Ayten SERİN
Oluşturulma Tarihi: Aralık 22, 2006 00:00
Paris için kafe, İngiltere için pub neyse bizim için de kahvehane o demek. Ama modern hayat içinde şekil değiştiriyor kahvehaneler. Sadece erkeklere, sadece eskiye, sadece köye veya mahalle kültürüne ait olamıyorlar artık, çünkü ya oralarda sıkışıp kalıyor ya da içine kadınları da alan "kafelere" dönüşüyorlar.
Şakir Eczacıbaşı’nın editörlüğünde Eczacıbaşı tarafından basılan fotoğraf kitabı Kahvehaneler (Coffee Houses), dünden bugüne Türk kahvehanelerini anlatan 193 fotoğrafa yer veriyor. Şakir Eczacıbaşı yaklaşık 4 bin fotoğraf arasından seçildiğini anlatıyor bu karelerin: "Fotoğrafları kitapta bir akış oluşturacak şekilde seçiyoruz, hepsi birbirini tamamlayacak bir sıralama ile devam ediyor. Her yıl yeni kitabımız için bir konu seçerken öncelikle Türkiye’ye özgü olmasına bakarız. İkinci önemli şey ise hem tanınmış hem genç fotoğrafçılara yer vermektir, herkesin çalışabileceği konular olsun isteriz. Eskiden bildiğimiz kıraathaneler kafelere, hanımlar ve erkeklerin gittiği daha modernize edilmiş kahvehanelere dönüştü. Bu yüzden kitabın içinde dün de bugün de var". Kitabın önsözünü yazan Enis Batur da kimi entelektüellerin kahvehane konusu üzerinden Avrupa tanımını eleştiriyor ve diyor ki: "Bir kere kim ne dersin desin kahvehanenin doğum yeri İstanbul’dur".
Yusuf Tuvi Cunda Adası Ayvalık, Balıkesir
Aynalı Kahve, Cunda Adası’nın çok renkli bir kahvehanesi. Ayvalık’a her gittiğimizde o kahveyi çekmeye çalışırım. Fotoğraf çekmeden önce sohbet ederiz kahvehane sahipleriyle. Ayvalık zaten nostaljik bir yer, kahvehaneye gelenler de onu andıran insanlar. Nostalik havası, renkli camlarına vuran güneşin her yere yansıması, oturanların görüntülerinin aynadaki aksi fotoğrafçı olarak beni çok çekiyor. Ama renkli camları giderek kayboluyor. Zaman içinde modernleşmesine, eskinin kaybolmasına hem insan hem fotoğrafçı olarak üzülüyorum, inşallah kalanları korurlar.
Sıtkı Fırat - Selçuk, İzmir
Bu fotoğrafı 5-6 sene önce ilkbaharda bir fotoğraf gezisinde çektim. Zaten başka türlü gezmem. Selçuk yolumun üzerinde dikkatimi çekti. Bizim Anadolu’da gördüğümüz kahveler tipinde, eski tip ya da Cumhuriyet dönemi diyebileceğimiz bir kahve burası.
İzzet Keribar - Emirgan, İstanbul
Fotoğrafçılar genelde avcı olur. Ben hep makinemle gezerim. 1980’lere ait arşivimden çıkardığım bu fotoğraf, benim evime de yakın olan Emirgan kahvelerinden. Yağmur vardı, fakat bir çift oturuyordu. Onlar beni fotoğrafı çektikten sonra fark ettiler, ben de bir el salladım. Benim gazeteci olmadığımı, bir sanat fotoğrafı çektiğimi anladılar. Yoksa belki bu gizli bir buluşma olabilirdi. İyi fotoğraf çekmek insanlarla iyi ilişki kurmaktan geçer.
Şakir Eczacıbaşı Beyoğlu, İstanbul
Nevizade’de çektiğim bu fotoğraf, kitabın geneline göre nispeten yenidir. Nevizade’nin iki yanı var; biri yalnızlık ve bunalım, diğeri de cümbüşlü yanı. Bu fotoğraf oranın yalnızlığını yansıtıyor.
Nevzat Çakır - Milas, Muğla
Ben makinemi her zaman yanımda taşımam, çekmek istediğim zaman makinemi alır "fotoğrafa çıkarım". Bu kare 1980’lerin sonu 90’ların başında çekildi. Anadolu’da bu tür kahvehanelerden çok var. Burası esnaf kahvesi gibi sıradan bir yer. Fotoğraf gezim sırasında Milas’ta dolaşırken önünden geçerken çekitiğim bir yer. Adam sanırım orada görevli, hava almak için dışarı çıkmış, dışarıyı seyrediyordu. Ben fotoğrafı çekmek için ona bayağı yaklaştım, durdum çektim ve yürüyüp gittim. Adam öyle durmaya devam etti, aldırmadı bile benim çekmeme. Bazı fotoğraflar ordadır, siz gider çekersiniz.