Aslı SÖZBİLİR
Oluşturulma Tarihi: Haziran 10, 2006 00:00
1997 Ekim ayında Dolmabahçe Sarayı’nı ziyaret eden Catherine Badin adlı Fransız, etrafı diğer turistlerden başka bir gözle incelemektedir. Çünkü, dedesi Dieterle, sarayın dekoratörlerinden, Fransız Charles Sechan’ın kalfasıdır. Çocukluğu sarayla ilgili hikayeleri dinleyerek geçmiştir.
Bu bilgiyi saray rehberlerinden Cengiz Göncü’yle paylaşır. Göncü çok heyecanlanır ve daha çok detay dinlemek ister. Ancak Badin uçağını kaçırmak üzeredir. Uçağa yetişmesine yardımcı olan Göncü’ye, Fransa’dan bazı belgeler göndereceğini söyler. Bir süre sonra "Dolmabahçe Sarayı Müdürlüğü’ne" yazılı büyük bir zarf gelir. İçinde Sechan’ın yazdığı mektuplar ve fotoğraflar vardır. Sechan, Dolmabahçe Sarayı’nı yaptıran Sultan Abdülmecid’in resmi davetiyle İstanbul’a gelmiştir. Sechan, mektuplarında Türkleri estetik yoksunu ve debdebe düşkünü olarak tanımlıyor. Saray halkının gösteriş için büyük paraları gözden çıkardığını anlatıyor. İmparatorluğun iç ve dış borçlarına rağmen, saraydaki müsrifliği vurgulamak için gözden çıkarılan cariyelere ödenen parayı ve bunların binbir oyunla padişahın bilgisi dışında yaptığı harcamaları da örnek gösteriyor. İşte Sechan’ın satırlarından saray ve Türkler.
ÇEVREYLE UYUMSUZ BİNALAR GRUBUBüyükelçilikten bir kurye, büyükelçinin sabah saat 07.00’de resmi bir mektup aldığını, buna göre kendisi ile beraber
Beşiktaş Sahil Sarayı’na sadrazamın yanına gideceğimi söyledi. (...) Uzun süren bir nargile ve kahve faslından sonra inşaatı süren sarayı gezdik. Boğaz kıyısınca uzanan, görkemli ama çevreye uymayan bir yapılar bütünü. İçinde ise hemen ana giriş salonundan sonra çıkılan bir merdiven düzeneği vardı ki, görülmeye değer! Tuhaf ve inanılması güç bir çelişki var: Türkler sarayda geleneksel mimariden vazgeçip Avrupalı üslubu kendilerince yorumlamış. Bu yaklaşım, mimarların karşı çıkmasına rağmen padişah hazretlerinin fermanı olarak uygulanmış. Bu Türklerin geçiş döneminde yaşadıkları yabanıllığı gösteriyor.
GAYRİMÜSLİM MİMARLAR MUTLU DEĞİL Osmanlı İmparatorluğu’nun mutlak iktidarı altında çalışan bu zavallı mimarlar, düşünüyorum da, ne kadar çelişkili ve mutsuz. Çünkü özgür düşünmeye alışmış bu kişiler -Padişahın yanılmazlığına inanmış Müslüman bir Osmanlı sanatçısı gibi- baskı ve yönlendirmelerle hareket etmeyi kabul edemezlerdi. (...) Görünüşe göre, sarayın dekorasyonunda tüm inisiyatif bana bırakılacak. (...) Keşke sen de burada olup, gördüğüm bu görkemli ama tuhaf şeyleri görebilseydin. Maharet ve bilgini, onların gözlerini kamaştıracak şekilde ortaya koyabilirdin. Şu anda yapman gereken şey, mektubumu aldıktan hemen sonra, atölyemizin bütün imkanlarını Osmanlı İmparatorluğu’nun şeref ve görkemi için seferber etmen.
DİKKAT ET, YATAK ODASI ÖNEMLİ KONUMA SAHİPİşte bütün bu nedenlerden ve en önemlisi de Türk müşterilerimizin, bizim "ince zevk" dediğimiz şeyden anlamamasından "stük sıva" kullanımından vazgeçmek zorunda kaldım. Onlar daha çok biçim ve şekildeki şatafat ile debdebeden, kullanılan malzemelerdeki zenginlik ve çeşitlilikten hoşlanıyordu. (...) Padişahın yatak odası 14. Louis stilinde, küçük ama gösterişli olarak tasarlanacak. Bütün bu detaylara giriyorum çünkü benden teşrifatı ve düzenlemesi hazır bir oda planı isteyeceklerini tahmin ediyorum. Tabii, bütün mesele, bu hazırladığım ve senin de onaylayacağını umduğum planın, Padişaha sunulmasında izlenecek üslubun nasıl olacağı konusunda. Sunumumla ilgili şunları söyleyebilirim: Türkler geometrik dekorasyon tarzından pek hoşlanmıyor. Bu tür bir zevki yetersiz ve sanatsal ifade tarzlarına aykırı görüyor. Onlara daha çok derinlikli yani perspektifli görünümler hitap ediyor. (...) Yatak burada önemli bir konuma sahip, sence neresi uygunsa planda oraya yerleştirirsin.
PADİŞAH SARIDAN NEFRET EDİYORİhmal edildiğinde bizi batıracak bir başka husus da şu: Padişah cırtlak sarıdan hiç hoşlanmıyor, hatta nefret ediyormuş. O yüzden desenlerde altın yıldız taklidi olarak kullandığın açık sarı tonları silip yerlerine kızıl sarı renk vermelisin. Böylece kullanılan döşemelik kumaşların renkleri ile uyum sağlayacak. Folley’in yaptığı maun ağaç masalar çok kaliteli ve balmumu cilası sürülmüş. Ama Türkler parlak şeylerden hoşlanıyor, o yüzden iyice parlatılmaları gerekti. Adrien, üstlerini vernikleyip parlattı, böylece Türklerin hoşlanacağı bir hal aldı.
İHTİŞAMLARINI GÖSTERMEK İSTİYORLARBir başka
haber de Sultan hazretlerinin küçük biraderi (Veliaht Abdülaziz Efendi) hakkında. Galiba, birçok sipariş verecek. Her şeyin en iyisini, en kalitelisini istiyor. Çünkü, köşkü (şu anda Resim Heykel Müzesi olan eski Veliaht Dairesi) için basit mobilya siparişlerini kabul etmedi. Köşkünü gezdim. Başharem ağası bana oldukça kabarık bir sipariş listesi sundu. Ama bütün mesele bunu Sultan’a onaylatmakta. Yani anlayacağın, bir yandan Sultan’ın kendi borçları ödenmeye çalışılırken diğer taraftan da yine hem kendisi hem de öteki hanedan üyeleri için yeni borç kalemleri çıkarılmaya çalışılıyor (kendi ihtişamlarını göstermek için) ve biz de doğal olarak bu büyük pastadan payımıza düşeni alacağız.
DÖNEMİNİN EN ÜNLÜ DEKORATÖRÜParisli bir terzinin oğlu Charles Polycarpe Sechan (1803-1874), işe renkli duvar kağıdı ticareti yapan bir tüccarın yanında başlar. Sonra dönemin önde gelen dekoratörlerinden Mösyö Leferre’nin yanında 4,5 yıl kadar atölye çalışmalarına katılır. Oradan bir başka ünlü dekoratör Mösyö Çiçeri’nin atölyesine geçer. Ardından sırasıyla Feuchere, Dosplochin ve Dieterle adlı meslektaşlarıyla üç ayrı dekorasyon şirketi kurar. Sechan, Fransa’da opera binası ve tiyatro dekorasyonlarıyla ün salar. Lille, Charleville, Saint-Duentin, Moulins, Versaillers, Douai, Calais ve Avignon tiyatrolarının iç mekan dekorasyonlarını hazırlar. "Melekler Kilisesi" ve "Aziz Eustache Bakirler Kilisesi" gibi kutsal mekanların da mimari restorasyonlarını yapan Sechan, İstanbul’a gelmeden önce Apollon Galerisi’nin restorasyonunu gerçekleştirir.
1850’lerde Sultan Abdülmecid, İstanbul’daki Fransız Büyükelçisi Mösyö Lavalett’ten Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla Fransa’nın en ünlü dekoratörünün kim olduğunu öğrenmesini ister. Kendisine Charles Sechan’ın ismi iletilir. Sechan, sarayın Harem bölümündeki Hünkar Dairesi’nin ana salonu (Mavi Salon) ve yine aynı dairedeki Padişah’ın kişisel odası olarak tasarlanan Has Oda’nın (Al Oda) dekorasyonunu yapmak üzere padişah tarafından İstanbul’a davet edilir.
1851’de İstanbul’a varır varmaz saraya gelir, gerekli iç ölçümleri alır ve birlikte çalıştığı meslektaşı Dieterle’ye mektuplar yazarak ondan da dekorasyon taslağı çıkarmasını ister. Taslağı Marseille ile Paris arasındaki deniz-kara kuryeleri ile en kısa zamanda göndermesini rica eder. Dieterle 10 günde Has Oda’nın taslağını çıkartır, padişahın onayına sunar. Dolmabahçe Sarayı’nın dekorasyonuna onaydan sonra resmen başlanır. Has Oda ve Mavi Salon’un tüm resim çalışmaları Paris’te Turgot Caddesi’ndeki atölyede yapılmış. İpekli kumaşlar Lyon’da dokunmuş. Sechan’ın atölyesindekiler İstanbul’a gelmiş, yıllarca saray odalarının dekorasyonunda çalışmış.