Hülya Avşar: Türkiye’nin ekonomik gidişatı sizleri nasıl etkiliyor, neler düşünüyorsunuz?
Ali Ayhan Birlik (Yeditepe Üniversitesi İşletme Fakültesi 2. Sınıf Öğrencisi): Bu gelişmeleri izlerken fazlasıyla kuşku taşıyoruz. Gece yatarken 3-4 sene sonrasını planlamaya çalışıyorsunuz ama tam olarak önünüzü göremiyorsunuz. 2001’de bir kriz yaşanmış, 2001’de yeni bir hükümet gelmiş ve 2004’de milli hasılat yüzde 10 artmış son iki senede, inişler-çıkışlar yani tam olarak ne olacağı belli değil. Avrupa Birliği yeşil ışık mı yaktı, sarı ışık mı yaktı o da belli değil. Mezun olduktan sonra askere mi gitsek, herhangi bir okulda master programlarına mı katılsak, onunla da yetinmeyerek yurt dışına açılıp beyin göçüne izin mi versek...
Hülya Avşar: Başbakan olsaydınız ne gibi değişiklikler yapardınız?
AAB: Önce stabil bir yapı gelmesi lazım. İki adım attıktan sonra üçüncü adımı nereye atacağımızı bilmeliyiz. Bunun için maddi imkanların özellikle ülke açısından finansın iyi olması gerekiyor. Yani bugün Avrupa Birliği’ne gireceğimizin belli olması bile, 2005’te gelecek dış yatırımın 2,8 dolar, yaklaşık üç katına çıkması anlamına geliyor. En azından paranın gelmesi lazım, eğitimin ve sağlığın bir şekilde düzeltilmesi lazım ki, sorunlar zincirleme bir şekilde çözülsün.
Hülya Avşar: Bu güvence, daha doğrusu stabil durum nasıl oluştu sizce?
Fırat Çelebi (Galatasaray Üniversitesi İktisat Fakültesi 3. Sınıf Öğrencisi): Sadece şimdiki hükümetin çabalarıyla olmadı tabii ki. Daha önceki hükümette yer alan Kemal Derviş’in, siyaset dışında ekonomiyi düzeltmeye yönelik yaptığı atılımların bir devamı olan politikalarla bugünlere gelindi. Sıcak ülkelerde her zaman bir lidere ihtiyaç vardır. Bu liderlik vasfını elde eden şimdiki hükümet de, ekonomiyi düzeltecek programları uygulamaya başladığından, stabil durum oluştu.
Hülya Avşar: Türkiye’de 2,5 milyon işsiz var. Avrupa Birliği’ne girdik farzedelim. Bu 2,5 milyon işsizin tamamı Avrupa’da istihdam edileceğini mi umuyor?
Yrd. Doç. Dr. Sevgi İneci (Galatasaray Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi): Avrupa’ya baktığımızda üniversitelerin eğitim yerine araştırma kurumları haline geldiğini görüyoruz. Çünkü insanlar, lise seviyesinde hayata hazır hale geliyorlar.
FÇ: Japonya teknolojiye yatırım yaparak bugün teknoloji devlerinin arasında yer almaktadır. Bizim de, bundan 20-30 sene sonrası için planlama yapmamız ve bu plan çerçevesinde şimdiden vatandaşlarımızı yetiştirmemiz gerekir.
Hülya Avşar: AB’ye girmek neden bu kadar önemli?
Prof. Dr. Hasan Köni (Yeditepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı):
Dışarıya yoğun şekilde bağımlı zayıf ekonomilerin, dışarıdan gelen dalgalara karşı koyması mümkün değil. Biz hep, tek başına Türkiye’nin bir çok şeyi yapabileceğini düşünüyoruz. İstikrarlı olmaktan bahsediliyor, örnek verecek olursak, 17 Aralık’ta AB’yle müzakereler başlayacak. Bu tarihe kadar askeri darbe olur mu, olmaz. Bu tarihten sonra olur mu, olmaz. Peki, böyle bir tarih belli olmasaydı, olur muydu, olabilirdi. İşte, istikrar bu.
Hülya Avşar: Önceden insanlar altına, dövize yönelir, paralarını korumak için bu yönde yatırım yaparlardı. Bu parayı koruma içgüdüsü ne zaman değişecek, ne zaman yastık altındaki altınlar, dövizler piyasa içinde dolaşacak?
HK: Değisecek ama daha erken. Gördüğüm kadarıyla piyasalar Avrupa Birliği’ne endekslenmiş durumda. Türkiye’de az gelişmiş ülkelerde olduğu gibi arsaya, kata, altına, dövize para saklarlar. Gelişmiş ülkelerde iki kat arasına, çok büyük paralar kazanmıyorsanız, bilmem kaç milyar para yatırmak zorundasınız. Gidip Nişantaşı’nda bilmem kaç milyara daireler almazsınız. Her açıdan küçük bir dükkan, 20-30 kişinin çalışması demektir.
Hülya Avşar: Şimdiki ekonominin durumuna göre gençler yatırımı nereye yapmalı?
AAB: Reel yatırım araçlarını kullanmayı kafama koydum bir kere. Ailemden gelen harçlığın bir kısmını ayırmaya başladım. Türkiye’nin sadece yüzde 4’ü reel yatırım yapıyor, Avrupa Birliği’nde yüzde 60, ABD’de yüzde 70 bu oran. Ben de reel yatırım araçlarını kullanmayı düşünüyorum.
YTL önce güven sonra istikrar getirirProf. Dr. Hasan Köni:
Klasik yapı analizi var. Bankalar kanunu çıkacak, bu mali sistemi kontrol eden bir yapı. BDDK devam edecek, Merkez Bankası’nın yapısal durumu değişiyor, kamu düzeni yasaları çıkıyor.
Dikkat ederseniz Avrupa Birliği’ne girebilmek için ekonomik reformların sürekli olarak izlenmesi olayı var. İzlenme grubu oluşturularak Türkiye’in sadece siyasal değil ekonomik boyutlarını izleyecekler. Eskiden, bankadan kredi almak istediğimiz zaman telefon ediyordunuz, ‘hamilikart yakinimdir’ hizmetleri gelişmişti. Bütün bu sistemler değişiyor. Daha proje bazında herhangi bir arkadaşınız çok çalışıp bir proje getiriyorsa ve kafası çalışıyorsa bankadan proje alabilecek. Yukarıya gelen paralar tabanı aşağı inme boyutuna gelecek, yukarıda tekrar aynı sistemin içinde kalanlara dağıtılmayacak.
Şimdi niye siyaseti konuşuyoruz biliyor musunuz? Siyasetin tarifi şudur; Kimin, neyi, ne zaman, nasıl alacağının belirli bir otorite tarafından belirlenmesidir. Kim başa gelirse onun grubu, kimin, neyi, ne zaman, nasıl alacağını tayin eder. Onun için siyaset önemli, ondan sonra ekonominin belli kurallar ve kurumlar içinde yapılması lazım. Bu sistem az gelişmiş ülkelerde dış kontrolle olur. Araplar’a da demokrasi, dayak yiyerek veriliyor. Niçin Avrupa Birliği’ne girmek istiyoruz biliyor musunuz? Avrupa Birliği’ne girmezsek, siyasi açıdan bakınca etnik çatışmalar, dini çatışmalar ve sınır çatışmaları içinde kalacağız. Az gelişmiş ülkeler bunları yaşıyor. Peşinden ekonomiyi bütün bir sistem birlikte karşılıyor.
Ortak merkez bankaları var, kurumlar var, gümrükler var, dışarıya doğru üçüncü ülkelerle ilişkiler var. Her sene aralık ayında bir rapor verilecek. O rapor hem siyasi haklar konusunda hem ekonomi konusunda olacak.
S.İ: Muhasebe yani kasa işlemlerinin daha kolay halledilecek olmasıdır. Bunun yanı sıra insanlar sıfırların atılmasıyla paralarının değerinin arttığını düşünerek rahata kavuşacaklar. Bütün bunlar zamanla pozitif eleştirilerin gelişine neden olacaktır. Önce güven, sonra istikrar gelecek.
Biz de güme gittikŞu ekonomi yüzünden ben de güme gittim. Başkalarının sorunu sonunda hep beni hedef alıyor. Şu hedef olmaktan bir türlü kurtulamadım gitti ama hata kimsede değil bizim Kaya Bey’de. Ona neyse, hemen konuya atladı, hadi sazan deme de dur!
Neymiş efendim biz zaten evlenmeden önce evlilik anlaşması imzalamışız. Tamam anladık doğru diyor da neden bunu herkes bilsin.
Her neyse evet biz bu anlaşmayı imzaladık ama ikimizin de ekonomisi eşitti ve bu bizi hiç yaralamadı. Aksine bu anlaşmayı yaparak geriye sadece sevgimizi yani ikimizi bıraktık.
Aslında tavsiye ederim ama bu durum eşit şartlarda olanlar için daha geçerli olmalı.
Eşit olmayanları yaralayabilir. Ben eğer eşit durumda değilsem karşımdaki kişinin ekonomisi kuvvetli olabilir ve de beni sevebilir.
Bana ne evlenmesin o zaman, imzalamam vallahi. Şansım yaver gittiyse zengin biri beni sevdiyse evlenecek tabii ki. Eğer koca göbekli, horlayan, nefes alırken uluyan biri değilse muhakkak ben de sevmişimdir, ama tek sorun eşit olmayışımızsa bana kimse o anlaşmayı imzalatamazdı!
Ayrıca bu dünyada kimin ne olacağı bilinmez. Yeter ki dışarıya temiz görünüp de içinden fesat olma!
Sevgilerimle
HülyaİNANDIKLARIM
İnsan insana kanabilir ama muhakkak seni gören vardır.