Güncelleme Tarihi:
Onbinlerce kişinin izlediği konserde, grup üyeleri sevenlerine sahneden "Türkiye kendine gel" mesajı yolladı.
Gözler panoda kaldı
Echoes Production'ın Türkiye'ye getirdiği Massive Attack grubu, sevenleriyle önceki akşam İstanbul'da buluştu. Son derece coşkulu geçen konserin en ilginç detaylarından biri de sahnedeki ışıklı panodan geçen yazılardı. Grup üyeleri
bu yazılarla hayranlarına çeşitli mesajlar gönderdi.
Bu taÅŸ kime gitti
Dev panoda önce Türk sanatçıların adları göründü. Birbiri ardına sıralanan Hande Yener, Demet Akalın, Seda Sayan ve Arto isimlerinden sonra, ekrandan "Türkiye kendine gel" yazısı geçti. Bu yazı, Massive Atack üyelerinin medyatik Türk sanatçılara yaptığı bir gönderme olarak algılandı.
Özgürlük değerlidir
Panodan gençlere "Hiçbir şey gökten size verilmez. Özgürlük değerlidir, sesini duyur" mesajı da gönderen Massive Attack üyeleri, yedi yıl aradan sonra sahneye çıktıkları İstanbul'da, binlerce gence unutulmaz saatler yaşattı.
Konser boyunca ışıklı panodan ilginç yazılar geçti.
Sizinle röportaj yapmadan önce bir sürü kuralla karşılaştık. Kendi hayatınızda kurallara uyan biri misiniz? - Kurallar olması gereken şeyler. Sonuçta İngiltere dahil her yerde insanlar öldürülüyor. Bazı suçların olmaması için yaptırımlar olmalı.
Kastettiğim tam olarak bu değil mesela lise yıllarında okulu asmak da yasaktır ama yaparız, bunun gibi... - Küçükken hep kural bozucuydum. Gençken hiç görev adamı olmadım. Eğer birileri yasak şeyler yapıyorlarsa ben de onları takip ederdim.
Yaptığınız müzikte de kurallara karşı bir duruÅŸunuz var. Hatta grubunuzun adını Massive Attack olarak deÄŸiÅŸtirme sebebiniz Körfez Savaşı. - Aslına bakarsanız biz sadece dönemin akımına uyan çocuklardık. 70’lerde punk ve hippi akımı vardı, 80’lerde çevresel hareketler baÅŸladı, bunun gibi. Â
Körfez Savaşı ile yakın zamanda yapılan savaş arasında ciddi bir fark var... Bu sizi nasıl etkiledi? - Televizyon benim için her zaman yeterli olmadı. Aynı zamanda gazete de okuyordum ve "Bu kötü, gerçekten de çok kötü" diyordum tüm haberlere. Ama savaş sadece Irak’ta yoktu. Amerika’da 11 Eylül olayları yaşandı, Afrika’da başka bir savaş var, Ortadoğu’da yıllardır süren bir savaş var. Sürekli savaş haline alıştık gibi.  Bireyselleştiğinizi düşünüyor musunuz? - Tam olarak değil çünkü elimizde çok güzel bir fırsat var. Bu yüzden yanlış gördüğümüz olaylarla ilgili bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Mesela Filistin’liler için var olan yardım kuruluşlarını destekliyoruz. Olaylara karşı duyarsız kalamayız. Umarız bir gün tarih sayfalarında bir yer edinebiliriz. Sonuçta milyonlarca insan savaşa karşı duruyor ama bu sonucu değiştirmiyor. Bu yüzden böyle küçük organizasyonlar ve yardım kurumlarıyla direkt bir etki sağlayabiliyoruz.
MADONNA’YLA ÇALIŞMAK ÇOK GÜZELDİ 1988’den beri varolan bir grupsunuz ve Madonna gibi ünlü isimlerle de çalıştınız. Bu ’büyük’ isimler mi size geldi yoksa siz mi teklif götürdünüz? - Madonna’yla ilk olarak 1998 yılında Los Angeles’ta bir partide tanıştık fakat orada kendi eğlenceme baktığım için onunla eğlenemedim ve o da gitti. Sonra onunla telefonda konuştuk ve "Hey Madonna geçen gün biraz kaba davrandın" dedim o da "Ah, çok özür dilerim, ne kötü geceydi" dedi. Böylece başladık.
Madonna’yla çalışmak nasıl bir duygu? - Çok iyi. Sonuçta çok enerjik biri ve yeniliklere açık. Ayrıca ilgi çekici.
7 yıl önce ilk kez Türkiye’ye geldiniz. Ne gibi değişiklikler görüyorsunuz? - Trafik biraz artmış sanırım. Dün akşam bizi Boğaz turuna çıkardılar. 2 saatlik bir turdu ve denizde olduğumuz süre boyunca herşey mükemmeldi. Ama gideceğimiz yere ulaşabilmek için girdiğimiz trafikten nefret ettim.
Türkçe öğrenme şansınız oldu mu? - Hayır. Bir iki kelime belki öğrenebilirim ama unutuyorum.
Yeni projeleriniz var mı? - Yine bir film soundtrack’i üzerinde çalışıyoruz. Yeni albümümüz de bitmek üzere. Bu yılın sonunda yayınlamayı düşünüyoruz. Bu gece yeni albümden bir iki şarkı çalacağız.
"Protection" albümü çıktığı zaman bağımlılık yapmıştı. O albümü diğerlerinden farklı kılan neydi? - O albüm çok garip bir şekilde farklı mekanlarda yapıldı. Bir kısmı benim, bir kısmı diğer grup elemanlarının evinde, bir kısmını da Londra’da bir stüdyoda kaydettik. Bu yüzden fark yarattı sanırım.