Türkiye’de müzik homoseksüel oldu

Güncelleme Tarihi:

Türkiye’de müzik homoseksüel oldu
Oluşturulma Tarihi: Ocak 16, 1999 00:00

Haberin Devamı

Kısa süre önce piyasaya sürdüğü yeni albümü ve ‘‘Manşet’’ isimli şarkısıyla dikkatleri üzerine toplayan Ercan Saatçi, müziğin 90'lardaki evrimini ilginç sözlerle özetliyor. 15 yıldır müzikle uğraştığını ve müzisyen olarak anılmak istediğini belirten Saatçi, müzik konusundaki analizlerine çok güveniyor. ‘‘Türkiye'de artık homoseksüel müzik yapılıyor’’ diyen Saatçi ile müzik, hayat, siyaset ve gelecek üzerine ilginç bir röportaj yaptık...

Dinleyicinle aranda nasıl bir iletişim var. Sana ‘‘dürüst’’ şarkıcı diyorlarmış. İnsanlara karşı dürüst müsün gerçekten?

Başta zordu, ama her geçen yıl bu diyaloğu daha iyi anlıyor insan. Herşeyi açık söylediğim için, düşüncelerimi saklamadığım için öyle düşünüyorlar herhalde. Örneğin ben Fenerbahçeli olduğumu söylüyorum, Milli Takım'danım deyip tiraj kaygısına girmiyorum. Bir çok konuda riskli öyküleri şarkı haline getirebiliyorum. ‘‘Kandırıkçılık’’ yapmıyorum. Bazen pahalıya patlasa da fazlasıyla dürüstüm.

Peki şarkılarında neyi savunuyorsun?

İnsanların yaşamış olma ihtimali çok fazla olan sözler yazıyorum. Toplumla içiçe yaşayan biriyim. Sözler aslında basit, ama objeler çok önemli. Son albüm daha duygusal, daha çok olgunlaştığımı hissettiğim bir albüm oldu. Üç yıl boyunca biriktirdiğim mutlulukları, hüzünleri, öfkeleri şarkı dilinde anlatmaya çalıştım. Oturup da düşünülmüş başlıklar yok. Hesaplar yok. Pek çok türde şarkı yaptım, ama kendimi ve şarkı dilimi ifade eden en çarpıcı örneklerden biri ‘‘Sayenizde’’ydi. Sound olarak da öyle. Karman çorman şeyleri sevmiyorum. Enstrümantasyonda sadelikten yanayım.

Hedefin ne peki?

Kaliteli müzik için uğraşıyorum. Sanatçı olabilmek için çabalıyorum. Şarkı yapıyorum, söz yazıyorum, prodüksiyon yapıyorum. Bunlar sanatçı olmak için yeterli değil. Sanatçının her konuda fikri, bir dünya görüşü, yaşadığı ülkenin şartlarını iyi gözlemlemesi, biraz sosyolog olması lazım. Bir başka hedefim de bir bestemi yurtdışına satabilmek. Bu konuda bağlantılarımı kurdum. Sting ya da Phil Collins gibi isimlerin şarkımı söylemeleri için uğraşıyorum. Bir de yine dünya pazarı için reklam cingılları yapmak istiyorum.

MÜZİKTE GERİYE DÖNÜŞ

Mutlu bir insanım diyebilir misin?

Kendi içimde mutluyum, ama içinde yaşadığım ülke şartlarından mutlu değilim. Böyle bir ortamda müzik yapmak gerçekten zor. Adam yasadışı işler yapıyor sonra da hayır konserine çıkıyor. Adam birinin ırzına geçiyor, toplum onu bağrına basıyor. Adam elli tane şarkıyı çalmış, benim diye çıkarmış, bunu gözler önüne seriyorsun, insanlar yine kabulleniyor.

Müziğimizde bir geriye dönüş yaşandığını düşünüyor musun?

Kısmen buna katılıyorum, müzik böyle bir yol aldı... Bizim çıktığımız zaman şarkı üreten, söyleyen insanların sayısı azdı. Bu özel kanalların kurulmasından önceydi. Biz ‘‘Dönmelisin’’ isimli şarkımızı söylediğimiz zaman hızlı gelişen bir hareket başladı. Yeni isimler çıktı, sonra unutuldu. Niteliğin yerini nicelik aldı.

KİMLİKSİZ ARABESK

Seksenli yıllara egemen görünen arabesk, popun kısa bir krallığından sonra yine birinci sırada. Sence neden?

Toplum ‘‘homoseksüel’’ oldu. Arabesk, TRT döneminden bu yana halkın kabul ettiği, denetimden geçmeyen bir müzikti. Toplumsal başkaldırının motiflerini taşıyordu. Bir kimliği vardı. Şimdi yapılan arabesk ise türsüz ve kimliksiz. Müzikte bir homoseksüelleşme süreci başladı. Kemanla bas gitar öpüşmeye, darbuka ile keyboard sevişmeye başladı. Kadın seslerle erkek sesleri karıştı. Müzisyen açısından fena görünmüyor diyebiliriz. Bir pop caz albümünde ney çalmış Kutsi Erguner. Ama bizde böyle yapılmıyor ki, insanların artık zayıf noktasını öyle bir yakalamış ki adamlar. Hiç olmadığı kadar zor ve karamsar bir dönemden geçiyoruz ülke olarak. İşin kolayını bulan prodüktörler, besteciler, sözyazarları sadece bunları sömürdüler, uyuzlarını kaşıdılar. İnsanların acılarına bir parmak da onlar bastılar. Gözü yaşlı bir halk olmamızdan yararlandılar.

Aldatılıyor muyuz yani?

Büyük ölçüde. İşin bir diğer yanı da, Türk müziğine modalar hakim. Pop müzik patladı denildi, ama o dönemde Sezen Aksu'nun, Kayahan'nın ve hatta bizlerin yaptığı pek çok şarkıda arabesk öğeler vardı. Şimdi herşey kilitlendi, çünkü hayal simsarları, yani prodüktörler önüne geleni alıp, işte bu çok varoş, aman varoş olsun, acındıralım kendimizi zihniyetiyle yola çıktılar. Müziği çok acımasız bir şekilde kullandılar ve böyle bir kaos çıktı ortaya.

MÜZİKTE TEKELLEŞMEK

Bu tıkanıklık nasıl giderilir sence?

Prodüktörlerin anlayışlarının değişmesiyle. Toplumun istediğini değil, olması gerekeni topluma vermeye başladıklarında. Böylece o arkasına sığındıkları arz talep meselesi kendiliğinden ortadan kalkar. İnsanların çok üzüldüğü, çok ağladığı, çok karamsar olduğu bir dönemde biz başka türlü yaklaşmalıyız onlara. Belki müzikte tekelleşmek, vasıfsız işlere yer vermemek, kendi içimizde bir otomasyonun olması gerekiyor.

Basının rolü ne sence...?

Basın bazı şeyleri ajite ederek aktardı insanlara. Mesela Doğuş olayını çok duygusal verdi. Genelleştirmiyorum, ama medya bu tip haberlere alıştırdı insanları ve şimdi onları vermeden yapamıyor. Haberleri izliyorum, mafya için kuryelik yapan kıza film teklif etmiş büyük kanallardan biri. Artık ne hale geldi memleket? Bütün bu açıkları biz kendimiz yaratıyoruz. Herkesin suçu var. Kökten bir kültür yapımız yok, nereye çeksen oraya gelen bir milletiz. Bugün Attila Taş'ın ‘‘Ham Çökelek’’ şarkısını sokakta kime sorsan biliyordur, ama albümde kaç tane şarkı var desen bilmez.

FAKİR EDEBİYATI

Bu sanatçıya farklı haklar da tanıyor mu? Çoğu biraz meşhur oldu mu kendini bilmez bir tavır içinde oluyor...

Bu özgüveni olmadığından, yaptığı işin sağlam temellere dayanmadığını kendisinin bilmesinden kaynaklanıyor. Ben bugün bir genel yayın yönetmeninin damadıyım. Hayatımda odasını görmedim. Kaçıncı katta olduğunu bilmiyorum. İşin başında bir müzisyen olsaydım ve eşimle tanışsaydım inan bana bir kez daha düşünürdüm. Şunun damadı diye bir yerlere geldi dedirtmek istemezdim, istemem de. Ama sürekli toplumu ajite ederek, varoşların çocuğum, acı sesliyim, neler çektim ben abi gibi fakir edebiyatı yapan insanlar ne bok olduklarını bildikleri için kendilerini böyle arıyorlar.

Böyle bir ortamın içinde olmak nasıl bir şey?

Kendimi çekiyorum, işimi yapıyorum. Daha çok gencim. Önemli işler yaptığıma inanıyorum. Mesafeli olmak gerekir diye düşünüyorum. Ne yaptığımı biliyorum. Bir gazetenin bir TV kanalının çok fazla yer vermemesi yaptığın işin önemsiz olduğunu göstermez. Önemsizlere yer veriliyor. Türkiye'de bazı insanların değeri öldüklerinden sonra anlaşılıyor. Korkarım ben de geç anlaşılacağım. Ebabil adındaki şarkım Boğaziçi Ünversitesi, Los Angeles Üniversitesi'nde ders olarak okutuluyor, ama basını Ham Çökelek'in çökelek fiyatlarını arttırması daha çok ilgilendiriyor.

Gelecek için neler düşünüyorsun?

Yoluma devam edeceğim. Bir gün bu sektör nefes alacak. Örümcekleşmiş beyinlerden arınacak. Gerçekten iyinin hakkını veren prodüktörler gelecek. Sonuçta ben üç sene sonra bütün bu konuştuklarımızı düşünerek bir albüm yaptım. Homoseksüelleşmiş bir müziğin egemen olduğu bir ortamda yaptığımız iş riskli bir iş. Toplum bunu seviyor, bunu istiyor dedikçe bu sektör daha da batacaktır.

Ercan'dan ilginç açıklamalar

Spor camiası beni çok seviyor, ama ben hiç bir zaman bir spor otoritesi değilim. Müzisyenim. Bazen hiç istemeden hatır için yapmak zorunda kaldığım işler de olur.

Ön plana çıkmam veya çok fazla iş yapmam, beni biraz eskitti galiba.

Rahatladım, kaygılarım var elbette, ama mesafe kazandım bir çok şeyden.

Kaset dönemleri olur ya, o zaman evimin trafiği epey artıyor. Bitince gerçek dostlarım kalıyor. Bundan böyle daha seçici davranacağım beste vermek konusunda.

Pop müziğin medyaya endeksli olmasına çok kızıyorum.

Öyle tipler var ki yeteneksiz olduğunu gözlerinden okuyorsun. O da biliyor.

Müzik piyasası öyle hain bir ortam ki, o ortama çıkmıyorum bile. Dostum diyebileceğim Aykut Gürel var, Burak Kut var, fazla yok. Kenan Doğulu ve Çelik'i de sayabilirim. Sonuçta menfaatler söz konusu olduğunda dostluklar bir anda bitebiliyor.

Yapıtlarımın duygusal olsa bile hep isyankar bir yanları var. Sinirli bir yapıda sözler. Belli bir çizgim var.

Onno Tunç'tan etkilendim. MFÖ'den etkilendim... Daha fazla yok... Müzisyen olabilecek büyük yetenekler sayı olarak çok fazla ancak ticari kaygılar yüzünden yok oluyor, harcanıyorlar bence. Konservatuvar bitirmek iyi müzisyen olmak anlamına gelmez. Bu çok farklı bir şey... Herkes beste yapamaz. Bu yetenek ya vardır ya yoktur. Sonradan kazanabilinecek bir şey değildir. Zorlamayla olmaz. Bundan sonraki çalışmalarımda, bu kararı Aykut Gürel ile birlikte aldık, bir şeyleri değiştirmek neyse onu yapmaya çalışacağız.. Belki riskli, ama bunu kesinlikle yapacağız.

Çok önde giden insanlar var Kayahan Sezen, Onno Ağabey, Kenan Doğulu, Ozan Doğulu, özellikle Ozan Doğulu ... Bu insanlarla birlik olup bir şeyleri değiştirmeye çalışsak muhteşem olur...

Hiç kendimi fiziksel olarak beğendirmeye çalışmadım. Fena bir herif değilim, ama genç kızlar benim için ölsün bayılsın diye uğraşmadım. Şov yapmayı hiç düşünmedim’’.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!