Güncelleme Tarihi:
Bir tek bu konu var kaç gündür beynimin içinde.
Uğultular eşliğinde...
Çaresizlikler, yalnızlıklar, acılar, ikilemler, sıkıntılar, mutsuzluklar, hüzünler, insanların iktidar savaşları… Dünyaya; sevgi, iyilik, samimiyet ve pozitifliğin penceresinden bakan, güzel ve keyifli bir hayat yaşayabilmek için bu dörtlüyü mutluluğun anahtarı olarak gören bana bile bu saydıklarım öyle anlamsız geliyor ki bu noktadan sonra…
Acı haberi duyduktan sonra ne bir şey okuyabildim, ne yazabildim, ne bir şarkı dinleyebildim. Ne yediğim yemeğin, içtiğim suyun tadını alabildim ne de uyuyabildim.
Güzel bir hafta sonuna başlamak yerine acı haberi aldığımdan bu yana yaşamın, kelimelerin sadece dağ başında değil, İstanbul’da, kalbimde ve ruhumda yerle bir olduğu, içimdeki her şeyin sustuğu noktadayım.
Sadece sınırdaki dağ başı coğrafyasında değil sınırları belli olan bedenimin canevi coğrafyasında, her bir zerresinde yaşandı bu acı, çoğalıp gözyaşlarımla taşarak.
Acı sadece o coğrafyalarda yaşanmıyor, ateş sadece düştüğü yeri yakmıyor. Herkesi perişan ediyor.
İnsanları sakinleştirmek için yapılan ama ‘Keşke hiç yapılmasaydı’ dedirten, zirveden gelen açıklamalar da, iplerin kimin elinde olduğu gerçeğiyle buluşturuyor bizi.
***
Günümüzde en çok sorulan ‘Türkiye nereye gidiyor?’ sorusuna, geçen yıl çıkardığı, ‘Demokrasimizle Yüzleşmek’ adlı kitabında, açık ve net yanıtlar veren Sayın Emre Kongar, sanki bu yaşadığımız acıların bugünlerde başımıza geleceğini bilmiş de yazmış. ‘Söz konusu ideolojik bir bütünlükse, bunu yıkmak isteyenlerin eyleme geçme imkânlarının olduğunu ve bu bir de dış destekler aracılığıyla gerçekleşiyor. Gerçekleştiriliyorsa işimiz zor” diyor Sayın Kongar. Zor ama bu zorlukları aşabilme konusunda gerekenlerin uygulanması halinde, ulusal gücümüzle bu sorunun üstesinden gelebileceğimizi belirterek...
Emre Kongar’ın yazdığı, bazı gerçeklerin altını çizdiği bu satırlar da acıtıyor bizi şehitlerimizin acısı gibi. Bazı gerçekler acıdır ve acıtır ya...
Ama bu acının inadına... Güçlü olacağız, yenilmeyeceğiz. Eninde sonunda da güzel günler göreceğiz. Hep beraber...
Yaşanan bu tür acı olayların son yıllarda gerçekleştiği tarihlere bakıyorum da… Ya bayramdan birkaç gün önce, ya bayramda ya da bayramdan hemen sonra…
Geçtiğimiz yıl da; yine sınırda kaybettiğimiz, şehit olan askerlerimizin haberini aldığımız tarih de, Cumhuriyet Bayram’ımıza sekiz gün kala, 21 Ekim’di.
Bu zamanlamaya ne diyorsunuz?
***
Daha okul sıralarında başlayan ve yetişip gelirken bize aşılanan ve buna hâlâ devam ettiğimiz bir olgu vardır bilirsiniz. Ülkemizin bir gün güzel şeyler yaşayacağı, güzel günler göreceği... ‘Bir gün her şey çok güzel olacak’ inanışı…
Bu şekilde öğretildi bize.
Sabırla, her şeye rağmen umutla o günü beklerken; bıçağın kemiğe dayandığı, öfkemizi taşıran haberle karşılaşınca umutlar meçhule doğru yol aldı, moralimiz sıfırın altına indi.
Ama bu durumda, bizi olumlu yönde şaşırtan ve de açıkçası sevindiren bir görüntüyle karşılaştık. O da, insanların kendiliğinden bir gönül bağıyla birbirine kenetlenmesi! “Vatan bölünmez, şehitler ölmez! PKK meclisten çekilsin! Vatan lafla değil eylemle sevilir!” diyerek attıkları sloganlarla…
Acıları paylaşarak toplumsal bilinci harekete geçiren tüm bu insanlar, şu an ellerinden bir şey gelmiyor sansalar da; bu birliktelikle, ülkenin milli bütünlüğünün bozulmayacağını ve bayrağımızın yıllarca dalgalanacağının altını öyle güzel çiziyorlar ki… Hem de içlerindeki kocaman sevgi puntolarıyla...
Göğsümüzü kabartmak üzere; yıllar önce zorlu mücadeleleri aşarak tarih yazılan o günün 85. yılını kutlayacağımız 29 Ekim’de, daha bir anlı şanlı dalgalanacak olan bayrağımız, bu tarihten birkaç hafta önce şehitlerimize sarıldı.
Ama biliyorum ki; bu yıl da –ve gelecek yıllarda da- 29 Ekim’de, ülkemin insanları o gün de bu bayrağı dalgalandıracaklar, dalgalandıracağız. Yaşanan ve yaşatılan acılara boyun eğmeyip, yenilmediğimizi belirtircesine; Cumhuriyet’imizi, Atatürk’ümüzü, vatanı için can veren şehitlerimizi selamlayacağız.
İçinde bulunduğumuz bu durum ne zaman düzelecek, yaşadığımız kötü günler ne zaman bitecek? Bu sorun ne zaman çözülecek bilmiyorum ama bildiğim bir şey varsa o da şudur:
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın coşkusunu yaşamaya hazırlandığımız bugünlerde, bunun yerine ulusumuza yaşatılan bu acıyı hiç hak etmedik.
Bu güzel vatanı, dalgalanan ay-yıldızlı bayrağını seven ve üzerinde yaşadığımız bu coğrafyanın insanları olarak...
Türkiye’m, ülkemin güzel insanları bu acıları hak etmiyor.
Hak et – mi – yo – ruuuzzz!