Güncelleme Tarihi:
Henüz 37 yaşında... Dünyanın en büyük plak şirketlerinden biri olan Polygram'ın Avrupa Kıtası Başkanı. Türk Müzik sektörünün en çok konuşulan ismi. Şu günlerde bu sektördeki yeni oluşumların başmimarı. Bir zamanlar Terence Trent Darby'nin menajeri. Şevket Gözalan Avrupa'daki başarısının sermayesi olarak da ‘‘Türklüğünü’’ gösteriyor... Gözalan Türkiye'deki durum hakkında karamsar ama umutsuz değil. Müzik sektörünü yeniden yapılandırmak amacıyla her şeyini toplayarak Türkiye'ye gelen Gözalan, temsil ettiği şirketinin yeni projelerini ve müzik dünyasıyla ilgili görüşlerini Hürriyet'e anlattı.
Polygram'ın Türk müzik sektörüne yatırım amacını ve bir sene içindeki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Dünyada pek çok şirket büyüme ve başka pazarlara girme projeleri tasarlar. Bu bir büyüme stratejisi. Yakın bir zaman kadar Yunanistan'dan doğuya kırmızı bir çizgi koyulmuş gibiydi. Ben bu ülkeden geliyordum ve kendi ülkeme de güveniyordum. Polygram olarak bizim 10 seneden fazla bir süredir lisansörümüz vardı Türkiye'de: Yonca Plak. Bunu sona erdiren bendim ama bunun nedeni kesinlikle şirketin başındaki Ergin Bener değildi. Ergin Bener bu sektörde en gelişmiş insanlardan bir tanesi, ama sırf yabancı müzik üzerineydi.
Siz yerli pazara girmek istiyordunuz...
- Çin'den sonra en büyük yerli müzik potansiyeli olan ülke Türkiye. Türkiye'de yüzde 95 yerli, yüzde beş yabancı müzik üretiliyor ve dinleniyor. Yani yabancı müzikten kazandığım benim buzdolabımdaki süte bile yetmez, kaldı ki yatırım yapayım. Biz de büyük bir yatırımla bu pazara girmek istedik. Ancak Türkiye bir risk ülkesi. Enflasyon, ekonomik ve siyasi dengeler sabit değil. Yabancı şirketler bu nedenlerden dolayı büyük yatırımlardan korkuyorlar. Nitekim rakiplerime baktığım zaman sektörde hiç bir tanesi birinci değil. Polygram bir piyasaya girdiği zaman bu piyasanın birincisi olmak ister. 1995 senesinde şirket ararken, kurumlaşmış bir şirketle gitmeyi uygun bulduğumuz için Raks'ı seçtik. O yıl Raks yüzde seksen artış göstermişti.
Elbette sadece ortaklık değildi istediğiniz?
- Elbette, Polygram günün sonunda her zaman yüzde yüze sahip olmak istiyor. Bundan dolayı opsiyonlar yaptık. Bir Refah Parti dönemi geçirdi Türkiye. Biz belki daha fazla hisse alırdık. Vazgeçmek bile istendi. Bastırdım. Azınlık ortaklığında anlaştık. Raks'ın altı tane şirketi varsa dört tanesine yüzde 25 ortak olduk. Alışalım, sonra da karar verelim istedik. Şu anda Polygram'ın borsa değeri 10 milyar küsur dolar. Yeni yatırımlarda dikkatli olmak gerekiyor. Suya bakıp da güzel mi değil mi diye düşünmek yerine ayağını sokup hissedeceksin. Biz onu yaptık ve diğer yabancı şirketlerlere göre en büyük adımı attık.
Peki su beklediğiniz gibi çıktı mı?
- Sayılmaz. Değişim daima zordur. Biz bunun bilincindeydik. Bu bir alıştırmaydı. Türk müzik sektörü son iki yıldır geriliyor. Biz ilk senemizi ekside kapattık.
SEKTÖRYORULMUŞ
Bunun sebebi ne? Korsan mı?
- Korsan müziğin değil, bu kültürün en büyük kanseri. Yani ben bugün 10 lira kar etsem, bunun bir kısmını kültüre yatırmak isterim. Müzik okullarına, klasik müziğe, caza... Buradaki müzisyenler müzik endüstrisinin desteğini yaşamıyorsa mesleki açıdan biterler. Kültür de ölür. Benim onlara yatırım yapabilmem için de kâr etmem lazım. Burada hükümet de gereken ilgiyi gösterip ciddiyetle bu işin peşine düşmeli. Sektörün de çabaları olmalı. Ama beş altı yıldır mücadele veren sektör de sonunda yoruluyor.
Bu konuda yurt dışından da teşvikler alındı...
- Evet alındı, ama o teşviklerin zamanı doğru değildi. Küçük yangınları söndürmek için yaradı, ama asıl sobada problem vardı. Sobayı değiştiremedi kimse...
Sizce 1997'de sektörün yüzünü güldüren isimler kimlerdi?
- Satış rakamı olarak Sibel Can'dı... Tarkan'ın dört sene sonra yeniden çıkışı, Ayna'nın başarısı... Erol Köse çok iyi bir iş başardı bu konuda çünkü işi kökten ele aldı. Bu gösteriyor ki star zaten star Türkiye'de, ama yeni starlar yaratma konusunda sorunlar var. 1997 yılında tiraj olarak 100 bini bulan sanatçı çok azdı.
Sizce bunu sebebi ne?
- Bunun en büyük sebebi prodüktör eksikliği. Bir de araştırma zayıf. Türkiye'de müzisyen kendini geliştirmiyor. İşin kolayına kaçıyor. Bir plak dükkanına gidiyor otuz tane CD topluyor sonra onların içinde on tanesinden kopya çekiyor. Bu sahicilik değil, bestecilik hiç değil, sonra kültürüne yeteneğine zarar veriyor. Pop müzik, dünyanın her yerinde çabuk tüketiliyor. Kopyalanıyor, ama özgün şeyler de çıkıyor. Ama Türkiye'de sanki sadece ona endekslenmiş durumda.
Bu konuda Türkiye'den umutlu görünmüyorsunuz?
- Türkiye'de insanlar çok çabuk ünlü oluyorlar, bir anda ana haberlerde, bir anda her yerde, baş sayfada, bunun altından kalkmak zor. Onun için bazı insanların kafayı oynatmasını gayet doğal buluyorum. Ama müzik yaratan kişi başka. Herkes bu eğlence piyasasının bir parçası. Biri diğerinden ağır basmaması lazım, ama Türkiye'de maalesef böyle bir denge yok.
Türkiye'de endüstriden söz edebilir miyiz...
- Hayır henüz böyle bir şeyden sözetmek mümkün değil. Tüketiciye nasıl ulaşıyorsun? Malı nasıl sunduğunuz, afişi nasıl astığınız bile önemli. Sanayileşmeyi isteyen ilk şirket Raks, ama bıraksan herkes bunu eleştirecek. Türkiye'de herkes şikayet ediyor, ama yapan da, değiştiren de az.
Bundan sonraki hedefleriniz neler?
- Benim inandığım bir şey var: Bu piyasanın potansiyeli Almanya'daki 5 milyar marklık piyasanın yüzde 10'u. Bu da 500 milyon mark, yani büyük bir potansiyel var, ama bu iyi kullanılamıyor. Biz Polygram olarak ciroyu ikinci plana atıyoruz. Uluslararası bir şirketiz ve Türkiye'de olmamak uluslararası olmamak anlamına geliyor.
Peki Polygram hedeflerine ulaşamazsa eğer...?
- Bunu da hesaba katmak gerek, ama böyle girerseniz yanlış olur. Ben Polygram olarak bilgim, tecrübem ve yatırımımla geliyorsam, bu birikimi paylaşmak isterim. Verebildiğim müddetçe de kalırım, ama yıllar sonra hâlâ adım atamadıysam o zaman sırt çantamı toplar ve giderim.