OluÅŸturulma Tarihi: Ekim 15, 2004 00:00
Anıtkabir eteklerinden gelincik topladığı günler, 1957’de aniden sona erdi. Babası sessizce çekilip gitmişti yaşamından. Ayşecan’ın yaşamı da o gelinciklere konan kelebeklerin kanatları kadar hassas ve kırılgandı artık.Anneannesinin İstanbul’daki evine taşındıklarında neşeli, cıvıl cıvıl konuşan Ayşecan, Ankara’da kalmıştı. Yüzü gülmeyen, konuşma güçlüğü çeken 10 yaşında bir kız çocuğuydu İstanbul’da yaşayan.Mutlu olduğu tek yer, psikiyatrist Erdoğan Bey’in Bahariye Caddesi’ndeki muayenehanesiydi. Okul çıkışında koşarak gidiyordu oraya. Başkalarının yanında kekeleyerek de olsa konuşmaya başlayabilmesi için terapi seanslarının üç yıl kadar sürmesi gerekti.Akşamları anneannesinin udundan yükselen hüzünlü nağmeleri dinliyordu Ayşecan. Anneannesi Fahriye Hanım, ud çalarken gençlik yıllarına dalıp gidiyordu çoğu kez. Hiç doyamadığı ilk kocası geliyordu gözünün önüne. Tabip albay olan kocası, henüz üç aylık evliyken Rus Harbi’ne gitmiş, geri dönememişti. İlk kızına hamile olduğunu sonradan anlayan Fahriye Hanım, bir süre sonra veteriner Şükrü Bey’le evlendi. Ayşecan’ın annesi Betül, Fahriye Hanım’ın ikinci evliliğindendi.MUTLULUKTAN UÇURAN KANATLARI KIRILDI Ayşecan’ın, alıştığı bu düzen de yıkıldı üç yıl sonra. Betül Hanım annesinin yolunu izleyip, ikinci evliliğini yapmıştı. Anneannesinin evinden taşındılar. Ayşecan, yeni babasına ısınamadı. Kendisini ‘Gülçiçeğim, kayısı kokulum’ diye seven babasının sıcaklığını özlüyordu o.1966 yılında Üsküdar Kız Koleji’nden mezun olduğunda acılarıyla birlikte büyümüş bir genç kızdı artık. Güzel Sanatlar Akademisi’ne gitmek, resimlerle örülü bir kozada yaşamak istiyordu. Annesi izin vermedi akademiye gitmesine. O da Türk Hava Yolları’nda çalışmaya başladı hostes olarak.Yeni şehirler, yeni insanlar tanıyor; sürekli bir ülkeden diğerine uçup duruyordu. Mutluluğu havada yakalamıştı. Müzeler geziyor, konserlere gidiyor, harcırahlarını biriktirmek yerine yaşamdan tad almak için kullanıyordu. Frankfurt’ta bir akşam yemeği, Paris’te Şanzelize’de yudumladığı bir kadeh şarap, biriktireceği paradan daha büyük haz veriyordu Ayşecan’a. En lüks restoranlarda
yemek yiyip, şık eğlence mekanlarında dans ediyordu. Birlikte olmaktan mutlu olduğu bir sevgilisi de vardı. Evlenmeye karar vermişlerdi. 1972 Ekim’inde nikah tarihini alıp, düğün hazırlıklarına başladılar. Ancak nikaha bir hafta kala, Ayşecan’ı mutluluktan uçuran kanatlar, kötü bir haberle kırıldı. Tıpkı babası gibi evleneceği adam da bir
trafik kazasına kurban gitmişti. Yaşadıklarını unutmak isterken kendini bir anda Beyrut’ta buldu. THY’den ayrılmış, Suudi Arabistan Havayolları kursuna başlamıştı. İki ay kadar sürdü Beyrut macerası. İnsanı içine çeken bir kentti Beyrut. Ayşecan kenti sevmiş olsa da yeni işine ısınamadı. Oradan ayrılarak Amerika’ya gitti. Şansını bu kez orada denedi.1975’te özlemle İstanbul’a döndüğünde annesini, bildiği adreste bulamadı. Kocasının isteği üzerine Bodrum’a yerleşmişlerdi. Annesine kırılan Ayşecan, yapayalnız kaldı İstanbul’da.Özel bir şirkette yönetici sekreter olarak çalışırken, mühendis Hakkı girdi yaşamına. Yalnızlıktan onunla kurtuldu. Aşk yoktu bu ilişkide. Zamanla alışkanlığa dönüşmüştü. Ne ayrılabiliyor, ne evlenebiliyorlardı. Marazi biçimde sürüp gitti birliktelikleri. Ta ki, Ayşecan bir gün güç bulup noktalayana değin.ANNEANNEYLE KADERLERİ BİRBİRİNE BENZEDİ Yaşamındaki bütün taşları yerinden oynatacak Önder ile 1982 Nisan’ında tanıştı. İstanbul Teknik Üniversitesi Sanayi Mühendisliği Bölümü’nü yeni bitirmiş, tez hazırlıyordu Önder. Zengin bir ailenin, üzerine titrediği tek oğluydu.Ayşecan, hayatı boyunca aradığı sevgiyi bulmuştu onda. Yaşamında hiç olmadığı kadar mutluydu Önder ile birlikte olduğu anlarda. Saatlerce konuşmadan el ele oturup, birbirlerinin gözlerinde kayboluyorlardı. Üç ay kadar sürdü başında esen kavak yelleri. Ayşecan, gerçekçi düşünmeye başladığında kaygı duydu. Önder henüz 23’ündeydi. Aralarında tam 10 yaş fark vardı. Muhtemelen ailesi evlenmelerine izin vermeyecek, yaşamının önemli bir yol ayrımında olan Önder, zarar görecekti olacaklardan. ‘Onun parlak geleceğini karartmaya hakkım var mı?’ diye düşündü. Bir gün Önder’i karşısına oturtup anlattı kaygılarını. Olamayacak bir ilişkiydi onlarınki. Önder’i güçlükle ikna etti ayrılmaya. Gözyaşları arasında veda ederken birbirlerine söz verdiler: - Yıllar geçse de birbirimizin kalbindeki yerine sahip çıkacağız.Ayşecan, böylece onu yaşamından tamamen çıkardığını sanıyordu. Ama yanılmıştı. Birkaç ay sonra hamile olduğunu öğrendi, beş aylıktı karnındaki bebek. Anneannesi geldi aklına. Onunla aynı kaderi paylaşıyordu! Üç aylık birliktelik ve sonradan öğrenilen bir hamilelik! Aldırmayı bir an bile düşünmedi, kızını doğuracaktı. Önder’e de hemen
haber vermeyecek, çocuÄŸun dünyaya gelmesini bekleyecekti. Kızı Zehra doÄŸduÄŸunda Önder, master için ABD’ye gidiyordu. AyÅŸecan yine geleceÄŸini düşünerek söyleyemedi ona baba olduÄŸunu. ‘En iyisi dönmesini bekleyeyim’ diye düşündü. Önder, Türkiye’ye kötü bir sürprizle döndü. EvlenmiÅŸti. AyÅŸecan, büyük aÅŸkının evlendiÄŸini öğrenince kurÅŸun yemiÅŸ gibi oldu. Åžimdi ne yapacaktı?Garip bir koruma içgüdüsü yönlendiriyordu onu. Uzun beyin fırtınalarının ardından kararını verdi. Söyleyemezdi, çocuklarının olduÄŸunu Önder’e. Yeni evli çiftin beraberliÄŸi bu haberle sarsılabilirdi. Birkaç yıl daha beklemeliydi!Eskiden tek başına mücadele ettiÄŸi yaÅŸamı, artık iki kiÅŸi olarak göğüsleyecekti. Evlilik dışı çocuk doÄŸurmasını, ailesi ve yakınlarının kabul etmesi kolay olmadı. Yıllarca büyük baskı altında kaldı AyÅŸecan.Mali zorluklar da eklenince babaannesinin, babasından kendisine kalan mirasa karşılık olarak aldığı evini satıp kiraya çıktı. Ãœzüntü ve gerginlik, onu yataÄŸa düşürdü sonunda. Panik atak krizleri geçiriyordu!Yedi ay sürdü panik atakla mücadelesi. 12 yaşına gelmiÅŸ olan Zehra’nın sevgisi, hayata döndürdü onu yeniden.KIZINI GÖRMEK Ä°STEMEYÄ°NCE BABALIK DAVASI AÇTI AyaÄŸa kalktığında kararını verdi. Hastalığı boyunca ‘Ya bana bir ÅŸey olsa, Zehra ne yapar? Kim bakar ona?’ diye endiÅŸelenmiÅŸti. Önder’e kızı olduÄŸunu söylemeliydi. Aradan bunca yıl geçmiÅŸti.Telefon etti, bir çırpıda anlattı kızı olduÄŸunu ona. Önder, beklediÄŸinin tersine gayet sakin karşılamıştı anlattıklarını. - Sen güçlüsündür. Bu yaÅŸa kadar büyütmüşsün, bundan sonra da büyütürsün. Ben düzenimi bozamam.Dünyası karardı AyÅŸecan’ın. Üç aylık beraber olup, ömrünü verdiÄŸi adamdı bunları söyleyen. Kızını merak bile etmemiÅŸ, görmek istememiÅŸti.Bu sarsıcı olayın ardından iki darbe daha yedi. KurduÄŸu emlak ve dekorasyon ÅŸirketi, iflas etmiÅŸti. Bir de, kocasının ölümünden sonra Bodrum’da yalnız yaÅŸayan annesinden hastalık haberi geldi. Alzheimer teÅŸhisi konmuÅŸtu.Bodrum’a gidecekti çaresiz. Annesini gördüğünde içindeki bütün kırgınlıklardan arındı. Anne sevgisini hissetmiÅŸti onun gözlerinde. Yeniden anne kız olmaları güç verdi AyÅŸecan’a. Ancak 10 ay kadar sürdü annesiyle birlikteliÄŸi. Aralık 1998’de kaybetti onu. Yine sorunlarıyla baÅŸ baÅŸa kalmıştı. Annesinin emekli maaşı kesilince Bodrum’da özel bir liseye kaydettirdiÄŸi Zehra’nın okul taksitlerini ödeyemez oldu.Önder’den yardım istemekten baÅŸka çaresi yoktu. Telefon edip durumunu anlattı. Kızının okul ücretini ve ev kirasını ödemeyi kabul etti Önder. AyÅŸecan sevinmiÅŸti. ‘Kızım güvende artık’ diye düşündü. Fakat üç ay sonra Önder’in avukatından gelen telefonla yine her ÅŸey altüst oldu. Avukat, mali yardımın kesileceÄŸini haber veriyordu:- Önder bey, durumu karısına anlattı ve beklemediÄŸi bir tepkiyle karşılaÅŸtı. Para verebilmek için dava açmanızı istiyor. Önder’in eÅŸi iletiÅŸim profesörüydü. Önder ise bir sigorta ÅŸirketinin genel müdürü. Mallarının önemli bir bölümü eÅŸinin üzerineydi. EÅŸi, onu terk etmek ve çocuÄŸunu alarak Amerika’ya gitmekle tehdit edince boyun eÄŸmiÅŸti. AyÅŸecan’a tek seçenek kalıyordu bu durumda, mahkemeye baÅŸvurmak. Dava açtı. Yargılama sürerken, yetim maaşı yetmediÄŸinden, varolan üç beÅŸ parça malvarlığını da satıp savarak Zehra’nın okula devam etmesini saÄŸladı. BU KADAR NEFRETÄ° ANLAMAK Ä°MKANSIZDI ONUN İÇİN Zehra, liseyi bitirip Ä°stanbul Ãœniversitesi Veterinerlik Fakültesi’ni kazandığında dava hálá sürüyordu. AyÅŸecan’ın durumu daha da zorlaÅŸmıştı. Kızının öğrenim giderlerini karşılamasına imkan yoktu. Dostları imdadına yetiÅŸti. Araya girip, Zehra’yı dedesiyle tanıştırdılar. Mahmut Bey, ilk görüşte sevmiÅŸti torununu. Zehra ile dedesi arasında sevgi bağı oluÅŸtu.Torununu, sahibi olduÄŸu bir daireye yerleÅŸtirdi Mahmut Bey. Okul giderlerini de karşılamaya baÅŸladı. Önder’in eÅŸi Müjgan bu geliÅŸmeyi öğrenene kadar sorun yoktu. Zehra mutluydu.Müjgan’ın olan biteni duyması aile faciasına dönüştürdü olayı. Önder, çıkan kavgada tereddüt göstermeden, eÅŸinin yanında yer alınca Mahmut Bey, Müjgan’ın karşısında yalnız kalmıştı. YaÅŸlı adamın gücü yetmedi gelinine. DiÅŸli, ‘DediÄŸim dedik’ bir kadındı Müjgan. GirdiÄŸi bir kavgayı kaybetmesi söz konusu bile olamazdı. Yine o kazandı. Kendi koÅŸullarını kabul ettirmiÅŸti herkese. Dedesi, torunuyla görüşmemeye söz verdi ateÅŸkes saÄŸlayabilmek için. Dayattığı koÅŸullarından biri de AyÅŸecan’ın Ä°stanbul’a adım atmamasıydı. Müjgan, yaÅŸamının bir kenarında durmasını hazmedemediÄŸi AyÅŸecan ile aynı kentte bulunmak, aynı havayı solumak bile istemiyordu. Bu kadar nefreti anlayabilmek mümkün deÄŸildi! AyÅŸecan razı oldu bu ağır koÅŸula. Mahmut Bey, ancak bu durumda torununun ev kirasını ödeyebilecek ve küçük bir miktar cep harçlığı verebilecekti. Kızını okutabilmek için baÅŸka ÅŸansı yoktu AyÅŸecan’ın. Onun iyiliÄŸi için dayanacaktı.Bodrum’da güçsüz, çaresiz kalakaldı. Yalnız yaÅŸamı o kadar kara bulutlarla doluydu ki, Bodrum’un güneÅŸinin pırıltısını, denizinin coÅŸkusunu görmesini engelliyordu. Bütün renkler çekilmiÅŸti içinden. YaÅŸamla tek bağı, Zehra’ydı. Uzaktan da olsa sevgi verdi ona. GeleceÄŸini güvenceye almak için Önder’e açtığı babalık davasına olanca gücüyle asıldı.Ä°yi haber geldiÄŸinde, tarihler 10 Åžubat 2004’ü gösteriyordu. AyÅŸecan kazanmış, mahkeme Zehra’nın Önder’in kızı olduÄŸuna karar vermiÅŸti.Birlikte olduÄŸu üç ay için ömrünü verdiÄŸi adamı dava dosyasına gömdü. Kapağını bir daha açmamak üzere...OKURA PUSULADAVA HALEN YARGITAY’DA‘AyÅŸecan’ hanımın mektubu, babasına övgüleriyle baÅŸlıyordu. Ailenin köklerinin dile getirilmesinin ardından geliyordu kendi yaÅŸadıkları. Trajik bir yaÅŸamdı onunki. Ankara’da doÄŸmuÅŸ, dünyanın çeÅŸitli kentlerinde dolaÅŸtıktan sonra Ä°stanbul’da ağır bir darbe almış ve Bodrum’a çekilmiÅŸti. Her ÅŸeye raÄŸmen bütün yaÅŸadıklarından geriye kalan en güzel ÅŸey, kızıydı.Bu öyküyü yeniden kaleme alırken, bazı ayrıntıları doÄŸru yazabilmek açısından Bodrum ile telefon köprüsü kurdum. Son konuÅŸmalarımızdan birinde çok mutluydu ‘AyÅŸecan’ Hanım. Ãœniversite üçüncü sınıfa gelen kızı, bir yayınevinde çevirmen olarak iÅŸe baÅŸlıyordu!Tahmin edersiniz, ‘AyÅŸecan’ baÅŸta olmak üzere hiçbiri öykünün kahramanlarının gerçek isimleri deÄŸil. ‘AyÅŸecan’ Hanım’ın isteÄŸine uyarak ve insanların hálá açık olan yaralarını daha fazla deÅŸmemek için isimleri deÄŸiÅŸtirdim.Son bir not, babalık davası temyiz baÅŸvurusu nedeniyle halen Yargıtay’da inceleniyor.YaÅŸam öykünüzü bekliyoruzFax: 0 (212) 677 0 888 e-mail: fbildirici@hurriyet.com.tr Mektup adresi: Anlatsam Roman Olur Hürriyet Medya Towers GüneÅŸli/Ä°stanbul. Web sayfası: www.hurriyet.com.tr/anlatsamPAZARTESÄ°: TESADÃœFÃœN BÖYLESÄ° ÃœZER Ä°NSANIÂ
button