Üç sene üzerinde çalıştığım İnsanlık Abidesi’ni yıktırtmam

Güncelleme Tarihi:

Üç sene üzerinde çalıştığım İnsanlık Abidesi’ni yıktırtmam
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 25, 2010 00:00

Mehmet Aksoy, dünyada da tanınan bir heykeltraş. Hatta Almanya’daki heykellerinin sayısı Türkiye’dekilerden fazla. Aksoy, konu heykel ve düşünceleri olunca ödün vermeyen bir sanatçı. O nedenle de “Tükürürüm böyle sanatın içine” diyerek Periler Ülkesinde adlı heykelini kaldırtmaya çalışan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile yıllardır süren kavgasında yılmıyor. Aksoy, Kars’ta Türkiye’nin en büyük anıtı olan İnsanlık Abidesi’ni yapma mücadelesini de sürdürüyor

Türkiye heykel cahili bir ülke. Ama son zamanlarda ilgi var. Bu da inanan sanatçıların heykel havarisi gibi çalışmasından oluyor. İnadına heykel yapıyoruz biz. Kars’ta yapacağımız 30 metrelik ‘İnsanlık Abidesi’, Türkiye’nin en büyük heykeli olacaktı. Üç sene çalıştım orada. Belediye Başkanı heykele düşkün bir insandı, o gitti. Gelen de Ak Partiliydi. Ama adam var, adam var hikayesi... Sonra MHP’liler, “Bu Ermeni işidir” dediler. Biz Ermenilere el uzatıyormuşuz. Orada insanlığa uzanan bir el var. Ortadan ikiye bölünmüş bir insanın, tekrar bir insan olmak isteği, en altta da vicdan ve gözden akan gözyaşı var. Gözyaşı savaşların acısını sembolize ediyor. Sarıkamış Savaşı anımsatılıyor. Ben nasıl Ak Parti’nin adamı olabilirim? Partiler üstüdür sanat, sanatın partisi olmaz. Şimdi Ergenekon’la ilgili bir heykel yapmak istiyorum. Ergenekon mitosuna kriminal bir olay gibi bakılması canımı sıkıyor. Ona kara leke sürülmüş gibi geliyor bana. Erzurum Koruma Kurulu, ‘İnsanlık Abidesi’ni durdurdu. Sonra da yıkım kararı da aldı. Kıramazlar, taşıyamazlar. 200-300 ton demir var orada. Bakan Ertuğrul Günay’la konuştum. O, daha mülayim bakıyor. Ankara’da Anıtlar Yüksek Kurulu toplanacak. Bu aralar karar alacaklar. Heykelin politika üstü olduğunun bilincinde olduğunu düşünüyorum.

NAZIM HEYKELİNİ TUTUKLAYACAKLARDI

75’te Berlin’de Nazım Hikmet Haftaları diye bir proje verdik. Nazım heykeli öyle başladı. 78’de Türkiye’ye dönerken heykeller konteynırla benden sonra geldi. Geldik, gümrükte heykelin başında takım elbiseli adamlar duruyor. “Heykeller sizin mi?” dediler “Evet, benim” diye yanıtladım. “Lenin heykeli bu” dediler. Ben “Bu şapkalı köylü başı, bunlar heykel” diyorum. Biri Nazım Hikmet heykeli. “Sen gel Birinci Şube’ye gidelim bir çay içelim” dediler. Birinci Şube’de epey bir durduk, sonra dediler ki, “Siz gidebilirsiniz?” Heykelleri, kitapları tutuklamak istediler. Bir anda kahraman oluverdim. “Bu heykelleri alıkoyamazsınız, tutuklayamazsınız!”, “Sen ne konuşuyorsun?” Gittim kulağına, “Tarihe geçmek üzeresiniz. İlk defa heykel tutuklayan bir komiser olacaksınız. Komik duruma düşersiniz” dedim. Böyle kaldı, düşündü. Sonra kitaplara el koydu, heykelleri bıraktı. Nazım’ın heykelini kurtarmış olduk. Ama hikaye bitmedi. İşte 12 Eylül’ün ilk günü jandarmalar geldi tutuklamak istedi. Motosiklet kazasında ayağımın kırılmış olması tutuklanmamı engelledi. Görsel Sanatlar Derneği ve Barış Derneği’nde çalışıyordum. Ben de yurtdışına çıktım. Nazım heykeli de tanındı ya. Heykele alçı kaplattım, başka bir adama benzettim. Öyle gönderdik Almanya’ya. Orada alçıları temizlerken burnu kırıldı. Burnu yapıştırdım, yaşadıklarının izi kalsın istedim. 89’da dönerken o heykeli yeniden Türkiye’ye getirdim. Bir tır heykelle gitmiştim, iki tırla geri döndüm. 35 senedir bu heykelleri sırtımda taşıyorum. Dokuz sene tutuklama emri vardı kapılarda, o yüzden dönememiştim.

NAZIM HİKMET
İstanbul’a Nazım mendireği istiyorum

Nazım Hikmet’in üç heykelini yaptım. Nazım ile bir arkadaşlığımız yok ama sanatından, şiirlerinden, dünyaya bakışından çok şey öğrendim. O dünya görüşüyle sanatı bire bir örtüşen bir şair. Nazım’ın şiirlerini okuyun, hayatı çıkıyor zaten. Antalya’ya ‘Nazım Hikmet hapiste’ heykeli yaptım. Küba’ya götürdüğüm de aynısı. İstiyorum ki, Şairler Parkı’nda Pablo Neruda, Nicholas Guillen ve Nazım Hikmet üçlüsü yan yana olsun. Onun için sponsor bulma peşindeyiz. Nazım, böyle çok delikanlı, çok hevesli bir şair iken hapse giriyor ve 13 sene kalıyor. Sonra çıkıyor, 12 sene daha yaşıyor, hayata bakın. Ama Nazım, hapishane duvarlarının arkasındayken de dışarıyla birlikte yaşıyor. İspanya iç savaşını yaşıyor, II. Dünya Savaşı’nda askerlerin yanında duruyor, Kuvayı Milliye Destanı’nı yazıyor. Fikirler hapsedilemiyor. O heykelde de Nazım hapiste ama şiirleriyle duvarı yarıp geçmiş; ana fikir oydu. Bir de 20 metrelik bir mendirek projem var. İstanbul’da, Nazım’a yakışır bir yere yapmak istiyorum. Kadıköy Belediyesi ile konuştum, sonra sümenaltı ettiler.

ERTUĞRUL GÜNAY
Hektor fikrime sıcak bakar


Bakan Ertuğrul Günay, Çanakkale’de Hektor’un heykelini yaptırmak istiyor. Rio’daki İsa Heykeli’ni görmeden önce de söylemiş. Böyle bir heykel yapılır mı? Yapılır. Bir bağlantı kurmak gerekir. Hektor, Truva’lı bir prens, Anadolu’nun Aka’lara karşı verdiği savaşın en büyük kahramanlarından biri. Kurtuluş Savaşı gibi bir savaştır bu. Atatürk’ün, Çanakkale Savaşı sonrasında “Hektor’un intikamını aldık” sözü vardır. Hektor’u, Anadolu’nun Kurtuluş Savaşı kahramanı olarak, Atatürk ve Kurtuluş Savaşı bağlamında bir heykel yaparım. Elinde kalkan ya da mızrak tutan bir Hektor yapmam. Sanırım bakan da bu fikre sıcak bakar. Bana teklif etmedi zaten. Böyle bir fikri olduğunu söyledi. Yeri ve boyunun seçimini sanatçıya bırakmaları gerekir. Boyunun kaç metre olacağını yeri belirler. Guinness Rekorlar Kitabı’na girecek mantığıyla yaklaşılmamalı.

HEYKEL
Yontmak çişime bile unutturur bana

Aydın Engin ile nehir söyleşi sırasında “Ben heykel oburuyum” dedim. O da kitaba başlık yaptı. Geceli gündüzlü heykel düşünürüm. Ben kendimi heykel yapmaya yetiştiremiyorum. Çalışmadığım zaman bile heykel geliyor aklıma. Hemen çiziyorum, bazen adını yazıyorum. Yoksa unutuluyor. Oburluk böyle bir şey. Hayatıma başka bir şey de sokmuyorum. Heykel, hayatımın tam ortasında duruyor. Heykel yaparsan rüyasını göreceksin. Yoğunluk olacak başka türlü olmaz. Çalışırken beni çişe gönderirler, “Hadi git bir çişini yap” derler. Heykel yontarken farkına bile varmıyorsun, onu unutuyor, yok sayıyorsun.

SEVİŞME
Erotik heykelde pornografiye düşmüyorum


Pornografiden nefret ediyorum. İnsanlarda erotik hazzı, cinsel çekimi, o büyülü durumu basitleştiriyor, ete dönüştürüyor. İnsanı süslemek, yüceltmek olduğu zaman sanat olmaya başlıyor. Ben de o erotik heykellerimde sevişmeyi ve vücutsallığı yüceltiyorum. O tapınası bir durumdur. Bu duyguyu üstte tutmaya çalıştım ve başarılı olduğumu düşünüyorum. Herkes o duyguyu aldı. Evlerine benim sevişen tipleri alıyorlar, bu güzel. Pornografiye düşmeden erotik heykel yapmak ve o sevişmeyi, sevmeyi yüceltmek zor iş. Ben, o işe talip oldum ve o pornografik çizgiye düşmedim hiçbir zaman.

SANATIM
En sevdiğim Selçuk’taki Kurtuluş yolu anıtım


Londra’da sanatın her türlü inkanı vardı. 1971’de Almanya’ya geçtim, orası heykeli anlamamı ve dünya heykel bağlantısı yapmamı sağladı. Almanya’da birçok şehirde heykelim var. Daha yoğunlukla Berlin’de tabii. 18 heykel var, dördü meydanlarda olan büyük heykel. Burada da son zamanlarda oldu tabii. Kibele Çeşmesi ve Ayı-Boğa var. Baba-Oğul Heykeli yine Ankara’da Altınpark’ta duruyor. O (Melih Gökçek) oğlunu severmiş de ondan karışmadı o heykele. Periler Ülkesinde heykelini de yerine geri taktırdık. Biraz yıpranmış vaziyette yerinde duruyor. En sevdiğim heykel, Selçuk’taki Kurtuluş Yolu Anıtı. Asıl itici güç odur, bir şeyi heykele dönüştürmek, bir laf söylemek. Ötekisi boş, meşhur olursun-olamazsın, anlaşılırsın-anlaşılamazsın bunlar biraz şans işi. Ekşi Sözlük’te dünyada tanınan üç Türk heykeltıraştan biri olduğum yazıyor. Güzel şeyler yazıyorlar. Ben popülerlik ve sansasyon üstünde çalışmıyorum. Tabii New York’ta bir sergi açmak isterim. Bunun için bir çabam var mı? Yok.

MERMER
Biz tesadüf avcısıyız


Mermeri niye seçtim? Mermer, ışığı çok hoş yansıtır. İki santimden ışığı geçirir. Antik heykellerdeki kulaklara ışık düşünce hafif kızarır, kan dolaşıyor gibi gelir size. İçinde heykel saklıdır, dış kalıbı kırıyorsun içinden heykeli çıkarıyorsun. Yontarken mesela 10 santim sonra yeni bir heykel görebilirsiniz. Yontarken tesadüfler çoğalır. Yoğunlaşırsanız o tesadüfleri kaçırmazsınız. Biz tesadüf avcısı gibiyiz. Mermer kendini bir anda vermeyi sevmez, devamlı sürprizler sunar. Verdiği zaman da kendini tam verir, o da ışıklı bir şey olur. “Taş eğilmez, kırılır” lafı benim için de geçerlidir. Ben de kırılganımdır, bükülmem. Birtakım taşlardan vazgeçemem. Büyülü bir taş var mesela. Ne dokunabiliyorum, ne bırakabiliyorum. Antakya’dan almıştım. Kıyamıyorum o taşa, her yere taşırım onu. Böyle sarı oniks, çok güzel bir taş. Hâlâ duruyor. Onunla ilgili bir fikir gelmiyor, bir şey yapamıyorum.

ATÖLYEM
Bokböceği çürümüşlükten yeni dünya yaratır


Mısırlılar, bizde bok böceği denen scarabı kutsal kabul eder. Scarab, hayvan pisliklerinden küçük toplar yapar. Onu meyilli bir yerden ilerideki bir çukur yuvarlar. Yumurtalarını da o çukura bırakır gider. Yavrular o toplardan beslenerek dünyaya gelir. Yani çürümüşlükten yeni dünya yaratan bir hayvan o. Onun için scarab gibi bir atölye yaptım kendime. Sembol olarak bunu yükseğe taşıyorum. Levent Yüksel, Keremcem gibi pop sanatçıları gelip burada klip çektiler. 35 ton kaldıran vincin üzerine “Taş taşırım, laf taşımam” yazısı da bir espri. Bunu okuyup da hoşuna gitmeyen bir kişiye rastlamadım.

BELGESEL
Tarık Akan ile dost olduk


Tarık Akan’ın ‘Zamana Tanıklık Eden Işık Avcısı’ belgeseli çok güzel oldu. Nazım Hikmet Vakfı’nda var sanıyorum. Tarık Akan beni keşfetti. Öyle bir sergide görmüş. Sonra benimle konuşunca çok daha ilgilendi, kitabı okudu. Arkasından insan olarak da beni sevdi. Çekim süresinde arkadaş da olduk.

SOSYALİZM
Ters takla atanlar üzülsün


Doğduğum yer olan Kesap, Suriye sınırlarında kaldı. Dayılarım, teyzelerim ve çocukları orada. Bayramlarda gidip geliyoruz, bazen telefon ediyoruz, kağıt oynamaya geliyorlar. Bunu kim engelleyebilir? Sınırların kendisi kötüdür. Biz sosyalizm derken, sınırlar da kalksın istiyoruz ya. Buna inanıyorum. Sosyalizm bitti dense de hatalardan dersler çıkarılıp yeni sentezler yapılır; bu süreç bitmez. Emek sömürüsü, kapital, eşitsizlik, haksızlık olduğu sürece kavga olacaktır. Hiçbir zaman ümitsiz olmadım. Ters takla atanlar üzülsün.

DEVRİMCİLİK
Hayatımı sanatımdan okuyabilirsiniz


Her görüşün, her şeyin heykeli yapılabilir. Bir sloganın bile heykeli yapılabilir ama heykelin kendisi slogan olmaz. Heykelin kendisinin bir lafı, sözü vardır, bir görüşü yansıtır. Dünyaya bakışınla sanatının bire bir uyması lazım. Hayatımı sanatımdan okuyabilirsiniz. 1970’lerin Türkiyesi değil şu anda Türkiye. Dünya da o dünya değil. Tabii ki biz de değişiyoruz. 12 Eylül’den önce yaptığım bir heykelde Türkiye’yi hamile bir kadına benzetmiştim. Doğumu yakın bir kadına. Sosyal olaylar öyle 10 senede, beş senede gerçekleşmiyor. Biz böyle aceleciyiz, insanoğlunun değişiklikleri kendi ömrü içinde görmek istemesi normal.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!