Güncelleme Tarihi:
Diğer kuzulardan hiçbir farkı yok. Dikkatle bakarsanız bile bir şey anlayamazsınız. Onu bu sayfaya getiren özelliği, tek bir koşulda ortaya çıkıyor. Koyu karanlık bir odada Çimen’le yalnız kalırsanız, ağzı ve tırnaklarının floresan ışık altında yeşil yeşil parladığını görüyorsunuz. Farkı işte bu parlamada gizli. Çimen, Türkiye’nin ilk transgenik kuzusu…
Türkçesi şu: Her şeyden habersiz hoplayıp zıplayan bu kuzu, keskin kokulu laboratuvarlarda yıllarını onu beklemekle geçiren bilim insanlarının yeni umudu. Multimilyar dolarlık ilaç şirketleri onun gelişimini ilgiyle izliyor. Türkiye dahil, onlarca ülke stratejik hedeflerinin içine onun bedenini katıyor. Hayvan hakları aktivistleri onun varlığını tartışmaya açıyor.
Çünkü Çimen (ve dünyanın dört bir yanında üretilen Çimen gibi transgenik canlılar) gelişimlerini bilim insanlarının umut ettiği yönde tamamlarsa, birçok hastalığı yenmek için yeni çare kapıları aralanacak. Diyabet, Alzheimer, Huntington hastalığı… Düzinelerce çalışma üzerinde yeniden düşünülecek. Mevcut ilaçlar daha etkili olacak ve çok daha ucuza mal edilebilecek. En azından transgenik teknolojiler üzerine çalışan bilim insanları bunu iddia ediyor.
HEDEF, ÇİMEN’İN SÜTÜ
İkinci ayını henüz tamamlayan Kuzu Çimen’in hikâyesine birazdan döneriz. Filmi şimdi biraz geriye saralım; bu transgenik meselesi tam olarak ne anlama geliyor, ona bakalım.
Önce çıkan kısmın özeti: Transgenik teknolojinin daha basit versiyonları yaklaşık 35 yıldır bilim insanlarının emrinde. Halihazırda kullandığımız 100’ü aşkın biyoteknolojik ilaç bu yolla üretildi. Nedenini nasılını çok karmaşıklaştırmadan anlatmayı deneyelim. Bir bakteriye veya hücre kültürüne, bir hastalığı yenmek amacıyla, ilgili proteini üretecek insan geni transfer ediliyor (Proteinler sentetik koşullarda üretilemiyor; bir canlının vücudunda üretilmesi gerek; bu bir bakteri olabilir, hücre kültürü hatta bitki de olabilir). Sonra ilaç fabrikaları ve laboratuvarlarda o bakteriler ve hücre kültürlerinde üreyen protein sentezleniyor. En nihayetinde istenilen ilaç hazırlanıyor.
Çimen’in dahil olduğu versiyon, yeni bir transgenik aşama. Bilim insanları artık yeni bir soru soruyor: Bakterilerle ilaç üretmek yerine, bu hayvanların sütü kullanılarak doğal yollara başvurulabilir mi?
Cevabı Çimen’in doğumunu sağlayan ekibin başında yer alan, İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Sema Birler versin: “Aynı teknolojiyi, yani protein üreten bir geni hayvana verdiğinizde, bunu da süt üretmeye yönlendirdiğinizde, bakterilerin ortama salgıladığı proteini, hayvanlar da sütüne salgılayacak. Ve siz o çiftlik hayvanının sütünü sağıp ilaç yapımında kullanacaksınız. Burada elbette o sütü sağıp içmeyi kastetmiyoruz. Bir bakteride protein üretmek zor ve masraflıdır. Bu zorlukları yenmekten bahsediyoruz. Onları bir memeli vücudunda üretirseniz, doğala daha yakın bir form sağlamış oluyorsunuz.”
Çimen bu yolda önemli bir aşama. Ama Birler hatırlatıyor, onun sütünde protein yok, onda sadece yeşil yeşil parlamasını sağlayan belirteç gen bulunuyor.
TÜRKİYE’NİN STRATEJİK KUZUSU
Sema Birler’in sözünün bir özgül ağırlığı var. O ve ekibi, varlığıyla bütün dünyayı sallayan İskoçyalı klon koyun Dolly’nin ardından, 2007’de Türkiye’nin ilk klonları (yine koyun) Oyalı ve Zarife’yi üretmişlerdi. Daha da evvel, 2000’de, Türkiye’nin ilk tüp kuzularını doğurtan ekip de onlar. Dünyadaki teknolojik gelişimin gerisine düşmeden, koşar adım bilimle uğraşıyorlar.
Bütün bu çalışmalar İstanbul Üniversitesi’nin Avcılar’daki kampüsünde yürütülüyor. Veterinerlik Fakültesi’ne bağlı, üzerinde ‘Dölerme ve Suni Tohumlama Anabilim Dalı’ tabelası asılı, iki katlı, alelade binanın önünde durup baktığınızda tüm bu işlerin burada mümkün kılındığına inanmakta zorlanabilirsiniz. İçerisi tertemiz ama bir laboratuvar kadar, belki daha da ağır kükürt kokuyor. Çalışanlar kokuya elbette alışmış, umursamadan işlerine bakıyorlar. O baktıkları işler Türkiye’nin bilimini şekillendiriyor.
Sema Birler, aklınıza gelecek klişe çılgın bilim adamı figüründen uzakta, dünyanın en sakin insanı. Neler yaptıklarını ve neler yapacaklarını tane tane anlatıyor. Çalışmalardan bahsederken kendisini öne çıkarmadan çoğul zamiri kullanmaya da özellikle dikkat ediyor. Çimen’in varlığının bir eşik olduğunu anlatıyor mesela. Tüp koyun, klon koyun aşamalarının ardından transgenik koyuna ulaştıklarını, bir sonraki hedeflerinin bu koyunların bu özellikleri nesilden nesile aktarmaları olduğundan bahsediyor:
“Bu proje, sadece bilimsel olarak değil aynı zamanda ilaç sanayii için de açılım. Çimen gibi kuzulardan bir sonraki aşamada sütünden ilaç üretilebilen yeni transgenik kuzular elde edebilmemiz için çok önemli bir basamak. Bu sayede ülkemiz için de çok önemli olan biyofarmasötik ilaçları üretmek istiyoruz. Çünkü üretemediğimiz bu ilaçları yurtdışından ithal ediyoruz. Bu da ülke ekonomisinde büyük kayba sebep oluyor.”
İşin burasında bir stratejik açılım var. Memleketin birçok kurumu Çimen’in kaderiyle doğrudan ilgili. TÜBİTAK, transgenik çalışmalar için çağrılar açıyor. Ulusal Bilim ve Teknoloji Politikaları 2003-2023 Strateji Belgesi ve T.C. Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013) İlaç Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Raporu’nda ‘Transgenik Teknoloji ile İlaç Üretilmesi’ stratejik amaç olarak belirtiliyor.
Bütün bu uzun isimli stratejik kararlardan çıkan sonuç dünya güzeli bir kuzu. Aslında bu proje kapsamında üç koyundan beş kuzu doğdu (birisi Çimen’in ikizi). İçlerinde sadece Çimen transgenik özellik göstermiş. Şimdi aralarındaki farklılıklara takılmadan, hep beraber oynuyorlar. Arada bir de ilk kopya koyunumuz, müteveffa Oyalı’nın, annesinin tıpkısı yavrusu Bahar’la göz göze geliyorlar. Sonra bunlar üzerine çok düşünmeyip otlarını yemeye devam ediyorlar.