adana’daki tüm sinerjiyi bu dernekte topladı. Sanayi Odasından tutun, Ticaret Odasına kadar, belediyelere kadar herkes Prof. Dr. Fazilet Aksu’yu destekledi…
İşte bu güzide insanın dernek adına yayınladığı dergiyi okuyacağım ve bu gece acaba Uçan Balonlar için ben ne yaptım diye düşüneceğim. Eminim ki benim gibi sayısız Adanalı da aynı şeyi yapıyordur…
Can Yücel’in şu şiirini okuyacağım bu gece…
Hayatta ben en çok babamı sevdim
Karaçalılar gibi yerden bitme bir çocuk
Çırpı bacaklarıyla-ha düştü ha düşecek-
Nasıl koşardı ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim…
Bilmezdi ki oturduğumuz semti
Geldi mi gidici -hep, hep acele işi-
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi
Atlastan bakardım nereye gitti
Öyle öyle ezber ettim gurbeti…
Sevinçten uçardım hasta oldu mu
40’ı geçerse ateşi, çağ’rırlar İstanbul’a
Bir helalleşmek ister elbet, diğ’mi oğluyla
Tifoyken başardım bu aşk oy’nunu
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu…
En son teftişine çıkana değin
Koşturduk ardından o uçmaktaki devin
Daha başka tür aşklar, sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, canevim
Hayatta ben en çok babamı sevdim…
İşte bu akşam hem Uçan Balon’u okuyacağım, hem babasını en çok sevenleri ve bulamayanları düşüneceğim, hem de Fazilet Hocam’a içimden teşekkür edeceğim… Benim kentimde Sokak Çocukları Derneği’ndeki çocuklar meslek öğreniyor, şiir dinliyor, şarkılar söylüyor, yemek yiyor, tiyatroda oynuyor ve okula gidiyor, burs alıyor…
Çünkü onlar Prof. Dr. Fazilet Aksu’nun onlar için çalıştığını biliyor, çünkü onlar Adanalıların onlar için çok şey yapacaklarına inanıyor…
Ensemdeki ağrıya aldırmadan bu gece Çetin Remzi Yüreğir’in ve dergide yer alan tüm yazıların altını çizeceğim…
Ama hâlâ bilmenizi isterim ki Adana, muhteşem bir kent… Ağa kenti, sanat kenti, şiir kenti, sanayi kenti, tarım kenti, turizm kenti… Bir kere güneşli… İnsanları sevdi mi Allah’ına kadar seviyor… Ben dergime dönüyorum ve biliyorum ki siz de bu yazıyı okurken kalbiniz uçan balonlar için, çocuklar için çarpacak…