Üç kafadar mühendis yolları aça aça yürüdü Tekfen

Güncelleme Tarihi:

Üç kafadar mühendis yolları aça aça yürüdü Tekfen
Oluşturulma Tarihi: Aralık 17, 2006 00:00

Hayatımıza "Güneş batar Tekfen doğar" sloganıyla girmişti. Bu lambaların ışığında ilk kitapları okuduk, ilk mektuplarımızı yazdık, merdiven sahanlıklarımızı aydınlattı bu ampuller, loş sokaklarımızın ışığıydı, çay bahçelerinde rengarenk sallanırdı. Biz çocukken Tekfen’in sadece bir ampul markası olduğunu düşünürdük. Sonra büyüdük. Öyle olmadığını gördük.

Yüzde 100 yerli ilk ampulü onlar üretmişti ama öncesinde, sonrasında dünyanın dört bir yanında yollar, metrolar, stadyumlar, viyadükler, köprüler, tüneller, boru hatları, binalar, iş merkezleri inşa etmişti. Yarım asır önce, Ankara’da küçük bir ofiste başlayan bu olağanüstü başarı hikáyesi, 50 yıldır yükselerek devam ediyor.

Her şey 1956’da, genç ve başarılı üç mühendisin güçlerini birleştirmeye karar vermesiyle başladı. Feyyaz Berker, Necati Akçağlılar ve Ali Nihat Gökyiğit, en iyi bildikleri işi, en mükemmel şekilde yapmak amacıyla bir mühendislik, kontrol ve danışmanlık şirketi kurmaya karar verdi. Yenişehir semtindeki Uçar Sokak, Devres Apartmanı’nda küçük bir ofis tutup işe koyuldular. Bayındırlık Bakanlığı’nda çalışan üç mühendisin yolları ilk defa bu şirkette kesişmiyordu aslında. Tekfen’in hikayesine geçmeden önce, küçük bir ofisten bu dünya şirketini yaratan üç cengaverin serüvenlerine bakmak gerekiyor. Önce Feyyaz Berker’den başlayalım.

ABD’DE OKURKEN FABRİKA İŞÇİLİĞİ

Feyyaz Berker, 7 Ekim 1925’te Mersin’de doğdu. Babası Muhtar Berker, Mersin’de göz doktoruydu. 1939’da İçel milletvekili seçildi, aile Ankara’ya taşındı. Tarsus Amerikan Koleji’nin ikinci sınıfındaki Berker de İstanbul’daki Robert Kolej’e gönderildi. 1946’da inşaat mühendisliği diplomasını aldı, yüksek lisans için Amerika’ya gitti. Michigan Üniversitesi’ne kaydını yaptırdı. Harçlığı için hafta sonunda ve yaz aylarında çalışıyordu: "Hayatımın en ilginç tecrübesi bir fabrikada işçi olarak çalışmamdı. İşçinin nasıl, hangi psikolojik koşullarda çalıştığını gördüm. Verimli, süratli çalışmayı, kendime yetmeyi, para kazanmayı öğrendim." Eğitimini tamamlayıp bir Amerikan şirketinde bir yıl mühendislik yapan Berker 1949’da Türkiye’ye döndü. Bayındırlık Bakanlığı’nda işe başladı, Esenboğa Havaalanı inşaatında şantiye şefliğini üstlendi.

BABASI ONU ARTVİN’DEN ROBERT KOLEJ’E GÖNDERDİ

Nihat Gökyiğit, 1925’te Artvin’de doğdu. Babası Ahmet Hamdi Bey şehirde manifaturacıydı. Gökyiğit, Artvin’deki çocukluk yıllarını "geniş arsalı, yeşillikler içindeki evlerin bahçelerinde çiçekler arasında kelebeklerin uçtuğu, geceleri çocukların ateş böceklerini kovaladığı bir masal kenti" olarak anımsıyor. "Babam, yabancı dil öğrenebilmem için beni 15 yaşında İstanbul’a, Robert Kolej’e göndermeye karar verdi. Dil bilgisi, geniş görüş kazanman lazım, diyordu. İlkokulu bitirme şansı bulamamış, bir kasabalının vizyonuna ve okuma hasretini oğlunda gerçekleştirme gayretine dikkatinizi çekmek isterim." Hopa’dan gemiye bindirilen Gökyiğit, 15 gün sonra vardı İstanbul limanına. Okulun inşaat mühendisliği bölümünü bitirip bir kez daha vapura bindi, bu kez Amerika’ya gitti. Yüksek lisansını, sınıf arkadaşı Berker’le, Michigan Üniversitesi’nde yaptı. Ailesinden ayda 140 dolar geliyordu, geri kalan tüm masrafını çalışarak
/images/100/0x0/55ea3482f018fbb8f871432e
karşıladı. İlk işi mezar kazıcılığıydı, sonra dondurma, vagon fabrikasında çalıştı. Diplomasını aldıktan sonra bir Amerikan şirketinde bir yıl çalışıp Türkiye’ye döndü. İncirlik Üssü’nü yapan Amerikan firmasında çalışmaya başladı. 1953’te Bayındırlık Bakanlığı’na girdi, Konya Havaalanı inşaatında görev yaptı.

HARÇLIĞINI ŞİŞE TOPLAYARAK ÇIKARDI

Necati Akçağlılar, 1924’te İzmir’de doğdu. Babası Süleyman Bey, şehrin tanınmış peynircilerindendi. Liseden sonra İstanbul Hukuk Fakültesi’ne girdi, ancak bu alanı sevmedi. "Babam onunla çalışmamı istiyordu. Yurtdışında tahsil yapmak istediğimi söyledim. Ne yaparsan yap, bu fırsatı bir kez veririm, dedi." Genç adam, Amerika’ya gideceği gemiyi üç ay bekledi. New York limanına vardığında astronomi dahil birçok alternatifi düşünüyordu. 1945’te Illinois Üniversitesi’nde inşaat mühendisliği öğrenimine başladı. Yurtta kalıyor, ailesinin yolladığı para gecikince Coca Cola şişesi ya da benzeri para edecek şeyleri toplayıp satıyor, ihtiyaçlarını karşılıyordu. Üniversitenin araştırma merkezinde asistanlık yaparak yüksek lisansını 1950’de tamamladı. Florida’da karayolları müdürlüğünde 1,5 yıl çalıştı. Türkiye’ye döndü, Bayındırlık Bakanlığı’na girdi, Berker’le tanıştı.

İKİ ODADA KURULDU DÜNYA MARKASI OLDU

Berker ve Gökyiğit, 1956’da Bayındırlık Bakanlığı’ndaki görevlerinden ayrılıp "Feyyaz-Nihat (FN) Müşavir Mühendislik" şirketini kurdu. Berker, ilk adımlarını şöyle anlatıyor: "Amerika’yı gördükten sonra memurluk insanın kafa yapısına uymuyor. Madem bu işleri bakanlıkta yapıyoruz, neden şirket kurup aynı işi dışarıda yapan müteahhitlerden biri olmayalım, diye düşündük. Türkiye’de beton dökme, asfalt döşeme gibi işleri denetleyen laboratuvarlar yoktu. Sadece bakanlıkta vardı. Orada öğrenip, kendi işimizi kurduk."

FN, müteahhitlere danışmanlık, mühendislik ve kontrol hizmeti veriyor, zemin etüdü yapıyordu. Sermayeleri kısıtlıydı. Ofis bahçesindeki kömürlükte ilk toprak-asfalt laboratuvarını kurdular. İlk işleri, Gökyiğit’in Eskişehir Havaalanı inşaatında toprak analiz yöntemi geliştirerek dikkatini çektiği Metcalfe-Hamilton & Grove’un yöneticisinden geldi: "Tony Angel aradı, Sinop Havaalanı’nın yapılacağını söyledi. Hangi işleri üstlenebileceğimi söyledi, ne kadar para istediğimi sordu. Hesap yaptım, firmanın ne kadar ödeyebileceğine baktım, 39 bin lira teklif ettim. Kabul etti, hiç kimseden teklif almadan beni arayıp bulmuştu."

VATAN CADDESİ KADERLERİNİ DEĞİŞTİRDİ

İkinci müşterileri ise, Bayındırlık Bakanlığı’nda çalışırken tanıştığı 1950’lerin ünlü müteahhidi Kadri Veziroğlu’ydu. Veziroğlu, Başbakan Menderes’in İstanbul’daki imar hamlesinden büyük işler alınca yine kapılarını çaldı. Gökyiğit o günü unutmamış: "Veziroğlu, köprüler, havaalanları yapmış çok iyi bir müteahhitti. Hatta masasının üstünde yapmayı hayal ettiği Boğaz Köprüsü maketi dururdu. İstanbul’daki 250 kilometrelik yol ağının Vatan Caddesi, sahil yolu dahil 140 kilometresini almıştı. Bütün makinelerin araba vapuru ile Avrupa Yakası’na taşınacağını anlattı. Şöyle dedi: Belediye beni kontrol etmesini bilmez, mahcup olmak istemem, kontrolümü yapmanı istiyorum. İstihkak üzerinden ücret vereceğim. Laboratuvarını kur, işe başla! İş ayağımıza gelmişti. Bir gün Paris’e gittiğini duyduk. Kan kanseriydi, 15 günde gitti. Ölümü üzerine iş makineleri Vatan Caddesi’nde merasim yapar gibi dizilmişti."

1959’da yolları tamamlayıp, Malatya Havaalanı’ndaki asfalt işlerine başladılar. Berker ve Gökyiğit aslında inşaat şirketi kurmak istemiş, sermaye ve makine parkı olmadığı için diğer işlerle başlamıştı. Türkiye büyük bir pazardı, NATO ihaleleri bile çok cazipti. 1957’de FN’nin yanısıra Tekfen İnşaat Limited Şirketi’ni kurdular. Nihat Gökyiğit, aceleden şirketin ismini bile düşünemediklerini anlatıyor: "Yavaş işimiz hiç yoktu. Şirketin kuruluşunu da çok acele yaptık; isim düşünecek zaman yoktu. Teknolojiden ’Tek’, fenden de "fen" olmak üzere, Tekfen dedik."

Necati Akçağlılar firmaya 1959’da katıldı. Enerjilerini birleştirince adımları hızlandı. Mersin Rafinerisi’nde iş aldılar. Yıllar sonra Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı Projesi’ne de imza atan bu üçlü, yeraltında boru döşeme işine de böylece girmiş oldu. Şantiyeleri birbirinden çok uzaklardaydı. Küçük bir uçak aldılar. Uçarak işlerini takip ettiler. 1963’te telaşın bedelini hayatlarıyla ödemekten son anda kurtulduklarını anlatıyor Feyyaz Berker: "Erdemir inşaatını almıştık. THY’nin bölgeye uçuşu yoktu. Ereğli’ye toprak pist yaptık. Nihat’la bir gün uçağa atlayıp, inşaatı kontrole gittik. İnişte pilot pist başındaki tümseğe çarptı, tekerlek koptu. Hızla dereye doğru gidiyorduk, kanat çevremizdeki varillere çarptı. Uçak dönmeye başladı ve durdu. Uçak darmadağın olmuştu. Toprağa benzin boşalıyor, kapılar açılmıyordu. Sonunda açtık. Şoktaydım. Atlayıp kaçmak yerine, çamura basmadan inecek yer arıyordum. Kazadan kurtulduk ve teftiş yaptık."

Üç kader arkadaşı aynı yıl, yatırım yapacak farklı bir alan arayışına yöneldi. Piyasada en fazla ihtiyaç duyulan ürün ampuldü. Fabrika kurdular, ilk ürünü 26 Temmuz 1964’te piyasaya sürdüler. Etkili bir reklam sloganı bulundu: "Güneş batar, Tekfen doğar." Öylesine etkili oldu ki bu slogan Türk reklam tarihine geçti. Sayesinde, kamuoyunda Tekfen ismi inşaat yerine ampulle özdeşleşti. "Bizi herkes ampulcü bilirdi" diyor Nihat Gökyiğit. "Yazlığa gittiğimde, çocuklar Tekfen Bey Amca geldi, derdi. O zamanlar TV yoktu, sadece radyo sayesinde bu kadar etkili olmuştu slogan."

1977’de uluslararası işlere yöneldiler. Suudi Arabistan, Azerbaycan, Gürcistan, Kazakistan, Özbekistan, Irak, Kuveyt, Yemen, Almanya, Rusya ve Fas’ta gerçekleştirdikleri projeler, Tekfen’e dünya çapında saygınlık sağladı.

Toros Gübre ile tarım sektörüne girdiler. Şimdilerde Tekfen, 3 fabrikasıyla Türkiye gübre üretiminin yüzde 38’ini gerçekleştiriyor. Bitkisel üretim, fide ve sebze tohumu konusunda çalışıyor. 1989’da bankacılık sektörüne giren Tekfen, bir süre önce Tekfenbank’ın yüzde 70’ini Yunanlı EFG Eurobank’a sattı. Bu yılı 1.25 milyar dolar ciroyla bitirmesi beklenen Tekfen’in net kárının 100 milyon doları bulması tahmin ediliyor. Holdingin varlık dağılımında taahhüt işlerinin payı yüzde 24, tarımsal sanayinin payı yüzde 27, bankacılık faaliyetinin payı yüzde 34, diğer faaliyetlerin payı yüzde 15. Buna karşılık, gelirlerde taahhüt işlerinin yüzde 45, tarımsal sanayinin yüzde 38, bankacılık işlerinin yüzde 7, diğer hizmetlerin yüzde 10 payı var.

KÜLTÜRDE DE MARKA OLMAYI SEÇTİLER

Ortalarda pek görünmeyen, şatafatı ve gösterişi sevmeyen üç ortak kimliklerini yaptıkları işlerle sergilemeyi tercih ediyor. Biraz da bu yüzden, Atatürk Olimpiyat Stadı’nı, İstanbul Metrosu’nu, Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Projesi terminallerini Tekfen’in gerçekleştirdiğini herkes bilmez. 2000 yılında holding yönetimini profesyonel yöneticilere devreden üç arkadaş kendilerini sosyal ve kültürel hayata, toplumsal sorumluluk projelerine vakfetti. Tekfen Vakfı aracılığıyla, eğitime muhtaç başarılı öğrencilere burs veriyor, eğitim kurumlarına eğitim malzemesi ve elektronik donanım sağlıyor, doğal çevreyle uyum içinde, yaşanılır bir geleceğin kurulması için çalışıyorlar. Ortadoğu, Balkanlar ve Hazar Havzası’ndan gelen müzisyenlerle oluşturdukları Tekfen Filarmoni Orkestrası ile bölgenin kültürel entegrasyonuna katkıda bulunma çabasını yürütüyorlar. Toplumsal sorumluluk sadece Holding düzeyinde değil, Tekfen Grup Şirketleri’nin her birinde yaşatılmakta. Tekfen İnşaat ve Tesisat A.Ş. taahhüt projeler üstlendiği bölgelerde sosyal amaçlı destek sağlarken, Tekfen Tarımsal Sanayi Grubu ve Tekfenbank, Türkiye’nin çevre koruma konusundaki en etkin sivil toplum kuruluşu TEMA’nın da önde gelen destekçilerinden.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!