Güncelleme Tarihi:
Ankara Deri ve Zührevi Hastalıklar Derneği tarafından her yıl gerçekleştirilen ve bu yıl da Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıklar ABD tarafından organize edilen XX. Prof. Dr. A. Lütfü Tat Sempozyumu, Ankara Sheraton Hotel’de gerçekleştiriliyor.
Dermatoloji alanında yurt içi ve yurt dışından alanlarında söz sahibi uzman konuşmacıların katıldığı sempozyumda, deri hastalıklarının öneminden ve Türkiye’deki yerinden bahsedilerek bugün geldiği nokta masaya yatırıldı.
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıklar ABD öğretim üyesi Prof. Dr. Gül Erkin, Türkiye’deki dermatolojik hastalıkların bölge bölge görülme sıklığından bahsetti. Prof. Dr. Erkin “Dermatoloji hastalıklar içersinde sık görülenler Dünya ile hemen hemen aynı ama Türkiye’ye özel bazı durumlar var. Yaş ile ilintili olarak söylemek gerekirse özellikle gençlerde akne yani sivilcelenme çok önemli bir sorun. Bunun yanı sıra askerlikten sonra ve yetişkinlik boyunca devam eden mantar enfeksiyonları bizim en büyük hasta popülasyonumuzu oluşturuyorlar. Alerjik hastalıklar kaşıntı sık görülen hastalıklardan, sedef hastalığı %1-3 arası değişebilen bir hasta grubu” dedi. Güneş ışığı ile bağlantılı olarak ilerleyen yaşlarda deri kanserlerinin görülmeye başladığını vurgulayan Prof. Erkin. “Deri lenfomaları daha az rastlanan ve daha ileriki yaşlarda görülen ileri evre bir hastalık ve tedavi edilmesi gereken grup içerisindedir” dedi.
OKUL ÇAĞINDAKİ ÇOCUKLARDA SOĞUKLARLA BİRLİKTE DERİ ENFEKSİYONLARINA DİKKAT
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları ABD. öğretim üyesi Prof. Dr. Serap Utaş, çocukluk yaş grubunda görülen hasalıkların daha farklı seyir ettiğini belirtti. Prof. Utaş, “Özellikle çocukluk döneminde viral enfeksiyonlar yani siğiller çok görülmekte. Daha çok okul çağındaki çocuklarda, özellikle de yazın havuz suyuyla bulaşan ve genelde yüzlerinde çıkan siğile benzer yaralar ve şu an içinde bulunduğumuz kış mevsiminde de bakteriyel deri enfeksiyonlarını çocukluk döneminde çok görüyoruz. Çocukluk döneminde kalıtsal deri hastalıkları Türkiye’de çok görülebiliyor” dedi.
AIDS ÜLKEMİZDE GİDEREK ARTMAKTA
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar konusunda konuşan GATA Deri ve Zührevi Hastalıklar ABD öğretim üyesi Prof. Dr. Osman Köse, “Cinsel yolla bulaşan hastalıklar konusunda bakteriyal dediğimiz ve virüslerle bulaşan hastalıklar var. Bunların içerisinde verü (siğil) ve herpes inanılmaz bir sıklıkla artmakta. Ama daha önemli bir konu var, bu da AIDS bundan hiç bahsetmedik ve Dünya’da 2-3 seneden beri AIDS görülme sıklığı bir düz çizgi halinde ilerliyor ve hatta yavaşça azalıyor. Fakat Türkiye’de tam tersi, ülkemizdeki rakam Avrupa ülkelerinin daha doğrusu bize yakın olan Doğu Avrupa ülkeleriyle aynı fakat giderek artan bir doğruda. Ortaya çıkışı ve tespit edilmesi çok zor, biraz da bölgesel bu nüfus yoğunluğu ile bağlantılı. Bölge anlamında söylemek gerekirse genel olarak cinsel hastalıkların en çok görüldüğü yer Marmara Bölgesi ve burada İstanbul’un payı çok büyük. Kıyı şeritleri bu anlamda çok riskli, Ankara biraz daha korunmuş durumda. Ama Antalya, Mersin, Adana, Gaziantep bu bölgelerde AIDS vakası artarak devam etmekte” dedi. Özellikle geçtiğimiz yıllarda Sarp Sınır kapısının açılması ile birlikte sifiliz (frengi) vakasındaki artıştan bahseden Prof. Köse “Karadeniz ve Artvin’de sifiliz vakalarında çok artış olmuştu bu sayı şu anda düşmüş durumda. Bununla birlikte Behçet hastalığı diğer ülkelere kıyasla ülkemizde daha fazla görülmekte” diye konuştu.
ASKERLİK DÖNEMİNDE MANTAR HASTALIĞINA DİKKAT
Özellikle ülkemizde askerlik döneminde en fazla edinilen hastalıklardan biri olan mantarın askerde giyilen botların çok uzun süre ayakta kalmasından ve egzersiz yapılarak terlenmesinden kaynaklandığını belirtildi. Prof. Dr. Osman Köse “Mantar oluşmaması için ayağı çok iyi kurulamak gerekiyor. Biz ayak kurulamayı bilmeyen bir milletiz. Nemli kaldığı sürece mantar oluşabilir. Havlu ile kurulamak pek sağlıklı değil. Saç kurutma makinesi ile daha sağlıklı bir kurulama gerçekleştirilebilir” dedi. Çalışan toplumun 3/2’sinde görülen mantar hastalığı konusunda Prof. Dr. Serap Utaş ise; “Mantar hastalığı biraz da medenileşme ile paralel giden bir hastalıktır. Yalın ayakla gezen toplumlarda pek görülmez. Bizde yapılan en büyük yanlış sürekli aynı havlu ile kurulamaktır. Ayaktan havluya, havludan ayağa geçiyor bu da bir kısır döngü oluşturuyor. Halbuki kâğıt havlu ile kurulansa bunu kırmış olacaktır. Kronik fakat tedavi edilebilir bir hastalıktır” dedi. Bundan 20 sene öncesine göre mantar hastalıklarının görülmesinde bir azalma olduğunu dile getiren uzmanlar, dikkat edilmesi gereken bir hastalık olduğunu da belirttiler.
BOTOKS VE DOLGU UYGULAMALARI
GATA Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hakan Erbil ise insanların ne kadar genç görünürlerse, kendilerini o kadar iyi hissettiklerini belirterek, ancak yaşlanmanın durdurulamayan bir süreç olduğunu anlattı.
Yaş, hormonlar, güneşte kalma ve sigara kullanımının ince çizgilerin ve kırışıklıkların gelişmesine neden olduğunu kaydeden Erbil, şöyle konuştu:
“Cildin yaşlanması bir 'son' değildir. Günümüz tıbbında kullanılan birçok yöntem en ince çizgilerden en derin kıvrımlara dek tüm kırışıklıklara veda etmeyi sağlayabilir. Bu yöntemlerin en çok bilinenleri botoks ve dolgu uygulamalarıdır. Son yıllarda geliştirilen yeni teknoloji dolgular hem güvenli hem de etkili uygulamalara imkan sağlamıştır. Ama burada önemli olan işlemlerin, uygulamaların alanında uzman ve tecrübeli kişiler tarafından yapılmasıdır.”
Gelinen nokta itibarıyla oyunculara, üstlenecekleri rol gereği yaşlandırıcı uygulamalar da yapılabildiğini belirten Erbil, “Yakışıklı bir aktör, yaşlı bir kişiyi canlandırabiliyor. Çok minicik bir dokunuşla bu aktörü rolüne uygun bir karaktere büründürebiliyoruz. Bu uygulamayı, oyuncunun rolünü canlandırdıktan sonra geri çekebiliyoruz. Hiç dokunmasak bile uygulama kendiliğinden 3-4 ay içinde kayboluyor. Ancak bu uygulamanın kesinlikle spesifik kişilerce yapılması gerekiyor” diye konuştu.
Dermatoloji alanındaki yeni gelişmelerin tartışıldığı bilimsel toplantıların yapıldığı “XX. Prof. Dr. Lütfü Tat Sempozyumu”, 20 Kasım Pazar gününe kadar sürecek.