Ekolojik tarımın pirleri sayılan bu iki bilim adamı, organik tarım üzerine Avrupa Birliği’nin müktesabatını yazmış ve 1970’teki meşhur organik tarım manifestosuna imza atmıştı. Dr. Obermaier Kelkit projesini şöyle anlatıyor: ‘Bu projeyi üç yıldır tüm Avrupa konuşuyor. Avrupa’nın en önemli sosyal sorumluluk projesi. Şimdi bize her gittiğimiz yerde bu projeyi soruyorlar.’
Kelkit Organik Süt Sığırcılığı İşletmesi, yani Kelkit Organik Çiftlik kentin üç kilometre dışındaydı. 1450 rakımlı bu memlekette, eksi 9.5 derecelik bir soğukta keyifle çalışan bir ekip karşıladı bizi: Ziraat mühendisleri, işletmeciler, veterinerler, zeoteknik uzmanları ve tarım işçileri. Önlükleri ve tulumları, toprağa bulanmış çizmeleriyle İki Alman hoca da aralarındaydı. Ertesi gün Türkiye’nin ilk organik tarım okulunu gördük. Organik Çiftlik’le sözleşme yaparak organik tarıma geçen çiftçileri köylerinde ziyaret ettik. Bu iki gün boyunca tarım, toprak sevgisi, gıdalar, bitkiler ve hayvanlar üzerine tüm bilgilerimin bir hurafeler silsilesinden ibaret olduğunu anladım. Çiftliğe veda ederken kar başladı. Ziraat mühendisi Akın Üstün, asfalta düşer düşmez eriyen karları işaret ederek dedi ki: ‘Organik tarıma başladığımda ziraat fakültesinde bize öğretilenlerin tümünün yanlış olduğunu anladım. Bize modern ziraat eğitimi diye, doğayı yok etmenin, nesilleri sakatlamanın metotlarını göstermişler. Artık her şeyi tersine çevirerek okuyor ve uyguluyorum. Eski bilgilerim asfaltın üstüne düşer düşmez eriyip yok olan bu karlar gibi kayboluyor. Şimdi insanı, hayvanı ve toprağı daha çok anlıyorum.’
Kelkit’te ısı eksi 10 derece. Ahırlara doğru gidiyoruz. Hayvanlar kapısı penceresi açık devasa bir ahırda, dondurucu soğuğun ortasında yemleniyor. Dr. Ulrich Spilberger’e, ‘Zavallı sığırlar hasta olacak’ diyorum. ‘Hayır asıl kapalı ahırda hasta olurlar. İnsanlar bunları evcilleştirmeden önce ahırda mı yaşıyorlardı?’ diye soruyor. ‘Bunu hiç düşünmemiştim’ diyorum. Dr. Spilberger, ‘Organik tarıma bildiğiniz her şeyi yeniden düşünerek başlayacaksınız, yoksa anlayamazsınız’ diye cevap veriyor. İşin sırrı bu.
Ekolojik tarım hayvan haklarına ve doğal ortamlarına saygıyı esas alıyor. Doğum yapacak inek özel bir bölüme alınıyor. Yavrular doğduktan sonra üç gün boyunca annelerinin yanında kalıyor ve ‘ağızlık’ denilen o çok kıymetli ilk sütü doya doya içiyor. Oysa Türkiye’de köylülerin çoğu, yağ oranı ve besin değeri çok yüksek ağızlığı kendilerine ayırır. Dr. Spilberger, ‘Bu büyük bir adaletsizlik’ diyor. ‘Hem yeni doğmuş yavruyu annesinin memesinden ve sıcaklığından hem de dünyanın en etkili aşısından mahrum bırakıyorsunuz.’ Bu süt, buzağının bağışıklık sistemini kuvvetlendiriyor.
Üç gün sonra buzağı başka bir bölüme götürülüyor. Burası resmen kreş. Her yavrunun özel, eskimo evini andıran bir kulübesi var. Bakıcılar biberonlarındaki sütü tazeliyor. Her buzağının bölmesinde kuru mama yemlikleri de mevcut.
Günde iki sağım yapılıyor. Sağım zamanı geldiğinde inekler bir çoban tarafından modullanmaksızın sağım odasının kapısında muntazam sıralar oluşturuyorlar. Sırası gelen, boş bulduğu bölmeye geçip arkasını dönüyor pompasının takılmasını bekliyor.
Burada bir gelenek var. Çiftliğe gelen her ziyaretçi, eğer isterse, o sırada doğan buzağıya adını veriyor. Dr. Spilberger, ‘Yeni doğacak bir buzağıya senin adını verelim mi?’ diye soruyor. Tamam diyorum. Biraz sonra hamile bir ineği muayene ederken gülerek, ‘İki gün sonra Ersin Kalkan doğacak’ diyor.
30 MİLYON DOLARLIK PROJE
Kelkit’teki organik tarım işletmesinin temeli 27 Temmuz 2002’de atıldı. Çiftliğin kurucusu Aydın Doğan, temel atma töreninde ‘Burada doğdum ve bir gün buraya geri döneceğim’ demişti. ‘Beni yetiştiren insanlara borç ödemekteyim.’
Ekim 2003’te 600 baş gebe düve ithal edilerek proje başlatıldı. Kelkit, kışları çok soğuk olduğundan hayvanlar Kanada’nın kuzeyinden getirildi. Çiftlik, organik süt sığırcılığında Avrupa’daki en büyük kapasiteye sahip. Türkiye’nin ilk organik sütü, bu çiftlikten haziran ayında çıkacak. Doğan Holding, projeye 30 milyon dolar harcamış.
Hayvanların organik yemle beslenmesi şart. Geçen yıl, işletmeye ait 1564 dekar, kiralanan 350 dekar ve sözleşmeli çiftçilere ait 1350 dekarlık arazilerde organik yem bitkisi üretildi. Bu yıl sözleşmeli arazi miktarının 2100 dekara, 2006’da ise 4 bin dekara çıkması bekleniyor.
İşletme Müdürü İlhan Başaran, Türkiye’de bir inekten yılda ortalama 2 ton süt alındığını, organik çiftlikte bu oranın inek başına 7.5 tona ulaştığını söylüyor: ‘Bu proje ülkemizdeki tüm tarım anlayışını değiştirecek bir dinamiğe sahip. Bir hedefimiz de, yakaladığımız süt ortalamasını tüm ülkeye yaymak. Bu nedenle AB İşletmeler Genel Müdürlüğü tarafından Avrupa çapında yapılan bir yarışmada Kelkit en iyi 10 projeden biri seçildi.’
Doğan Organik Ürünler, çevredeki çiftçilere organik tarım eğitimi veriyor. Eğitim verilen köy sayısı 56’ya ulaştı. Tarım Bakanlığı, 2002’de Kelkit Havzası’nı organik tarım bölgesi ilan etti. Eğitimi, Meslek Yüksekokulu ile birlikte çiftlik veriyor. Bu eğitim sonucunda 80 çiftçi, işletmeyle sözleşme imzalayarak organik tarıma geçti. Birleşmiş Milletler kaynaklarından, Kelkit köylülerinin eğitimi için bu yıl 100 bin dolarlık bir destek sağlandı. Aydın Doğan da projeye 50 bin dolarlık bir destek verdi.
Parasızlıktan kimyasal gübre alamamıştım, bunun bir gün işe yarayacağı aklıma gelmezdiOrganik çiftlikte yem bitkileri bölümünün üretiminden sorumlu ziraat mühendisi Akın Üstün’le birlikte sözleşmeli çiftçilerle tanışmak için Kınalıtaş Köyü’ne gidiyoruz. Köy odasında gürül gürül yanan sobanın üstünde çay demlenmiş. 25 yıllık çiftçi Durali Şahin, geçen yıla kadar sadece iki büyükbaş, dört küçükbaş hayvanı olduğunu söylüyor. ‘Bir ara İstanbul’a göçmeyi düşündüm ama bu yaştan sonra yeni bir hayat kurmak zor geldi.’ Hayat böyle akarken iki yıl önce Akın Üstün ve ekibi gelip köylülere ‘Organik tarıma geçerseniz, şöyle iyi olacak, böyle rahat edeceksiniz’ yollu tavsiyelerde bulunmuş. ‘Biz önce inanmadık’ diyor Durali Şahin. ‘Bunların söyledikleri bize politikacıların masalları gibi geldi.’
Köydeki 80 haneden sadece 6’sı ikna olmuş ilk bir yılda. Şahin, ‘Gözümüzü kararttık, hemen ekime başladık’ diye devam ediyor. ‘Tamam da’ diyorum, ‘topraklarınız temiz miydi ki hemen ekime geçtiniz, kimyasallar ne oldu, hiç nadasa bırakmadınız mı?’ Köylüler gülüyorlar. Selman Aksu ‘Paramız oldu da kimyasal gübre mi almadık gardaş?’ diyor. Söz yeniden Durali Şahin’de: ‘Bir gün yoksulluğumun bir imkan şeklinde bana döneceğini kırk yıl kalsa düşünemezdim. Fakirdik, kimyasal alamadık. Senelerce varlıklı köylülerin yarısı kadar ürün aldık. Sonra bu mühendis geldi ve ‘Toprakların kimyalı mı kimyasız mı?’ diye sordu. Utana sıkıla, ‘Kimyasız beyim’ dedim. ‘İyi o zaman sen hemen başlayabilirsin’ dedi. ‘Nasıl?’ dedim. ‘Yorganik tarımla’ dedi. Dedim ki: ‘Yorganik tarım da neyin nesi?’ Güldü, ‘Yorganik değil or-ga-nik’ ve anlatmaya başladı...’
Mühendis Akın Üstün, anlatmaya başlamış: ‘Bildiklerinizi unutun. Artık sabanı toprağa sokup altüst etmek yok. İki yanından çizgi şeklinde sürüp bırakacaksınız. Tohumu biz vereceğiz. Elinizle serpmeyeceksiniz, tırmık da yok. Size, mibzer diye bir alet vereceğiz. Tohumu onun içindeki sandığa koyup toprağın üstünde gezdireceksiniz. O hem ekecek, hem de arkasındaki çubukla tohumun üstünü ince bir toprak tabakasıyla kapatacak. Bu kadar...’
Altı çiftçi, Ekim 2003’te hasadı yapıp ürünü şirkete teslim etmiş ve trink paralarını almış. Bu sene köyden sözleşme yapan çiftçi sayısı 20’ye çıkmış. Seneye, 80 hanenin tamamı organik tarıma geçecek.
ORGANİK TARIM NİYE ORTAYA ÇIKTI?
Biz büyüdük ve kirlendi dünyaHer şey 19. yüzyılda başladı. Yüzyılda kimya akıl almaz bir hızla gelişti, makine ortaya çıktı, fabrika bacaları kentlerin manzarasına girdi, sanayileşme miti bütün dinlerin ve inançların üstünde yer aldı. Kutsallaştı, sorgulanmadı. Denizler kirlendi, havalar oksijensizleşti, nüfus katlanarak arttı. Artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yüklendikçe yüklendi insan toprağa. 1950’lerin sonunda ‘Yeşil Devrim’ denilen yeni tekniklerle ürünlerde yüzde 200’e varan artışlar sağlandı. Bu da kimyasal gübre ve ilaç marifetiyle yapıldı. Binyıllardır kendi halinde döngüsünü sürdüren hayvanlara ve bitkilere hormon verildi, antibiyotik şırınga edildi. Bu da yetmedi ve şimdi Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar’a (GDO) sıra geldi. Daha kolay istiflensin diye küp şeklinde karpuzlar çıktı. 30 kiloluk tavuklar gıdaklamaya koyuldu. Sonuç: Hava ve su kaybedildi, atmosfer delindi, toprak yoruldu. Birçok bitki ve hayvan türü yok olup gitti. Işıltılı, cilalı görüntüsüyle bizi aldatan hayatımız sakatlandı.
1920’lerde birbirinden habersiz bir grup çiftçi doğaya saygılı bir tarım yöntemini benimsedi ve topraklarında kimyasal gübre kullanmayı reddetti. Bu tarihten sonra tarım ikiye ayrıldı. Kimyayı kullananlara konvansiyonel tarımcılar dendi, diğerlerine organikçiler. Konvansiyonel tarımın dünyanın sonunu getireceği 1960’ların sonuna doğru anlaşıldı. Birkaç aklıselim sahibi çıkıp ‘Ey insan artık dur ve düşün’ dedi. Az sayıda bilim insanı 1970’te bir manifesto yayınlayarak ekolojik denge ile ekosistem çelişkisinin dünyanın sonunu hazırladığını ilan ettiler. Ve o andan itibaren yeni bir devir başladı. Buna ‘organik tarım’, ‘ekolojik tarım’ ya da ‘biyolojik tarım’ adı verildi. Hedef toprak, hava, su, hayvan, bitki ve insan arasında bozulan dengenin yeniden tesisiydi.
VİCDANLI BİR ÜRETİM
Atatürk Üniversitesi Kelkit Aydın Doğan Meslek Yüksekokulu Teknik Programlar Bölüm Başkanı Yard. Doç. Dr. Bahri Bayram organik tarımı şöyle özetliyor:
Organik tarım, toprağın yapısının korunması ve içindeki biyolojik yaşam dengesinin yeniden tesisini hedefler.
Bu dünyanın sadece bize ait olmadığını hatırlatır. Genetik çeşitliliğin devamını sağlar.
Organik tarımcılar doğa ile uyum içinde çalışır, tarımsal üretimde bölgesel kaynakları kullanır, yeter miktarda ve kalitede gıda üretmeyi hedefler.
Bitkisel ve hayvansal üretimi birlikte yaparak, birbirlerinin girdilerini kullanarak karşılıklı desteklenmesini hedefler.
Organik tarımcılar, evcil hayvanlar için en iyi yaşam koşullarını hazırlar. Organikçiler, ellerini vicdanlarından ayırmadan çalışır ve üretir.
TÜRKİYE ORGANİK TARIMIN NERESİNDE?Avrupa Birliği, organik tarımı 1975’te programları arasına aldı. Ekolojik Tarım AB Yönetmeliği 24 Haziran 1991’de, hayvancılığı içeren direktif 2000’de çıktı. Türkiye 1994’te Bitkisel ve Hayvansal Ürünlerin Ekolojik Yöntemle Üretimi yönetmeliğini yayınladı. 3 Aralık 2004 tarihli kanunla kapsayıcı hükümlerin çerçevesi çizildi. Türkiye’de organik tarım 1980’lerin ortalarında Avrupalı büyük toptancıların organik ürün talebinde bulunmasıyla başladı. Kuru üzüm, kayısı, incir ve fındık üreten birkaç üreticiyle başlayan projeler çeşitlendi ve büyüdü. Organik tarımın geleceği parlak. ABD’de 0-2 yaş arasındaki çocuklar için üretilen mamaların organik olma zorunluluğu getirildiğini düşünürsek, dünyanın nereye doğru gittiğini daha iyi anlarız.
RAKAMLARLA ORGANİK TARIM100 ülkede, 20 milyon hektarda yapılıyor.
Dünya organik pazarı 30 milyar dolar.
Türkiye dünya pazarının sadece binde 14’ünü elinde tutuyor.
Türkiye’de 13 bin üretici, 100’den fazla ürün çeşidiyle dünya pazarında.
Türk üreticileri ürünlerini 103 bin hektarlık bir arazide yetiştiriyor.
İhracat hacmi 300 bin dolardan 36 milyon dolara kadar çıktı.
DR. ULRICH SPILBERGER
Türkiye mirasla bölünen topraklarını birleştirmeli
Türkiye organik kuru meyve ihracatında dünyada birinci. Ama ürünleri çeşitlendirme ve hayvancılıkta çok eksiği var. Bakir ve temiz topraklar çok hisseli, miras yoluyla bölünmüş. Toprakları birleştiremezse tarımda dışa bağımlı yaşamaya mahkum. Almanya’da toprak önce en büyük çocuğa ait. Büyük çocuk, bedelini kardeşlerine ödeyip toprağı kendi üzerine geçirir. Parası yoksa bedeli devlet karşılar, toprağın yeni sahibini borçlandırır.
DR. JULIUS OBERMAIER
İran topraklarını korumakta Türkiye’den çok daha aktif
Topraklarınızda iki önemli sorun var: Biri çok kirli, ikincisi ise çok parçalı. İran’ın Atatürk gibi bir önderi hiç olmamış ama topraklarını yeniden kazanmak için çok daha aktif politikalar yürütüyor. Nehirleriniz kirletilmiş. Araziler buradan sulanıyor. Bu zehirler topraklara ve insanlara geçiyor.
TÜRKİYE’NİN TEK ORGANİK TARIM OKULUEylül 2003’te açılan Atatürk Üniversitesi Kelkit Aydın Doğan Meslek Yüksekokulu 496 öğrenci kapasiteli. 17 derslik, 20 laboratuvar, konferans salonu, kütüphane, internet cafe, 144 kız, 288 erkek öğrenci için 432 yataklı yurt binası, kapalı spor salonu ve 23 lojman yer alıyor. Okul bir yıllık İngilizce hazırlık eğitimi veriyor ama eğitim dili Türkçe. İlk iki yıl zorunlu yabancı dil dersi, daha sonraki iki yıl mesleki yabancı dil dersi veriliyor. Teknik Programlar Bölümü’nün altında Organik Tarım, Bilgisayar Teknolojisi ve Programlama, Endüstriyel Elektronik bölümleri var. İktisadi ve İdari Programlar Bölümü altında ise şimdilik sadece Muhasebe Bölümü bulunuyor. Organik Tarım Bölümü, ekolojik tarım üzerine eğitim veren tek okul. Şimdilik 11’i kız 29 öğrencisi var.