Güncelleme Tarihi:
BERKAN ŞAL: 16 yıl seyirci olarak bile tiyatroya gitmedim
* Berkan Bey, okulunuzu yarım bıraktığınızı biliyoruz, neden yarım kaldı eğitim?
- Evet, oyunculuk mezunu olamadım maalesef. Yaşam şartları diyelim... O dönem annem kanserdi, onunla ilgilenmem, gece de çalışmam gerekiyordu. Ama yaşamımda hiçbir şeyi yarım bırakmadım ben. Afla döndüm okula, son sınıfın derslerini ve tezimi verip bitireceğim.
* Okulu bıraktıktan sonra “oyunculuk bitti” mi dediniz? Çünkü “Behzat Ç”ye kadar tam 15 yıllık bir ara var?
- Buna kırgınlık diyebiliriz. Son sınıfa kadar gelmişim, onca şeyle boğuşurken okulun bana hiç destek olmaması kalp kırıklığı yarattı. Hocalarımın hepsi durumumu görüyordu, 05.30’da bardaki işimden çıkıp 08.00’de derse giriyordum. Bu şartlarda dördüncü sınıfa kadar geldim, sonunda bırakmak zorunda kaldım.
* Erdal Beşikçioğlu’yla karşılaşmasanız, bir daha oyunculuk yapmaz mıydınız?
- Yok, yapmazdım. Erdal, yaşıt olmama rağmen abi dediğim bir adam. Abilik bir misyondur, bunu tavrınla kazanırsın. O çok düzgün, yetenekli ve yetkin bir insan. Saygı duyduğum biri. Onunla aslında bir gece kulübü işletiyorduk. DJ’liğini, tonmaister’liğini yapıyordum.
* Sıska rolü teklif edildiğinde ilk ne düşünmüştünüz?
- Kesinlikle oynamamam gereken bir adam demiştim! Ama Erdal, sağolsun.
* Neden?
- O dönem yine çok çalışıyordum, 15-16 yıl tiyatroyla hiç ilgilenmedim. Yapmayı geçin, kapatıp sakladığım bir şeydi. Ciddi söylüyorum, Erdal’ın ve İlham (Yazar) Hoca’nın inadı olmasa oynamazdım. İhale bana kalmasın diye okumalara bir sürü arkadaşımı gönderdim.
* İzleyici olarak da mı tiyatroya gitmediniz onca yıl?
- Hayır, gitmedim. 16 yıl boyunca oyun izlemedim. Dedim ya, o benim kırgınlığımdı. Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi yok durumuydu.
* Oyundaki Sıska’ya dönersek, onun Bebe’ye beslediği platonik bir aşk mı var?
- Sence benim oynadığım Sıska’da, cinsel tercihi olabilecek bir tip var mı!
* Bana kalırsa Sıska’nın hiçbir şeyde tercih hakkı olmamış ki zaten, verilmemiş öyle bir imkan...
- Tutunduğu tek şey var, Soho’daki bu bar. Orada yaşıyor, tuvaletleri temizliyor, ilan dağıtıyor, itilip kakılıyor, Bebe’den şiddet görüyor. Sığındığı tek bir adam var Mikey; onun da karısı olmuş durumda. Bunların hangisi tercihi olabilir ki? Bulunduğun her yerde her zaman kendi isteğinle olmazsın. Gidecek bir yeri yok ama kalacak durumu da yok. Açmaz denilen durum bu, açmıyor işte.
* Bir de Sıska en ürkek görünüp en cesur kişi çıktı bence oyunda, hayatı pahasına Mikey’i savundu...
- Tutunduğu tek şeyi korumaya çalıştı çünkü, hiç sorgulamadı. Mikey onun için böyle bir şeyi yapmazdı.
FERHAT DORUK NALBANTOĞLU-ALİ YOĞURTÇUOĞLU: Şekerci ve Potts, tam anlamıyla köylü kurnazı
* Oyunda Sıska sizlerin canlandırdığı Şekerci ve Potts’tan daha istikrarlı çıkıyor, açıkçası bu beni biraz şaşırttı...
- Ali: Evet, Sıska daha istikrarlı. Benim oynadığım Şekerci zaten çok korkak bir adam. Kafası başka yerde, mutlu olmak için günde onlarca hap atan bir adam. O yüzden onun büyük tepkileri tamamen anı yaşamasından kaynaklanıyor.
- Doruk: Çok eğitimsizler, özellikle Şekerci ve Potts tam manasıyla köylü kurnazları.
* Potts, oyundaki karakterleri birbirine de düşürüyor, bir fitnelik var hani...
- Ali: Tüm fitnelik Potts’ta. Sıska, daha korkak görünüyor ama kafası Şekerci’den daha sağlam çalışıyor.
- Doruk: Daha gerçekçi düşünebiliyor. Potts da Parlak Johhny’nin popülerliğinden faydalanıp, hepsini ekarte edip en büyük payı almak istiyor. En rahat kandırabileceği adam da Şekerci.
* Potts ve Şekerci’nin geçmişlerini biz bilmiyoruz, siz metni ilk okuduğunuzda bu karakterlere nasıl bir geçmiş yakıştırdınız?
- Ali: Bence Şekerci’nin babasının nerede olduğu belli değil, belki de hapistedir. Annesiyle aynı evde yaşayan, çok duygusal bir adam bence.
- Doruk: Bence Potts, aile hayatı ve imkanları olan ama ergenlikteki o “ben sizin sunduğunuz imkanları istemiyorum” kafasını yaşayan bir adam. Planlar kurup, sonra o planların içinde kaybolan biri...
İNANÇ KONUKÇU: Bebe, tacize uğramış bir psikopat
* Bebe’nin Sıska’yı öldürmesi, bana acaba Bebe’nin de Mikey’le arasında bir ilişki mi vardı diye düşündürdü. Siz ne diyorsunuz bu konuda?
- Yok, aksine Bebe bu durumdan inanılmaz rahatsız. Mikey’yi ona acı çektirmek istediği için öldürüyor.
* Mikey’nin Bebe’ye dokunuşları böyle düşündürdü. Bir de sanki Mikey’nin dokunuşları Bebe’ye babasını hatırlatıyor, doğru mu?
- Evet, zaten babası tarafından tacize uğramış psikopat bir tip Bebe...
* Bebe sizce gerçekten şiddete meyilli mi?
- Şiddete meyilli değil aslında. Bebe, biraz şımarık bir tip, bir sokak çocuğu...
* Siz bu oyunu ilk kez oynadığınızda henüz üniversitedeymişsiniz, aradan geçen süre Bebe karakterini nasıl etkiledi?
- Evet, benim ilk profesyonel deneyimim “Mojo” olmuştu. O dönem fazlasıyla heyecanlı olduğum için pek çok şeyi kaçırdığımı gördüm. Sonrasında ben bu role yanlış bakmışım diyor insan. Üç yıl sonra aynı oyunu oynamak daha rahat oluyor. Gerçi bu üç yıldır da kamera karşısındayım, sahneyi biraz unutmuşum.
* Bebe karakteriyle metinde ilk karşılaştığınzda ne düşündünüz?
- Ben bunu yapamam dedim.
* Neden?
- Çünkü oyunun başrolü ve ben yeni mezun olacaktım. Altından kalkamam diye korktum. Çok aykırı, durduk yere abuk subuk hareketler yapabilen bu adamı nasıl bir gerçekçilikle sahneye yansıtırım diye korkmuştum.
* Bebe’nin kıyafetleri de çok iddialı. Sahnede o kostümler içinde kendinizi rahat hissediyor musunuz?
- Kostüm bakmaya gittiğimizde Erdal abi “Şahane bir şey buldum” dedi, gösterdi. “Ben bunu giymem” dedim. Ondan sonra üstüne yeleği falan giyince baktım ki başka bir şey oldu, tamamladı. Bilmiyorum dışarıdan nasıl görünüyor ama sert oldu, güzel oldu gibi...
ENGİN ÖZTÜRK: Rolün küçüğü büyüğü olmaz
* Okulunuzu bitirmek için Ankara’ya geldiniz, nasıl gidiyor buradaki hayatınız?
- Ben Ankara’ya İstanbul’dan daha alışığım. Burayı çok seviyorum, her şey süper gidiyor.
* Okul ne durumda?
- Bir annem soruyor, bir de sen soruyorsun işte.
* Okula ara verip geri dönünce bir yabancılaşma olmuyor mu?
- Oluyor, olmaz mı? Zaten yaş olarak biraz geç girmiştim, sınırdaydım hatta, 21 yaş sınırı vardı.
* Johnny karakterine gelelim...
- Oyunda karakterimin çok yoğunluğu yok sizin de gördüğünüz gibi. Elleri ayakları bağlı, pek bir diyaloğu yok.
* Size göre rolün küçüğü büyüğü var mı?
- Asla yok. Gerekliliği, gereksizliği var. Ben hâlâ öğrenciyim ve iş seçerken “beni nasıl eğitebilir”e bakıyorum. Bir de “Mojo” çok başka bir şey, benim ilk oyunum. Beni İstanbul’a atan ve neredeyse geri çağıran sebep...
* İstanbul’daki zamanınız nasıl geçti peki?
- Oradaki hengame insanı yoruyor.
* “Fatmagül’ün Suçu Ne?” ile tanındınız. Şöhret dışında ne kazandırdı size o dizi?
- Eğitim oldu. Kamera önünde ne yapmam gerektiğini şu an birazcık biliyorsam, bu tecrübenintemeli o sette atıldı. Sete geç kalmamayı orada öğrendim.
* Şimdi de “Behzat Ç” kadrosundasınız. Orada canlandırdığınız Emre için ne diyeceksiniz?
- İyi ama karmaşık gidiyor. Emre’nin seyirci için bir gizemi var. Hatta ben bile nereye gideceğini bilmiyorum. Emre, bana “cinayet büronun içinde neredeyim ve neyim”i srogulatıyor.
* Johnny’nin size sorgulattıkları neler peki?
- Aslında paranın ve hırsın insanları nerelere getirdiğini düşündürmeli bu karakter, ama bana onları düşündürmüyor. Johnny bir seçim yapmış, daha fazlasını istemiş ama içinde patlamış. Sonuç olarak başladığı yere dönme durumunu yaşıyor.
ERDAL BEŞİKÇİOĞLU: GECE HAYATININ SERMAYESİ İNSAN
Bu oyunda, gece hayatı ve medya dünyasında sermayenin insan olduğu anlatılıyor. Bir insanın üzerinden çok ciddi paraların kazanıldığı, hatta bunun ölüme kadar götürebileceği düşüncesinden yola çıkılarak yazılmış bana kalırsa... Bunun bir örneği de İbrahim Tatlıses’tir aslında. Bu oyunu İstanbul’a da götürme niyetimiz de var, bakalım ne zaman olacak.