Boselli’nin karşısına, bavulu kayıp bir şekilde bir saat önce ayak bastığı İstanbul’da çıktım ve sordum da sordum... 74 yaşında ama kendini o yaşta hissetmediği kesin. Tipik bir İtalyan, gerçek bir centilmen...
Klasik bir laf belki ama siz resmen bu mesleğin içine doğdunuz değil mi?
- Evet. Ailem 1586’dan beri ipekli kumaş üretimiyle uğraşıyor. İşe başladığımda 18 yaşındaydım. Babam rahatsızlanmıştı ve işi devralmam gerekiyordu. İş hayatına gireli 47 sene oldu. Hatta bugün (23 Ağustos) işe başlamamın yıldönümü.
Bayrağı siz devraldıktan sonra neler değişti?
- Eskiden sadece ipekli kumaş ve belirli iplikleri üretiyorduk. Ben şirketin başına geçtikten sonra geniş çaplı iplik imalatına da başladık. Bugün ağırlıklı olarak jarse kumaş ipliği üretiyoruz mesela.
İplik ve kumaş teknolojisi nereye gidiyor? Nanoteknoloji sizin ne kadar önemli bir parçanız?
- Şimdilik klasik yöntemlere ağırlık veriyoruz ama nanoteknoloji yavaş yavaş bizim üretimimize de girmeye başladı. Nanoteknolojik kumaş ve iplikleri en çok, yakın zaman önce üretmeye başladığımız otomobil kumaşlarında ve perde ve döşemelik gibi ürünlerde kullanıyoruz. Çünkü bunlar leke tutmuyor ve yanmıyor.
İtalyan modası üzerinde çok büyük bir etkiniz olduğu söyleniyor. İplik ve ipekli kumaşlarınızı tasarlarken bundan güç alıp, "Biz ne yaparsak, o moda olur" mu diyorsunuz yoksa trend ajansları ile mi çalışıyorsunuz?
- Trend ajansları ile çalışmıyoruz. Bizim trend ajanlarımız müşterilerimiz ve kendi ekibimiz. Çoğunlukla müşterilerimiz, yani büyük modaevleri bize gelip, bu sene için bir şeyler istiyoruz ama farklı olsun, der. Bizim önerilerimizi dinlemek isterler önce. Yarattıklarımızı müşteriyle revize ederek üretime geçeriz. "Şöyle şöyle bir iplik/kumaş istiyorum" diye gelen tek müşterimiz Gianni Versace idi. Çok büyük ve kıymetli bir tasarımcıydı. Hatta bazen bizim yaptığımızı beğenmez, onu şu kumaşta deneyelim falan derdi. Bazen kumaşı keser, böyle şeffaf olsun derdi. Onunla yaptığımız çalışmalar zorlayıcıydı belki ama eşsiz ve taklit edilmeyen eserler yarattık birlikte. Bu haftasonu İF Fuarı’da da sergilenen Metal Koleksiyon’daki ürünlerin malzemesinin çoğu bizden çıkmadır. Bu tasarımların çoğu bugün dünya müzelerinde sergileniyor.
"Modayı sevin, çünkü moda gerçek demokrasinin ve küreselleşmenin gözle görülür en güzel yoludur" demişsiniz.
- Evet, dünyada olan biteni kesinlikle en iyi şekilde moda sayesinde izlersiniz.
Globalleşme yerel tasarımın özgünlüğünü yitirmesine sebep olmaz mı?
- Bence olmaz. Tasarım iyiyse ve kopya değilse, dünyanın her yerinde beğenilir. Bir tasarımcı doğduğu, yaşadığı yerden, köklerinden etkilenir; onu dünyadaki trendlerle zenginleştirir ve tamamlar. Ama dediğim gibi, tasarımın özgün olması gerek. Şundan bundan esinlendiyse, hiç şansı yok. Uluslararası moda fuarları sayesinde Çinli, Uzakdoğulu, Afrikalı tasarımcıların kreasyonlarını görme şansımız oluyor.
SİZİN TASARIMCILARINIZ
BİZDEN DAHA GENÇ
Dünyanın en zengin sanatsal mirasına sahip ülkelerden İtalya’da yaşamanın, tasarımı çok olumlu yönde etkilediğini ve bunun yaratıcılığa yansıdığını söylediniz. Peki ya Türkiye hakkındaki düşünceleriniz ne?
- Öne çıkmak için, yüzünüzü tarihinize ve kültürünüze daha çok dönmelisiniz.
Türkiye’nin Avrupa modası içinde yerini nasıl görüyorsunuz?
- Şöyle söyleyeyim; başkanı olduğum İtalyan Moda Federasyonu (İMF) senede iki önemli hazır giyim fuarı düzenliyor. Bunların biri Moda Donna, ki dünyanın en büyüklerinden. İMF, her sene daha fazla sayıda Türk katılımcı davet etmemiz yönünde destekleniyor. Piyasa bunu talep ediyor bizden. Türklerin hayaller üzerine kurulu, süslü ve heyecanlı bir tasarım tarzı var. Bizden daha genç tasarımcılarınız var. Ayrıca Türkiye, Avrupa Birliği için de çok önemli. AB’nin 15 eski ve 10 yeni üyesi var. Türkiye de bir gün üye olacak. O zaman ticaret ve üretim çok daha zengin ve kolay olacak.
Türk müşterileriniz var mı?
- Şimdi isimlerini hatırlamıyorum ama 10 kadar yakın zamanda kazanılmış Türk müşterimiz var. Bize gelen taleplerden, hepsinin sıra dışı yaratıcılıkta olduğunu düşünüyorum.
Diğer ülkelerle kıyaslandığında avantaj ve dezavantajları ne İtalya’nın?
- Almanlar ve Japonlar teknolojik olarak bizden önde. Fransa da yaratıcı olarak. Bizim ne teknolojimiz onlar kadar iyi, ne de o kadar uçuğuz. İtalyanların başarısının sırrı, teknoloji ve yaratıcılığı dengeli olarak kullanabilmemiz. Olay, bu ikisini birleştirmekte yatıyor yani.
Sürekli gündeme gelen bir konuyu soracağım size. Hazır giyim, Haute Couture’ü öldürüyor mu?
- Haute Couture’ün düşüşte olduğu doğru. Ama ölmedi, ölmüyor, ölmeyecek. Haute Couture’ü pazarlamak için hazır giyimden faydalanılması gerek. En büyükler hazır giyimin gücünü Haute Couture için kullanmalı. Sadece Haute Couture yaparak kár etmek ve hayatta kalmak artık bir hayal.
Çılgın bir sokak giyimi modası var. Çok koleksiyon değiştiryor, bazen 15 günde bir. Bunun sonu gelecek mi?
- Biz buna fast food gibi fast fashion / hızlı moda diyoruz. Çok koleksiyon, ucuz fiyat demektir. Bu yol, belki yorucu ama inanın, sektöre çok katkıda bulunuyor. Pazarı büyütenler bunlar. Son 10 yılda hayatımıza giren sokak modası bence bir mega-trend ve uzun süre de biteceğini sanmıyorum. Prada, Gucci vb. bir modaeviyseniz, senede iki koleksiyon yapar, pahalıya satarsınız. Hızlı modaya en ucuzlar değil, Zara, Mango, H&M gibi şirketler de dahil. Hızlı moda iyi bir şey!
BERLUSCONI SÖZLERİNİ TUTMADI, PRODI HAREKETE GEÇTİ
Politik olarak ne sağdayım ne de solda. Tekstil dünyasının Berlusconi hükümetinden beklediği çok şey vardı. Hiçbir söz yerine getirilmedi. İtalyan moda endüstrisi son beş yılda büyük düşüş yaşadı. Lüks tüketim malzemelerinin satışı ciddi darbe aldı. Prodi yönetimi daha iyi çünkü harekete geçtiler.
AİLE ŞİRKETİ DERNEĞİ KURDULAR
Aile şirketlerinin kıymetini bilen az kişiden birisiniz. Aile şirketleri neden bu kadar önemli?
- İtalya’da birçok orta ve büyük ölçekli şirket var. Bunların çoğu aile şirketi. Büyük modaevlerine bakın; hemen hepsi bir ailenin. Aile şirketleri önemli, çünkü şirketin ilk kurulduğu günden beri var olan karakteristik özellikler kaybolmaz. Bir gelenek görsel ve ticari olarak da devam eder. Bir yandan da, şirket sırlarının korunması ve meslek eğitiminin babadan oğula geçmesi açısından çok önemli. Çoğu maaşlı eleman, bir evladın heyecanıyla yapmaz o işi. Sonuçta, ailenizin ismini, şanını devam ettiriyorsunuz ki, bu İtalya’da çok önemli!
Henokiens isimli bir dernek de kurdunuz değil mi aile şirketlerini korumak için.
- Evet. Henokiens’in İtalya, Almanya, Fransa, İspanya, Hollanda ve Japonya’dan 33 üyesi var. Hepsi, kuruluşu en az 200 sene öncesinde giden ve hep aynı aile tarafından yönetilen şirketler. Aralarında elişçiliği yapanlar, hizmet sektöründen ve reklam dünyasından olanlar var. Amacımız, aile şirketlerinin değerlerini korumak ve mültinasyonel şirketlere alternatif olmak.
BİR KADININ...
4 Yapacağı vahim hata: Baştan aşağı tek bir marka giymek. Japonlara bakın, şapkalarından ayakkabılarına kadar hepsi Prada mesela. Hem farklı markaları birleştirmek hem de marka olmayan şeyleri kombine etmek gerek.
4 Tek bir şey almaya yetecek parası varsa ne almalı: Kesinlikle bir elbise.
4 Dolabında en olması gereken şey: Bir kokteyl elbisesi. Çok ağır olmamalı, sade ama şık olmalı.
4 Aksesuvarlar hakkında: Elbise ve ayakkabı benim için en önemlileri. Aksesuvar olmasa da olur. Ben takmıyorum.
O NEREDEN GİYİNİYOR?
Favori markam Ermenegildo Zegna ve Cornelliani. Zaman zaman diktirdiğim de oluyor. Ayakkabıda hem İtalyan hem de diğer markaları seviyorum. Mesela bugün giydiklerim Clark’s (İngiliz). Eşim benden daha spor ama geleneksel giyiniyor. Gucci, Laura Biagotti, Ferragamo’yı seviyor.TÜRKLÜĞÜNÜZÜ KULLANIN, ŞANSINIZ ARTSINİki tasarımcı düşünün; biri Türk, diğeri İtalyan. İkisi de aynı yeteneklere sahip, aynı eğitimi aldılar. Ama İtalyan olan, hayata bir adım önde avantajla başlıyor. Türk’ün çok daha fazla çalışması gerek, hatta çoğu zaman kapıların açılması için Türk olduğunu gizliyor...
- Bu avantajlı başlangıçlara Fransa’yı da dahil edin. Ama bu eskiden böyleydi, artık değil. Bugüne bakarsanız, şu an Türkiye ve İtalya, eğitim sistemi ve ruh hali bakımından birbirine daha yakın. Üstelik, Türklüğünüzü kullanırsanız, çok daha fazla şansınız olduğunu düşünüyorum.
Birçok Türk şirketinin orijinal tasarım yaptığı halde İtalyan ismi almasına ne diyorsunuz? Onlar, uluslararası pazarda yer edinebilmek için tek şanslarının bu olduğunu söylüyorlar. İtalyan şirketleri bundan rahatsızlık duyuyor mu?
- En başta şunu söyleyeyim; hiçbir İtalyan şirketinin bu durumla bir derdi yok. Türk ya da diğer ülke şirketlerinin İtalyan isimleri alması gayet anlaşılır. Bir zamanlar da, İtalya’da Amerikan ismi koymak modası vardı. Tasarım kopya olmadığı sürece kimsenin problemi olmaz. Hatta iyi tasarımlar, imajımıza olumlu katkıda bile bulunur!
MARIO BOSELLI FİRMASI HAKKINDAMario Boselli’nin kendi ismini taşıyan firma, kökleri 16. yüzyıla dayanan bir aile şirketi. 1950’lerde, şirketin ailenin ismini taşıması gerektiğini düşünerek ailenin soyadını vermişler. İtalya’nın en büyük ipek ve iplik üreticilerinden. Şirketin başında bugün Boselli’nin iki oğlu Carlo ve Frederic var. İpeğin hammaddesini Çin’den ithal ediyorlar, dokuma İtalya ve Slovakya’da yapılıyor. Dünyanın en gelişmiş makinelerine sahipler. Bir makinenin boyu 24 metre! Müşterileri, dünyanın en büyükleri. Versace, Laura Biagiotti, Armani, Fere, Calvin Klein, Ralph Lauren, Diane von Fürstenberg... İtalyan ordusu için de üretim yapıyorlar.
MİKROÇİPLERİ BİLE TAKLİT ETTİLEREn büyük problemimiz sahtecilik. Bir bakıyorsunuz, sadece Çin’de sokakta değil, güya kaliteli mağazalarda da Versace, Prada satılıyor. Ve maalesef bu konuda çok hızlı yol alamıyoruz. Çok şey denedik, kıyafetlere mikroçip bile koyduk. Ama onu da taklit ettiler. Bir İtalyan şirketi haftada 500 çanta üretirken, Çin’deki son teknoloji ile donatılmış fabrika 25 bin adet üretiyor. 1300 Euro’ya satılan bir çantanın kopyasının 300 Euro’ya satılması telafi edilebilir bir zarar değil. Sahtecilik en büyük problemlerden biri. Ama modaevleri bu konuda birleşmeyi reddediyor.