Tutuklu olduğu cezaevinde film çekti, Altın Portakal’a aday oldu

Güncelleme Tarihi:

Tutuklu olduğu cezaevinde film çekti, Altın Portakal’a aday oldu
Oluşturulma Tarihi: Ekim 10, 2010 00:00

Hani hayat bazen insanın aklını başına getirecek okkalı tokatlar atar. İşte, Hakan Metin Mercan (45) o tokatlardan birinden nasibini öyle bir almış ki, yaşadıklarından bir film ortaya çıkarmış. Mercan, bir gün arkadaşının otomobiline bindi ve bagajından uyuşturucu çıkınca, yedi buçuk yıl hapse mahkum oldu. Üç buçuk yıldır hapiste ve yargı süreci devam ediyor.

Hapse girdiğinde, hamile olan eşi doğum yaptı, o hapisteyken büyük oğlu okula başladı ve yine hapisteyken babası öldü. İşte, hayatındaki tüm önemli anları kaçırınca, halen yattığı Ümraniye Cezaevi’nde, ‘Anı Yaşamak’ adında 20 dakikalık kısa bir film çekti. Tamamı gerçek mekanlarda geçen filmin başrol oyuncusu Şevket Çoruh’a, gerçek mahkumlar eşlik etti. ‘Anı Yaşamak’ dün başlayan Altın Portakal Film Festivali’nde de aday. Hakan Metin Mercan, Ümraniye Cezaevi’nde yaptığımız röportajda yaşadıklarını anlattı

25 yıldır İngiltere’de yaşıyordum. Uluslarararası ilişkiler ve politika okuduktan sonra, kriz nedenleri ve kriz çözümleri konusunda yüksek lisans yaptım. İngiltere’de yayınlanan Morning Star Gazetesi’nde uzun süre yazılar yazdım. Türkiye’den Londra’ya göç eden Türk göçmenlere yardım kuruluşlarında çalıştım. Eşim de, Uluslararası Af Örgütü’nde koordinatördü. Çocuğumuz olmuştu ve ‘Çocuğumuz Türkiye’de büyüsün’ ısrarımla 2005’te Türkiye’ye döndük. Yıllardır görüşmediğim eski arkadaşlarımı bulup görüşmeye başladık. Bir gün onlardan birinin otomobiline hamile eşim ve altı yaşındaki oğlumla binip, gezmeye gittik. Dönüşte eşimi ve oğlumu eve bırakıp, arkadaşımla markete bir şeyler almaya giderken, polis bizi durdurdu. Otomobilin bagajında uyuşturucu varmış ve polis takip ediyormuş. Benim dünyadan haberim yoktu. Haberim olsa, evimin önünde kendi otomobilim duruyorken, hamile eşim ve oğlumla içinde uyuşturucu olan bir otomobile biner miydim hiç?

GENÇLERE UYUŞTURUCU SEMİNERİ

Londra’da gençlik seminerlerinde uyuşturucu ve alkol zararlarına karşı seminerler vermiş bir kişiyim. Ama gelin görün ki, hayat tersten vurdu ve uyuşturucu ticareti yapmaktan hapse mahkum oldum. Başıma gelenleri bir buçuk yıl sorguladım. O arkadaşımla aynı koğuşa atıldık. Mahkeme boyunca benim hiçbir şeyle ilgim olmadığını söyledi ama mahkeme heyeti dikkate almadı. Ben yıllar sonra onu arayıp sormasam, peşine düşmesem, “Geçerken uğra bende kal” demesem başıma bunlar gelmezdi. İlk konulduğumuz yer Bayrampaşa Cezaevi’ydi. O sırada aynı koğuşta kaldık. Kaldığımız süre boyunca uzun uzun başımıza gelenleri konuştuk. Onu affetmeye çalıştım. Şimdi farklı koğuşlardayız. Görünce tokalaşıyoruz.

ÖLÜMDEN BİR ÖNCEKİ DURAK

Cezaevi bir dip. Burası ölümden bir önceki durak gibi bir şey. Bu kadar dipten yukarı doğru bakınca toplumu, ilişkileri, yaşamı daha net görüyorsunuz. Ailem dışında kimsenin hapse girdiğimi bilmesini istemedim. Ta ki, bu film benim için elzem olana kadar. Ben cezaevindeyken ikinci oğlum dünyaya geldi. Büyük oğlumla hafta sonları motorumuza atlayıp dağ, bayır, göl, keşiflere çıkıyorduk. Çok güzel bir-baba oğul ilişkimiz vardı. Ben onun kalesiydim, onun kalesinin hiçbir şey yapamadan parmaklıklar ardında olduğunu görmesini istemedim. Oğluma Almanya’da çalışmaya gittiğimi söyledim. Eşime, “Babam bizi sevmiyor mu, biz az parayla da yaşarız” diyormuş. Bana da, “Ne zaman geleceksin? Özledim, gel, paraya ihtiyacımız yok” diyordu. Her çarşamba sekiz dakikalık telefon hakkımız var. Oğlumun telefona çıkmaması için dua etmeye başlamıştım artık. Çünkü ona söyleyecek bir lafım kalmamıştı.

CENAZE KONVOYU CEZAEVİNDEN GEÇTİ

Ben oğluma yokluğumu alıştırmaya çalışırken, bu kez benim babam öldü ve ben onun yokluğuna alışmak zorundaydım. Cenazesine katılmak için başvurdum, izin vermediler. Ailem, babamla son vedamı yapabilmem için, cenaze konvoyunu benim için cezaevinin önünden geçirdi. Babamla çok sağlam bir ilişkimiz vardı. İnsanın yaşamında önemli anlar vardır; benim çocuğum oldu, o an kucağıma alamadım. Çocuğum okula başladı, elinden tutup okula götüremedim. Babam hayatta en sevdiğim insanlardan biriydi, ona “Allah razı olsun” deyip, elini öpemedim. Son nefesinde yanında olamadım. Hadi bunları yapamadım, bari bir kürek toprak atsaydım, onu da yapamadım. O anların hiçbirinde orada olamadım. O yüzden filmin adı ‘Anı Yaşamak’ zaten. İyi, kötü anlar vardır ve siz o anların hiçbirinde yoksunuz. İşte, bu duygularla bir öykü yazdım ve derken, bunu kısa film yapayım dedim. Sevgilerinizi ertelemeyin. Anı yaşamak, aslında geleceği yaşamaktır. An öyle bir şey ki, içinde hem geçmişi hem geleceği barındırır. Dolayısıyla yeniyi yakalarsanız, geleceği de yakalarsınız.

OĞLUM FİLMİ PSİKOLOGLA İZLEDİ

Yedi-sekiz ay Adalet Bakanlığı’ndan onay bekledim. Filmi nasıl çekeceğimi bilmiyordum. Çocukluk arkadaşım yapımcı Tümay Özokur’a bir mektup yazıp, başıma gelenleri anlattım ve projeme destek vermesini istedim. Benim hiç aklımda yokken, Tümay daha profesyonel bir şey yapmak istedi ve beni Şevket Çoruh’la tanıştırdı. Sonuçta böyle bir film ortaya çıktı. Geçen mart ayında cezaevinde dört günde filmi çektik. Filmin montajını, dışardan getirtilen malzemelerle yine cezaevinde yaptık. Haziran ayında da galamız oldu. Bu filmle beraber, oğlumla cezaevinde buluştum. Filmi, cezaevine gelmeden önce psikolog nezdinde izledi. Hem benim hem de dedesinin başına neler geldiğinin aslına farkındaymış ama kimseye sözle onaylatmak istemiyormuş. Bu film vesile oldu ve o da ben de kökleşmiş korkularımızdan kurtulup biraraya geldik. Oğlumu üç yıl görmemiştim. Günler öncesinden ne söyleyeceğimi, ne yapacağımı planlamıştım. Ama hiçbiri uygulanamıyormuş. Her şey kendiliğinden, gözyaşlarıyla koptu gitti.

DİBE VURDUM ŞİMDİ ÇIKIYORUM

Ben bu filmi bana Altın Portakal versinler, büyük ses getirsin diye yapmadım. Ben bu filmi, oğlum ve babamın anısı için yaptım. Cezaevinde de, sanatın her dalının yapılabileceğini göstermek istedim. Tüm bu süreçte en kafa yorduğum şey, toplum ve cezaevi ilişkileri oldu. Bir insan bir hata yapmış olabilir, sabıkalı olabilir. Dışarı çıktığında, sabıkalıdır diye iş bulamıyor ve toplum tarafından bir daha cezalandırılıyor. Toplumla kaynaşmasına engel olunuyor. İşte, sırf bu yüzden çıktığımda, cezaevleri ve toplum arasındaki diyaloğu geliştirmek için, Ümraniyet T Tipi Sosyal Yaşam ve Kültür Sanat Akademisi kurmaya karar verdim. Ben dibe vurdum ve çıkıyorum. Bu çıkışı cezaevinden çıkışla da birleştirirsek, çıktığımda yapacak çok şeyim olduğumu düşünüyorum. Yapabiliyorsam, sinemaya devam edeceğim ve sosyal sorumluluk projelerinde yer alacağım.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!