Türkiye’de film çekeceğim ama bürokrasiden kaygılıyım

Güncelleme Tarihi:

Türkiye’de film çekeceğim ama bürokrasiden kaygılıyım
Oluşturulma Tarihi: Nisan 04, 2010 00:00

Ferzan Özpetek’i nasıl tanırsınız? İtalyan mı? Türk mü, yoksa İtalya’da yaşayan Türk yönetmen diye mi? Onunla konuşunca anlıyorsunuz ki bu sorular anlamsız. O bir dünya vatandaşı, kullandığı dil de evrensel. Beslendiği en önemli kaynak da anılarından, kendi yaşamından oluşturduğu çıkın. Vizyondaki sekizinci filmi “Serseri Mayınlar” da bunun yeni ve başarılı bir kanıtı.

ÇOCUKLUĞUM
Filmlerimde o kareler var


Anneannem 80 yaşını geçmiş bir kadındı. Akşamüstleri elinde ağızlıklı sigarasıyla konyak içerdi, el çırparak insanları çağırırdı. Osmanlı zamanında bir paşayla evliyken ayrılıp başka paşayla evlenmiş. Ailenin kadınları çok hoş. Annem de iki kere evlenmiş. Ablam dört kere... Annemle babam ayrılmıştı. Tekrar beraber olduklarında aynı evde ama ayrı odalarda yaşadılar. İlginç bir hayatım oldu. Mesela orta iki veya üçteyken annem, babam, annemin ilk kocasıyla onun üçüncü karısının birlikte yemek yediğini hatırlıyorum. Altı sene önce ilk kocası öldüğünde annem “Aşık olduğum adam öldü” dedi. Ki ilişkileri hep soğuktu. “Babama aşık değil miydin?” dedim. “İnsan iki kişiye de aşık olur. Bilmiyor musun?” dedi. Annem ve babamın ilişkisini çözemedim, pek çözmek de istemiyorum.
İkiz ağabeylerim benden üç yaş büyüktü, bir de annemin ilk kocasından olan ablam vardı. Ben en küçüktüm. Yalnız bir çocuktum. Dikkat çekmek için dolaba saklanıp beklerdim. Kimse bulmazdı dolaptan kendim çıkardım. Aşırı derecede yaramazdım. Adaya giderken, vapur durur durmaz atlardım. Lokantadaki masaların altına girer insanların bacaklarını, eteklerini çekiştirirdim, havalara fırlarlardı. İlkokul öğretmenim, kocasından ayrılmak üzereydi, dedikoduyu duydum. 7,5-8 yaşındayım. Sınıfta elimi kaldırdım, “Kocanızdan ayrılıyormuşsunuz çok üzüldüm” dedim. Kadın çok sinirlendi.

HAFTADA ÜÇ FİLM İZLERDİM

Yedi yaşındayken Kleopatra’yı izledim. Ondan sonra haftada üç film seyrediyordum. İlkokuldan itibaren büyük bir aşkla sinemacı olmak istedim. Tek derdim sinemaya gitmek için para biriktirmekti. Ev işlerine yardım eden Şükran hanım götürüyordu beni sinemaya. Kendisi çıktığı oğlanla bir yerlere gidiyor, sonra beni alıyordu. Hatta o daha çok istiyordu benim sinemaya gitmemi.
Yeni filmim “Serseri Mayınlar”da “Hırsız var hırsız var” diyen bir hala var. O benim çocukluğumdan. Komşumuz Güzin Teyze güzel bir kadındı. Gece “Hırsız var” diye bağırır, sonra yine sessizlik olurdu. Ertesi sabah kahvaltıda Şükran Hanım “Bu gece yine Güzin Hanım’a hırsız girdi” derdi. Annem de “Haa, evet” diye geçiştirirdi. Sonradan anladım Güzin Teyze’nin sevgilisi varmış, o gelirmiş, evden çıkarken birisi görürse anlamasın diye de “Hırsız var” diye bağırırmış.

FERZAN’IN ANLAMI
Günün ilk ve son ışığı, bilgelik


Ferzan, sık rastlanan bir isim değil, kız ismi de aynı zamanda. Ağabeylerimin de isimleri ilginç; Asaf ve Sıddık. İsmimin anlamı, güneş battığında en son kalan ve güneş doğduğundaki ilk ışık, aynı zamanda bilgelik. Ali olsam İtalya’da çabuk öğrenilirdi. Ama zor öğrenilen akılda daha çok kalıyor.

EŞCİNSELLİK
Birini tanıtırken heteroseksüel diyor musunuz?

Lecce’de film bitti, ayakta tempoyla alkışlandı. Sahnede dedim ki, “Filmle ailemi de tekrar tanımış oldum. Babam sinema yapmamı sirkte cambazlık gibi düşünürdü ama sonra cesur tavrıma hayranlık duydu. Bugün olsa onunla bir sürü şey konuşurdum, hayata dair her şeyden.” Cinsellikten söz etmedim. Ertesi gün arkadaşlarım aradı, “Eşcinsel olduğumu babama söyleyemedim” demişsin! Bunu yazan da söylemediğimi kabul edip özür diledi benden. Bir kere ben eşcinsel kelimesini kullanmıyorum, ayrımcılık olarak görüyorum. Birini tanıtırken heteroseksüel diyor musunuz? O zaman neden eşcinsel deniliyor? Uçkur konusunun bir insanın tanıtımında olması çok saçma. Her filmimde eşcinsellik yok, Serra yok, Sezen Aksu yok. Oldukları zaman varlar. “Kutsal Yürek” filmi sırasında Floransa’da bir gazeteci kadın, “Bu filminizde eşcinsellik yok” dedi. “Olmaz mı? Filmdeki kızın halası lezbiyen ama söylemeyi unuttuk” dedim. Çok güldü.

RESSAMLIĞIM
Cahil Periler’deki resim bana ait


Babam karşı çıkınca annemi ayartıp İtalya’ya gittim. 17 yaşındaydım. Moda akademisine girdim, oradan iş çıkmaz deyip dramatik sanatlara yazıldım. Üçüncü yılımda babam turizm ofisinde iş buldu. Ankara’ya kadar gidip istemediğimi söylememe kızan babam para göndermeyi kesti. Çerçevecide çıraklığa başladım. Üniversitede öğle molasında da resim yapıyordum. Çerçeveciye gelenler o resimleri satın alıyordu. Cahil Periler’deki benim resmim. Yönetmenlerle de röportajlar yapıyor, asistan olmaya çalışıyordum. Gazeteciliği kullandım tabii. Milliyet Sanat’ta çıkıyordu röportajlar. Referans almak için Levent Kırca’ya gittim. Beni hiç tanımıyordu ama çok iyi diye yazdı. O referans Roma’da dramatik sanatlara girmemde işe yaradı. Altı ay sonra leaving theatre ile tanıştım. Akademiyi bırakıp üç ay sokak tiyatrosu yaptım. İlk olarak yönetmen Massimo Troisi, asistanlığa kabul etti.

TÜRKİYE’DE FİLM
Bürokrasiden kaygılıyım


İtalya’da da herkesin bana sorduğu bu, Türkiye’de bir film yapsanız! Türkiye’de film yapmayı ben de çok istiyorum. Hamam filminden sonra büyük övgüler oldu, dünyada Türkiye’ye sempati sağladı. Ardından Harem Suare’yi yaparken çok zorlandım. Sarayları defilelere veren, avizeleri kırdıran o dönemin bürokratlari bana “hayır” dedi. Yüzüme kapılar kapandı. Şimdi bürokrasi dışında tek kaygım var; ilk filmimi yapmak gibi olacak. Kötü giderse çok bozulurum. Çocukluğumla ilgili bir film mutlaka yapmak istiyorum. Anlatacağım, olmayan bir Türkiye, olmayan bir Kalamış. Ayrımcılığın, görünmez duvarların olduğu bir dünyadayız. Kafamdaki bunun tersini anlatmak.

SERSERİ MAYINLAR
Alkışlanması beni şaşırtıyor


Serseri Mayınlar, sekizinci filmim ve İtalya’da, şimdiye kadar olmayan bir seyirci ilgisi var. “Karşı Pencere”ye de büyük ilgi oldu ama seyircinin bir filmi alkışlaması çok tuhaf çünkü tiyatro değil. Böyle bir coşku daha önce olmamıştı. Ben seyirciyi ağlatmayı iyi bilirdim ama bu kadar güldürmeyi iyi bilmezdim. İtalya’da çok büyük bir seyirci kitlem var. Türkiye’de daha küçük ama ciddi bir kitlem var. Tabii altyazılı giren İtalyanca bir filmin, çok büyük gişe yapması zor.

AÇILIM
Farkında olmadan destek verdim


Başbakanın sinemacılardan destek istediğinin farkında olmadan destek verdim. Onu yaptığımdan dolayı çok mutluyum. Gaziantep’teki galadan sonra “Böyle bir filmi buraya getirmeniz ve burada galayı yapmanız iki devrimdi” dediler. Çok duygulandım ve ne kadar egoistçe yaşadığımızı düşündüm. Türkiye’yi İstanbul sanıyoruz. O büyük yanlış. Kafamızdaki şablona uydurmaya çalışıyoruz.

* FATİH AKIN: Fıkır fıkır bir insan
Fatih Akın ile aramızda 15 yaş fark var. Çok sıcak baktığım bir insan. Işıl ışıl, kaynayan, fokurdayan bir yemeğe benzeyen, fıkır fıkır bir insan. “Yaşamın Kıyısında” çok hoşuma gitti. “Duvara Karşı”da da, benim “Hamam” filminde denediğim herkesin karşı geldiği iki lisanı o çok güzel yürüttü götürdü bence.

* ALMADOVAR: Hiç durmadan film çek dedi
Almadovar’a bayılıyorum. Büyük bir yönetmen. Los Angeles’ta karşılaştık. Hamam ve Harem Suare’yi görmüş. “Hiç durmadan film çek. Sakın 3-4 yılda bir film çeken yönetmenler kategorisine girme. Daha da iyi şeyler yapacaksın” dedi.

* HRANT DİNK: Bir Ömür’ü ona adadım
İlkokul 3’te hocamız sınıfta Ermeniler ve Rumlar üzerine milliyetçi bir konuşma yaptı. Bizi şöyle kesti falan. Sınıfta da bir Rum çocuk, bir de Ermeni kız vardı, onlar ağladı. Akşam anneme anlattım. Annem ertesi gün okulda müdürün odasındaydı. “Ben oğlumu buraya düşmanlık öğretmeniz için göndermiyorum” diyordu. Bu olayın üzerimde çok etkisi olmuştur. İtalya’da iki üç kere “Ermenilerle ilgili film neden yapmıyorsunuz?” sorusuyla karşılaştım. “İlkokulda arkadaşlarım vardı, onlarla büyüdük” diyorum. “Bir Ömür Yetmez” filmimi Hrant Dink’e adadım. Yakın hissettiğim özel bir insandı.

* SEZEN AKSU: Bir cadılığı var bizim Sezen’in
Ben ayrılamıyorum. Hayatıma giren insanları çıkartmayı beceremiyorum. Sezen’in iki şarkısı hayatımı anlatıyor. “Gidemem” ve “Hayat Sana Teşekkür Ederim”. Kadınları sevdim, erkekleri sevdim, alkışı sevdim... Gel de Sezen’e aşık olma! Bu şarkıyı bir arkadaşım ilk kez Boğaz manzarasına karşı dinletti. Mahvoldum. Serseri Mayınlar’ı Türkiye’de ilk seyreden insan Sezen Aksu. “Neler olacak göreceksin” dedi. Bir cadılığı var bizim Sezen’in. Hakikaten dedikleri çıkıyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!