Güncelleme Tarihi:
Meme kanseri, kalp hastalıklarından sonra ikinci ölüm nedeni. Sağlık Bakanlığı, Hacettepe Üniversitesi ve Bristol-Myers Squibb ilaç şirketinin düzenlediği ‘‘Meme Kanserinden Korunma Kampanyası’’ cumartesi günü başlıyor. Perran Kutman, Leyla Alaton ve Hülya
Koçyiğit, televizyon ve sinemada gösterilecek uyarı filminde gönüllü olarak rol aldılar.
Meme kanseri Türkiye'de de Batı ülkelerinde olduğu gibi gittikçe yaygınlaşan bir kanser türü. Bundan 20 yıl önce Türkiye'de en sık rastlanan ölüm nedenleri sayıldığında dördüncü sırada yer alıyordu. Halbuki bugün, kalp hastalıklarından sonra ikinci sıraya yükselmiş durumda...
Batı toplumlarında tüm yaşamları boyunca 8-10 kadından birinde meme kanseri oluşuyor. Son 10-15 yıldır meme kanseri sürekli artıyor.
Türkiye'de de kadınlarda en sık görülen kanser türü meme kanseri: Tüm kanserlerin yüzde 15-20'sini oluşturuyor. Türkiye'de yılda yaklaşık 2 bin kadın meme kanserinden ölüyor ve yılda 8 bin kadına yeni meme kanseri tanısı konuluyor. Önceki yıllarda meme kanseri tanısı konmuş kadınlarla birlikte yaklaşık 25-35 bin meme kanserli hastaya tanı, tedavi ve takip hizmetleri verilmesi gerekiyor.
Yalnız 1994 yılında özel ve askeri hastaneler hariç, tüm hastanelerde yatan hastaların 6 bin 850'sinin meme kanserli olduğunu belirtirsek, bu hastalığın önemi daha da iyi anlaşılıyor.
İşte bu tehlikeye karşı, Sağlık Bakanlığı, Hacettepe Üniversitesi ve Bristol-Myers Squibb ilaç şirketiyle birlikte dev bir kampanya düzenliyor. Meme Kanserinden Korunma Kampanyası, 18 Nisan'da başlıyor.
Kampanya için televizyon ve sinemalarda gösterilmek üzere 30 saniyelik bir film çekildi. Bu filmde Perran Kutman, Leyla Alaton ve Hülya Koçyiğit gönüllü olarak rol aldılar.
Kampanyanın sloganı: ‘‘Kuşkuyla yaşanmaz!’’ Kanser ve kanserle mücadele, bir kadın figürünün göğüs hizasında yer alan bir çift papatyayla sembolleştirildi.
Kampanya çerçevesinde, sağlık kuruluşlarına, eczaneler, hekimlere ve bazı alışveriş merkezlerine ‘‘Kendi Kendine Meme Muayenesi‘‘, ‘‘Mamografi Nedir?’’ ve ‘‘Kanser Nedir’’ başlıklı broşürler dağıtıldı, ayrıca İnternet'te bir site (www.kanser.org) açıldı.
Bir de meme kanseri konulu bir bilimsel proje yarışması düzenlenecek.
HİPOKRAT'IN KORKUSU
Meme kanseri, çok eski zamanlardan beri biliniyordu. Bu konudaki ilk kayıt, M. Ö. 3000 yıllarına ait bir Mısır papirüsünde yer alıyordu. Mısırlı hekim İmhotep, o zamanlar hastalığı şöyle tarif etmişti: ‘‘Memedeki ur, geniş, sert, büyüyen bir şişlik anlamına gelir; ona dokununca bezden bir topa dokunmuş gibi olursunuz...’’
Eski Yunan ve Roma hekimleri de meme kanserinden dehşet içinde, genellikle tedavisi imkansız bir yara gibi söz ediyorlardı. Tarihin en ünlü hekimi, Yunan Hipokrates hastalığı şöyle anlatıyordu: ‘‘Abdera'daki bir kadının memesinde tümör vardı ve meme ucundan kanlı bir sıvı geliyordu. Akıntı durduğunda kadın da ölmüştü...’’
Orta Çağ'da Hıristiyan dünyası meme kanserine bir azize bile yarattı: Azize Agatha'ya dini inançları nedeniyle yapılan zulüm, memelerinin kesilmesine dek varmıştı. Dolayısıyla bu azize, memesi rahatsız kadınların koruyucu meleği olarak kabul gördü.
Hekimler tümörlü memeyi dağlayarak iyileştirmeye çalışıyorlardı. 20. yüzyıl ise meme kanserinin hem yaygınlaştığı, hem de tanı ve tedavisinde dev adımların atıldığı bir yüzyıl oldu.
Şimdi artık meme kanseri karşısında Hipokrates'in duyduğu dehşete kapılmıyoruz. Çünkü korunma yöntemleri çok gelişti. Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Hastanesi Başkanı Prof. Dr. Dinçer Fırat'ın verdiği bilgiye göre, erken tanı meme kanserinde kritik bir öneme sahip. Çünkü tedavinin başarısı, tümörün büyüklüğüne, komşu organ ve dokulara yayılıp yayılmamış olmasına bağlı. Örneğin, meme içindeki 1-2 cm çapında bir tümörün tedavisinde iyileşme oranı yüzde 90'lara kadar varıyor. Ama tümör çok daha büyümüşse, koltuk altına yayılmışsa, iyileşme şansı yarı yarıya azalıyor.
Üstelik tümör eğer küçükse, eskisi gibi memenin tümünün alınması da gerekmiyor: Küçük tümörler memenin tamamı alınmaksızın da iyileştirilebiliyor.
Meme kanserinde erken tanı konulabilmesi için sürekli tarama yapılması gerekiyor. Bu taramanın da üç ana unsuru var:
1. Kendi kendine meme muayenesi.
2. Muayenenin hekim tarafından yapılması.
3. Mamografi ve diğer görüntüleme yöntemleri.
Hekimler, 20 yaşın üzerindeki kadınların ayda bir kendi kendilerine memelerini muayene etmeleri ve özellikle adet dönemi geçtikten sonra devam eden anormal şişlik, meme başı akıntıları, cilt çekilmeleri gibi durumlarda hemen hekime başvurmaları gerektiğini belirtiyor.
Kadınların ayrıca 20-40 yaş arasında 3 yılda bir, 40 yaşından sonra yılda bir uzman hekimler tarafından muayene edilmesi gerekiyor.
Mamografi, memelerin düşük enerjili röntgen cihazlarıyla filmlerinin alınması işlemi. Kadınların 40-50 yaşları arasında bu işlemi iki yılda bir, 50 yaşın üzerindeyse her yıl yaptırmaları gerekiyor. Şunu ekleyelim: Bu taramalar yapılırsa, meme kanserinden ölüm oranı üçte bir oranında azalıyor.
KİMLER RİSKLİ?
Meme kanseri ihtimali hangi kadınlarda daha fazla? Gerçi bu özelliklerin bir kadında bulunması, onun mutlaka meme kanseri olacağını göstermiyor, ama bu risk faktörlerini bilmekte yarar var:
Birincisi yaş: Yaşlandıkça meme kanseri riski artıyor. Örneğin 60 yaşından büyüklerde, bu risk 40-60 yaş grubuna göre iki katına çıkıyor.
İkincisi akrabalık ilişkileri: Anne tarafından yakın akrabalarda meme kanserinin bulunuşu, bu riski artırıyor.
Üçüncüsü: Bir memesinde kanser gelişen ve tedavi edilen bir kadının öbür memesinde de kanser oluşma riski oldukça yüksek.
Bu üç önemli faktör dışında bazı başka etkenler de var. Erken yaşta (örneğin 12 yaş) adet görmek, hiç hamile kalmamak, otuz yaşın üzerindeyken doğum yapmak, çocuğunu emzirmemiş olmak, geç yaşlarda (55 yaşın üstü) menopoza girmek, şişmanlık gibi. Doğum kontrol haplarının veya menopoz döneminde kullanılan hormonların (östrojen) meme kanseri riskini artırdığı öne sürülmüşse de, bu bilimsel açıdan kanıtlanmış değil.
KENDİ KENDİNE MUAYENE
Bir aynanın karşısında kollar serbest durumdayken memelerin büyüklüğüne (birinin daha büyük olması alışılmadık bir durum değil), şekline, meme başlarının şekil ve simetrisine bakın. Meme derisi üzerinde kırışıklık, çukurlaşma, kabuklanma gibi değişikliklerin olup olmadığını kontrol edin.
Sonra iki elinizi başınızın üstüne koyun ve kollarınızı açarak memenin sınırlarına, şekline, meme cildi üzerinde şişme, çukurlaşma, renk değişikliği ya da olağandışı başka değişikliklerin olup olmadığına bakın.
Ellerinizi belinize koyarak, dirseklerinizi ve omuzlarınızı öne doğru eğin, göğüs kaslarınızı kasın ve yine meme sınırlarınını ve şeklinin düzgün olup olmadığını kontrol edin. Meme ucundan akıntı olup olmadığına da bakmanız gerekir. Her iki meme başını nazikçe sıkarak meme başından akıntı olup olmadığını kontrol edin. Her muayenede akıntı görüyorsanız doktorunuza danışın.
Elle muayene işlemine geçin. Orta üç parmağınızın iç yüzlerini kullanın. Parmakları birbirine yapışık tutun. Muayene edilen meme tarafındaki elinizi başınızın üstüne koyun ve şekilde gösterilen doğrultulardan birisini uygulayarak meme dokusu içinde olağandışı bir kitle ya da sertlik olup olmadığına bakın. Olağandışı kitle, daha önceki muayenelerde hissetmediğiniz ve bir önceki muayeneye göre memenizde anormal hissettiğiniz kitledir. Aynı işlemi diğer taraftaki memeye de uygulayın. Elle meme muayenesi duş alırken de yapılabilir. Parmaklarınızı sabunlu cilt üzerinde daha kolay hareket ettirebilirseniz.
Bir sonraki aşamada aynı muayeneyi sırt üstü uzanarak gerçekleştirin.