OluÅŸturulma Tarihi: Mart 24, 2000 00:00
TUTUNANLAR Ä°LE TUTUNAMAYANLARÄ°stanbul'un en gözde gecekondu semtlerinden birinin tam göbeÄŸinde oturuyorum. Salı günleri bir sokak ötemde pazar kuruluyor. Ä°ÅŸe giderken ya da iÅŸten dönerken, koca bir tur atmak ve pazarcıların lutfedip boÅŸ bıraktıkları bir arabalık yerden geçmek zorunda kalıyorum. Sesimi çıkarmıyorum, tırnaklarımı yiyorum…GüneÅŸli havalarda, hanım kardeÅŸlerimiz iki yönlü caddenin kenarına halılarını yayıp faşır faşır yıkıyorlar. Cadde ancak iki arabalık geniÅŸlikte olduÄŸu için, durup baÅŸka arabaların geçmesini beklemem gerekiyor. Bazı geceler, iki araba resmen caddenin ortasında duruyor, camdan cama "geyik muhabbeti" baÅŸlıyor. "Yürüsenize" diyorum, aldığım yanıt "Patladın mı" oluyor. Gecenin çok geç saati deÄŸilse, anlayacakları dilden konuÅŸuyorum. Ama saat geçse, tırnaklarımı yiyerek bey kardeÅŸlerimizin yolu boÅŸaltmalarını bekliyorum. Bir yandan da, "uzun bir elektrikli copum olsa, ÅŸunları yere sersem, üstlerine de birer adet kırmızı zambak koysam, kendilerine gelince acaba ne yaparlar" diye vahÅŸi hayaller kuruyorum…Yan komÅŸumuz pazarcı Hacı Bey, bahçesindeki çöp kutularına fareler gezinmesin diye fare zehiri serpiyor. Kediler ölüyorlar. "Hacı Bey, günah deÄŸil mi, kapaklı çöp kutuları alsanız" diyecek oluyorum, yanıt vermeden evine giriyor. Ya kadınım diye benimle konuÅŸmaya tenezzül etmiyor ya da beni "kazandığını hayvanlara yediren deli karı" olarak gördüğü için bulaÅŸmak istemiyor. Ama gecelikle bahçeye çıktığım zamanlar perde aralığından gözetlendiÄŸimi biliyorum.Yazın haftasonları bahçede oturup iki satır bir ÅŸey okuyayım diyorum, çocukların zırlaması, annelerin haykırışları, balkonlardan yükselen Arabesk ÅŸarkılar rahat huzur bırakmıyor. Sesimi çıkarmıyorum, Bebek'te sığınabileceÄŸim bir kafe bulmak üzere, tırnaklarımı yiyerek evden kaçıyorum…Şu Avrupa BirliÄŸi meselesi çıkınca, doÄŸrusu bayağı ümitlenmiÅŸtim. Eh, iÅŸimiz üç yasayla bir enflasyona kalmıştı, çok yakında Avrupalı olacaktık. Sık sık gülüp konuÅŸtuÄŸumu, tırnaklarımı uzatıp oje sürdüğümü gören arkadaÅŸlarım hayretler içindeydi. Ama cumhurbaÅŸkanlığı seçimi gündeme taÅŸ gibi düşünce yalnız hayallerim deÄŸil, midem de bozuldu…AB'ye uygun bir imaj edinmek için püskül bıyıklarını aÄŸlaya aÄŸlaya kesen taÅŸra siyasetçilerimiz, tek oylarının taşıdığı önemin bilincinde olarak gür seslerini daha da yükselttiler. Kasaplar satırlarını bilediler. Ãœlkenin en büyük sanayi kuruluÅŸunun başındaki parlak bir genel müdür, taÅŸra kabadayılarının yılmaz çabaları sonunda istifa etmek ve yerini "şüreka"dan birine bırakmak zorunda kaldı. SustuÄŸuna bakılırsa, o da tırnaklarını yiyor herhalde. Bir zamanlar sürekli somurtan, sonraları sürekli sırıtan parti baÅŸkanlarının yüzüne bu kez gizemli bir gülümseme oturdu. Kifayetli insanların ihtirasları da, sırları da büyük olur tabii; bizim aklımız ermez…Oturup çorap örmekten epey hantallaÅŸmış olan geçkin güzel kadınlar, yine keklik gibi seker oldular. Kendileri için bir ÅŸey istemeyen mert Anadolu erkekleri, çok ÅŸey isterken mikrofonlara yakalandılar. YetmiÅŸlerin yağız delikanlılarının son iktidar gösterileri kapalı kapılar ardında pıs diye söndü ama, kurnaz partnerlerinin övgüleri ve sırt sıvazlamaları arasında kapıdan çıkarken bunu fark etmediler. Ve bu arada Avrupa BirliÄŸi yaÄŸlı pehlivanlar gibi üstümüze hamle yapmaya giriÅŸti…Olacağı buydu diyebilirsiniz. DoÄŸrudur, olacağı buydu. Ama neden böyle olduÄŸu konusundaki görüşüme katılacak mısınız bakalım. Geçenlerde oÄŸlumla konuÅŸurken, çocuÄŸun temiz yüzüne baktım ve "bende bundan neden bir tane var, keÅŸke altı yedi tane olsaydı" diye düşündüm. Aynı anda kafamda bir ÅŸimÅŸek çaktı. Yahu biz küçük burjuvalar, nüfus planlaması, ekonomik özgürlük, az doÄŸur iyi yetiÅŸtir gibi sloganların oyununa geldik. Mürekkep yalamış çaÄŸdaÅŸ kadınlar olarak doÄŸum kontrol hapları yuttuk, spiral taktırdık, kazalara kurban gidince de çatır çatır kürtaj olduk. Oyuna gelmeyen hemcinslerimiz ise ÅŸakır ÅŸakır doÄŸurdular. Onların doÄŸurdukları çocuklar harbiden sıkı çıktılar, tuttuklarını bırakmadılar. Åžimdi meclisleri dolduran onlar, sokakları dolduran onlar, her yeri dolduran onlar. Ama bana kalırsa, çoÄŸu bizim mahallede oturuyor ve kedilerim köpeklerimle birlikte beni de zehirlemek için planlar kuruyor! Bizim büyüttüğümüz çocuklara gelince, onlar neyi tutacaklarını, neye tutunacaklarını ÅŸaşırmış durumdalar. Kimisi oturup teori üretiyor, kimisi Prozac içerek katlanmaya çalışıyor, kimisi de kurulu düzenin içinde kaynayıp gidiyor…KaybedilmiÅŸ bir savaşı kahramanca sürdürmeye çalışanlar da var elbette. Bu son gruptakilere güveniyorsanız, bilin ki onların da tepelenmesi yakındır. Hani sayıları çok olsa, biri ölür bini gelir diyeceÄŸim ama, sayılarını artırma ümidi de kalmadı artık. Bizden iÅŸ geçti, bizden sonraki kuÅŸağın büsbütün özgür ve çaÄŸdaÅŸ kadınları kavanozda çocuk büyütecekleri günleri bekliyorlar. YeÄŸenim yolda kendisine laf atan bir polisle kavgasını anlatıyor, bir arkadaşım savunma sanayiinde dönen dolapları anlatıyor, oÄŸlum bu memlekette çocuk yapmayacağına yeminler ediyor, komÅŸumuz pazarcı Hacı Bey'in ellisine merdiven dayamış karısı sekizinci çocuÄŸuna gebe kalıyor. Ben susuyorum ve tırnaklarımı yiyorum. Sizi bilmiyorum!Funda ARSOY - 24 Mart 2000, Cuma Â
button