Oluşturulma Tarihi: Ağustos 22, 2007 00:00
Birçok oyuncuya koçluk yapan, şimdilerde "Ayda" adlı dizide Naciye karakteriyle izlediğimiz Ayla Algan, yarım asırlık oyunculuk tecrübesiyle Hafta Sonu’na konuştu. Dizileri, koçluğu ve tiyatroya dair düşüncelerini bu röportajda aktaran Algan, ’Türkiye’de jön yok’ polemiğine de son noktayı "Bence çok bile var" sözleriyle koydu.
Yıllardır sanat dünyasındasınız; tiyatro oyunları, filmler, ödüller, dersler... Bu arada bir de oyuncu koçluğu yapıyorsunuz. Bugüne kadar öğrenciniz olanlar ve şu anda ilgilendiğiniz ünlüler kimler?
- Halit (Ergenç) titiz oyuncudur mesela, hep arar sorar. Bergüzar Korel de, Burhan’ın oğlunu oynayan Ergün de öyle. Çoğu danışmanlıklarım "Binbir Gece"ye bağlı. Beni Kudret Sabancı istedi. Kudret’le çok iyi dostuz. Ben de ondan birçok şey öğreniyorum. Çekim, kadraj gibi... Kudret’in montajı da çok iyidir. Çünkü tiyatro gibi uzun planlar çeker. Kudret’le bilgi takası yapıyoruz. Kudret’ten başkasına yapmazdım.
n Tiyatro oyunlarında elinizde oyununuzun metni oluyor, birlikte hazırlanıyorsunuz. Ama dizilerde öyle değil. Çoğu kez senaryo bölüm bölüm yazılıyor ve son anda değiştiriliyor. Sizin için zor olmuyor mu bu?
- Öyle bir problemim yok. Mesela, geçen yaz bana bu projeyi söylediklerinde, adada, Reşat Nuri Güntekin’in evinde kalıyordum. Bu insanlar işlerinin ciddiyetini anlayabilen insanlar. Bu yüzden rahat çalışıyorum. Setlerde güneşin doğduğunu da battığını da hatırlıyorum. Bu yüzden roman gibi kalıyor aklımda.
n Reşat Nuri Güntekin akrabanız mı?
- Evet, uzaktan da olsa akrabam. Tanışıklığım olmadı ama hanımıyla tanışmıştık. Çok samimiydik, adada her gece rakılar, şaraplar, kahkahalar olurdu.
n Onun eserinden uyarlanan "Yaprak Dökümü" dizisini nasıl buluyorsunuz?
- Çok etkileyici bir roman. Günümüz koşullarıyla ekrana uyarlandı, devam da edecek.
n Yine dönelim oyuncu koçluğuna...
- Koçluk Avrupa’da, Amerika’da... Çünkü hayatını da ortaya koyuyorsun, bense hazıra konuyorum burada.
n Oyuncunun role konsantrasyonunu nasıl sağlıyorsunuz?
- Bir dizi iyi yazılmışsa, o durum zaten netlikle geliyor elinize.
Film dediğiniz zaman aklınıza sokaklar, evler, salonlar geliyor. Mühim olan sanatçının bunlardan korunması, objeleri iyi kullanması... "Binbir Gece"de merdivenler vardı mesela, çok iyi kullanıldı. Şehrazat da Onur da aynı merdivende ağladı. Dizi deyip geçmemek gerekiyor. "İnsanlar neden dizi izliyor?" diye sordum bir gün Kudret Sabancı’ya, sosyolog gibi cevap verdi.
n Ne dedi?
- "Konak ilişkileri kalmadı, mahalle bakkalları kalmadı, çaya gitmek yok oluyor ve mikro aile başladı artık. Çocuk okuldan geliyor, bilgisayarının başına geçiyor. Anne-baba geliyor, bir
yemek yeniyor, herkes köşesine çekiliyor. Sürpriz yok, bir şey yok. Kavga da yok. Sonra fotoroman ve örfi idare oldu ve insanlar oturdular, diziye yakalandılar" dedi. Artık halk senarist oldu diyebilirim rahatlıkla.
n Derslere başlamadan önce herhangi bir sözleşme yapılıyor mu ya da sizden bir garanti isteniyor mu?
- Bu ihtiyaç duyuldukça yola çıkılan bir şey. O yüzden garanti istenmiyor.
n Diyelim ki oyuncu koçluğunu yaptığınız kişi kamera önünde döktürdü, harika oynadı ve eleştirmenlerden tam not aldı. Size bu başarı için herhangi bir prim ödeniyor mu?
- Yok, zaten istemem de. Çünkü öyle bir seyirci-oyuncu ilişkimiz var ki, oyunculara oyunculuğumuzu miras bırakıyoruz. Bergüzar çok iyi bir oyuncu. Zaten kendisi konservatuvar mezunu, annesi ve babası da çok iyi birer oyuncu. Birbirimizi sürekli arar konuşuruz. Zor sahnesi varsa gidip yardım ederim. İstediğim için gidiyorum ben, zoraki değil. Usta-çırak gibi, hani kaybettiğimiz bir şey var ya, onun gibi.
n "Türk sinemasında jön yok" deniliyor. Siz buna katılıyor musunuz?
- Bence çok bile var. Bizim zamanımızda Ayhan Işık jöndü; Sadri Alışık trajikomik oyuncuydu. Jön oynardı, o da ama trajikomik oynardı. Şimdi öyle değil ki. Mesela Özcan Deniz jön bence. Tardu da (Flordun) çok iyi bir oyuncu.
Bergüzar inek gibi bakmıyor, gözleri iriKonservatuvar mezunu bir kere. Bir sürü şey söylendi Bergüzar’a. Bergüzar’ın da Halit’in de gözleri büyük, önce oraya bakıyorsunuz ister istemez. "İnek gibi bakıyor" diyenler, sadece gözlere bakıp mütemadiyen oranın üstünde çalışıyor. Bakmak, görmek değildir. Aliye için de "Donukluğunu kırsın" diyorlardı. Ama o Yıldız Kenter’in talebesiydi ve iki üniversite bitirmişti.